İletiniz!...

Sık sık mailler gelir posta kutuma. Tanıdık isimlerden olanları çekinmeden açarım,  tıpkı bildiğin bir içkiyi içmen ya da yemeği yemen gibi. Yabancı bir isim ise tereddüde düşerim, virüs mü acaba sorusu oluşur. Bilinmeyenden korkmak, endişelenmek, şüphelenmek duygusu burada da yansır. Ama bazen risk almak gerekir, yoksa daha sonra acaba bir şey mi kaçırdık duygusu daha çok meşgul eder bu beyni.

Sabahın erken saatleri, eminim benden başka kimse uyanıp balkonda güneşin doğuşunu izlemiyordur. En azından etrafa bakındığımda kuşlardan başka canlı göremedim. Bu sessizlikte birilerini rahatsız etmemenin en güzel yolu, ya kitap okumak, ya da pc de gezinmek. Bir hayli mail birikmiş. “Forward” mailleri en sona bırakmak üzere önce bilinen isimlere yönelip, daha sonra yabancı isimlerdeki maillerde biraz ikilimde kaldıktan sonra, başlığı “yazınıza yorum” diyen bir maili açtım.

Aslında çok uzun zamandır hep böyle bir mail ne zaman gelecek diye bekliyordum sanırım. İçeriği kısaca şu. “Tüm köşe yazılarını okuyorum. Yaklaşık her yazar sürekli memleket sorunlarını dile getiriyor, kim ne yapmış, ne ne yapamamış. Politika ve ekonomi ana maddeler olmak üzere, karşımıza konulan hep aynı sorunlar ve şikâyetleri okumaktan depresyona girdik. Sizin yazılarınızı okurken tüm bunlardan uzaklaşıyorum, sanki tozpembe bir dünyada yaşıyorum. Birkaç dakika da olsa huzur buluyorum. Sayın hocam acaba bu memleket sorunlarımızı siz kendi tarzınızla yazsanız, farklı mı hissederiz merak etmeye başladım.”  Çok uzun bir mailin kısaca özeti.

Tebessüm ettim, aslında içim burulmadı değil. Bu toplumda, bu sorunlarla hepimiz her gün yüzleşiyoruz.  Bunlara değinmek, dile getirmek elbette görevlerimizden biri. Bunun için bir yerlerde yazı yazmak gerekmiyor. Zaten iki kişi bir araya gelse, otobüs durağı, alışveriş kuyruğu da olsa, hemen “ne olacak bu memleketin hali” sorusu her ağızdan dökülüyor.

Her kafadan bir ses, her beyinden bir öneri çıkıyor. Ben sıkıldım. İnsanların şikâyetleri, eleştirileri, sabırsızlıkları ve beklentileri boğuyor. İşletmenin “i” sinden haberi olmayanlar yönetici kesiliyorlar, bir artı biri bilmeyenler muhasebeci oluyorlar, kendi ailelerini yönetemeyenler memleketi yönetmek için öneriler getiriyorlar.

Ben yurt dışında büyüdüm ve öğrendim ki Avrupa da her şey çekirdek aileden başlıyor. Anne, baba ve çocuk. Toplumun en küçük temel taşını oluşturan her aile bireyinin üzerine düşen bir görevi var. VE bu görevler hiç sekmeden yerine getiriliyor. Kişi üstüne düşeni yaparken asla bir diğerine bakıp” o yapıyor, yapmıyor” durumuna girmiyor. Tek düşünce, eğer ben hata yaparsam, diğeri bundan zarar görür, bu da hepimizin zararı olur. Görev dağılımı ve sorumluluk. Temel ilke bu. Kişisel çıkarlar diye bir kavramla karşılaşmadım.

Ama bizler biraz farklıyız sanırım. Nedense yapımız, hatta genetiğimiz gereği, sanırım öncelikle negatif olmayı seviyoruz. Olumsuz olmak bize haz veriyor, konuşacak ve eleştirecek şeyler bulmak hoşumuza gidiyor. Sürekli bizleri üzen konulara ağırlık vermek böylece insanları her geçen gün daha da aşağı çekip depresyona sokmak, onların umutlarını kaybetmelerine neden olmak için adeta çırpınıyoruz.

Evet sorunlarımız çok fazla, maddi manevi her ailenin oldukça çok yükü var. Bazen altında boğuluyoruz. İşsiz babalar, evsiz aileler, bisikletsiz çocuklar. Hepsinin farkındayız, kimileri mangalda ızgara yerken, diğerlerinin sadece biber közlediğini biliyoruz. Beş yıldızlı tatil köylerinde açık büfe keyif yaparken, inşaat köşelerinde beton dökenleri de biliyoruz. Bilkent te Porsche arabasıyla gezenlerin yanında, yaya olarak Üniversiteye gitmek isteyip de gidemeyenleri de biliyoruz. Tüm bunlara rağmen biliyoruz ki, bu yaşam tüm sevdiklerimizle birlikte yaşamaya değer.

Oysa çok daha kolay olurdu, insanlar sadece üzerlerine düşen görevleri yerine getirseler. Kendilerine vazife olmayan, hatta hakkında hiç bilgisi olmadığı konularda yorum yapmasalar. En küçük temel taş olarak yapması gerekeni, vicdanın sesini, beyninin gücünü kullanarak yerine getirmeyi başarsalar. Ne sağlıklı bir toplum olurduk, eğer her birey pc nin en küçük parçası gibi çalışsa. Bir parçanın arızası tüm fonksiyonları yok ederken, bunu bile bile, nerde hata yapıyoruz, bunu kavrayabilsek.

Acaba biz insanlar sevmeyi mi unuttuk? Ya saygı? Sevmeyi bilmeyen saygı duyamaz. Sevmeyi bilmeyenin vicdanı sızlamaz. Sevmeyi bilmeyen sorumluluk taşıyamaz. Sevmeyi bilmeyen yaşama ait tüm değerlerden vazgeçendir. Sürekli olumsuzluklardan bahsedenlerdir sevmeyi bilmeyenler, eleştiren, her daim şikâyet edenlerdir. Tüm acıların arasında dahi insanı tebessüm ettirebilecek küçücük bir ışık vardır, yeter ki görmek istesin insan. “Ateş olamayacağını anladıysan ateş böceği olabilirsin. Işığın yanına yaklaş sen de aydınlanırsın” derdi rahmetli bir hocam. Hepimiz aynı güce sahip değiliz, ama bir şekilde varlığımızı gösterebiliriz. Önemli olan bu varlığımızı tüm güzellikleriyle ortaya koymak, önce kendimiz, sonra sevdiklerimiz ve nihayetinde bizlerden oluşan toplumumuz için.

Sorunlar çok, ama çözümlerde olacaktır. Sadece süre vermeyi bilelim ve unutmayalım ki, sorunlara en kısa zamanda çözüm getirmesini istediğimiz insanlar bizim seçtiklerimiz ve bizlerden biri. İnsan, onlar da bizim gibi sadece insan. Sevmeyi, güvenmeyi ve her zaman kendimizi karşımızdakinin yerine koymayı bilelim. Belki o zaman daha az isyankâr, daha sabırlı ve hoşgörülü olmayı başarırız.

Tüm sorunlara rağmen, ben sevdiklerimle birlikte yaşamı göğüslemeyi, zoru başarmayı, yarınlara umutla bakmayı seviyorum. Bir kez hediye edilen bu hayatı pozitif yaşamak varken, sorunları ilke edinmek yerine, karanlığa ışık tutmayı deneyelim hep birlikte. Sevelim….özellikle bu vatanı…

 

Yayın Tarihi
30.06.2009
Bu makale 12121 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
tam 17 yıl suren egitim hayatımda sizin gibi bir ya da iki tane hocam olmustur. sizin ogrenciniz degilim ama ne mutlu sizin ogrencilerinize.. tesekkurler hocam herzamanki gibi yine yazınızı sonuna kadar heycanla okutmayı basardınız..

murat 07.07.2009

öncelikle Almanya'dan selamlarimla canim hocama:) size tek diyebilecegim eger bu yorumlari yapanlarin sizi tanima sansi olsaydi bence nekadar sig ve kisa yorum yaptiklarini anlarlardi sizi tanidığımiz icin ve ögrenciniz olduğumuz icin biz cok sansliyiz...

Arzu Küçük 04.07.2009

çok haklısın, bu vatanı sevelim ama nasıl bunu yapabilmek için fazla uzağa gitmeden en azından yakın tarihimizi bir okuyalım bu güzel ülkemiz bu kanla çizilmiş olan sınırlarımıza son günlerde oynanan oyunları daha iyi göre biliriz. yani birşeyleri okumadan bilgi sahibi olmadan o konuda uzman olmayalım biz toplum olarak okuma özürlüyüz malesef.bizlerin bildiği çok iyi iki şey vardır biri politika biri futbol, tirbünde oturur takımı kurtarırız, tv.seyrederiz (çünkü okumayız) ülkeyi kurtarırız. sevgiyide iyi bilmenin, politikayı iyi anlamanın, yani kısacası herşeyin sonu okumak öğrenmak öğrenmek, doğru olan bahsettiğin gibi ışığın yanında duran belki birazcık ışık saçar ama son günlerde hatta son yıllarda malesef örümcek kafalılar kendilerini ışık sanıp halkı aydınlatmaya çalışıyorlar ve bunuda ışığı yavaş yavaş kısarak o karanlık ortama adapte ederek bu güzel ülkemizi malum yerlere götürmeye çalışıyorlar. bu konuda en büyük iş aydınlarımıza düşüyor, tabiki aydın gibi aydınlarımıza. sevgiler.

hüseyin küçükbalıkçı 02.07.2009

Müjgan, yazıların hepsini beğeni ile okudum ama bu seferki bir başka anlamlı. Üstüne düşeni yapıp diğerlerine bakıp o yapıyor, yapmıyor durumuna girmeyenlerin çoğalması dileğiyle...

Hülya 01.07.2009

Müsaadenizle sizinle gurur duymak isterim hocam... Sadece bir yazınızdan bile bu kadar şey öğrenilebilirken biz, canlı canlı ders alabilme fırsatını yakaladık.. keşke ilk sene en baştan sizinle olabilseydik..ama olsun zararı yok sizi tanımış olmak, örnek alabilecek birşeyler bulmuş olmak da güzel.. sonuç olarak hepimiz öğretmen olmayacak olsak da, illa ki birgün birilerine birşeyler öğretmek durumunda kalacağız.işte o zaman sizi çok sık hatırlayacağım.. Güzel insan Müjgan hoca... bu arada yine döktürmüşsünüz :)

Tolga CAVA 01.07.2009

"Işıgın yanına yaklaş, sende aydınlanırsın" çok güzel. Yazılarınla çevrene, sevenlerine pozitif enerji dagıtıyosun. Aynı bu makalede oldugu gibi. YÜREGİNE SAGLIK...

Beyhan Kellecioglu 01.07.2009

sanki kendi düşüncelerimi birisi kağıda dökmüş gibi. yazılanlar o kadar tanıdık herkesten kesitler var. cinsinden. düşüncelerine, ellerine sağlık

ULVİYE KAZANÇ 01.07.2009

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!