İnanmak

“Seni leylekler getirdi, minnacık bir bebektin, gagasında kundakla bacaya kondu, şimdi de bir kardeş gelecek”  inanmıştım. Ağzım bir karış havada bana anlatılan bu ilk masum masala, belki de o zamanın verdiği utanma duygusunun doğurduğu ilk yalana. Güzel bir hikâye ama hep inandım, uzun yıllar, sorgulamadan, irdelemeden, gerçeği öğrendiğimde de yargılamadan.

Ne güzel duygudur inanmak, anlatılan masallara, verilen sözlere, sevdiğin insanlara, sadece inanmak.

“Sen harika bir çocuksun “ diyen anneme inandım, “ benim kızım başarır” diyen babama inandım, “çalışırsan her şeyin üstesinden gelirsin” diyen öğretmenlerime inandım, “  sevgi dolusun, merhametlisin, dostsun” diyen arkadaşlarıma inandım.

İnanmak ister insanoğlu çoğu zaman, güven duygusuyla iç içe olan bu duyguya sarılmak ister sımsıkı.

Küçük bir çocukken büyüklerimin anlattığı her olayı dinler, onların anlattıkları her kelimenin doğruluğuna inanır, duyduklarımızı da kendimizce arkadaşlarımıza aktarırdık. Onlar büyük ya, yalan söylemezler, ya da her şeyi doğru bilirler. Kendi düşünme yeteneğimizi henüz keşfetmemişken ne kadar da kolaymış, en basit şekliyle yaşamak ve inanmak.

“Yalan söylersen taş olursun”, “yere tuz dökülürse ahrette kirpiklerinle toplarsın”,”gece çiklet çiğnersen uykunda ölü eti çiğnersin”, minicik çocukların pembe dünyalarını bu kadar korkunç “aksesuarlarla” süslemek için ne denli çaba harcanıyormuş. Cahillik mi, yoksa terbiye etmenin kolay yolumu anlamak zor. Ama bir gerçek var ortada. Bizler itiraz etmeden, “neden? Niçin?” demeden, olayı kabul eden, biraz saf çocuklardır. Belki de saflıktan çok, verilen terbiyenin doğurduğu korkulardı neden. Kim ahrette kirpikleriyle tuz toplamak ister ki? :) Ya da her köşede duran taşlardan biri olmayı kim ister?:)

“Peyniri ekmesiz yeme, karnında kurt olur” , yokluğun getirdiği, sofralarda az miktarda bulunan peyniri azar azar yemeği öğretmenin terbiyesi, kimse karnında kurtla dolaşmak istemez, en iyisi bir parça peynirle kocaman somunu yuvarlamak:). Ya zeytine ne demeli.” Üç çizik vardır her birinde, bunu da üç defa da mı ısırmalı ?” diye bir soru kesin sorulmuştur sofralarda.

Çocukluk yıllarımızdaki masum ve zararsız yalanları özlüyorum, lakin yetişkinlerin dünyasındakiler çok daha büyük ve acımasız. Nerde, ne zaman ve nasıl karşınıza çıkacağı belirsiz bir vurgun gibi. Bir anda hayatınızın akışını, rengini, tadını değiştiren yalanlar.

İnsanoğlunun en zayıf noktasıdır yalanlar. Ne aldığımız eğitim, ne de korkmaya neden olan durumlar engeldir bunlara.

Ailede başlar hatalar, çocukların önünde düşüncesizce savrulan yalanlar, arkadaşlara, komşulara daha hoş görünmek için uydurulan hikâyeler, hiç yaşanmamış olayları yaşamış gibi anlatılan senaryolar ve bunlara benzer bir sürü sözde masum yalanlar. Bazen uç boyuta kadar varılır, kişi kendi anlattıklarına inanmaya başlar ve öne göre davranır, yaşar.

Ne kadar kolay sözler veririz birbirimize, ne kadar rahat masallar anlatırız, arkasında duramadığımız. Vaatlerde bulunuruz, düşünmeden. Yerine getiremediklerimizin altında sadece bir süre eziliriz. Sonra alışkanlık yapar, tıpkı yalanlarımız gibi. Kimse rahatsız olmaz, ne verdiği sözden, ne de yerine getiremediği olaydan. Yüzsüzlük başlar ve bununla birlikte yalanlar. Savunma deriz adına. Savunmalarımız yalanlardan ibarettir, kendimize bile itiraf edemediğimiz.

Yalanlar, insanı insan olmaktan uzaklaştıran masum yalanlar. Öğretmen sorar: Ödevin? –Defterimi evde unuttum öğretmenim. Arkadaş sorar: Bana biraz borç verebilirimsin? –Olsa dükkan senin, ama nerde..(hesapta yatandan bahsetmiyoruz). Eş sorar: Geç kaldın?-Arkadaşlarla iş yemeğindeydim( oysa değişikliğin ne zararı var, bilinmediği sürece).

İnsanoğlunun en zayıf noktasıdır yalanlar. Ben yalan söylemem diyen en büyük yalanı söylemiş olur o anda.

Yalanın büyüğü küçüğü yoktur, yalanın daha az tehlikelisi, ya da daha çok tehlikelisi de yoktur. Yalan olmaması arzu edilen insanoğlunun bir eksisidir. Yalanın olduğu yerde her zaman tehlike ve acı vardır. Önce kendi canın sonra da etrafındakilerin canı yanar. Yakalar eninde sonunda seni en pembe yalanlar bile…

Bir Nazım Hikmet Şiiri:

“Annelerin ninnilerinden
Spikerin okuduğu habere kadar
Yürekte kitapta ve sokakta
yenebilmek yalanı
anlamak sevgilim
o bir müthiş bahtiyarlık
anlamak gideni
ve gelmekte olanı”

Yayın Tarihi
11.08.2009
Bu makale 11631 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Cocukken soylenen o masum yalanlar simdi beynimizde oyle bir etki yaratti ki, oylesine derin empoze edilmis ki sanki aksini yaparsak basimiza cok buyuk seyler gelicekmisiz gibi hissetmisizdir hepimiz, evet gercekten cok saftik ve cahildik. Hic arastirmadik hic sorgulamadik ne oldu sonunda? Kocaman duvarlar insa ettik beyinlerimizde bugun.. Iste bu yuzden kucukken ne ogrendiyseniz unutun ya da tam tersini yapmaya baslayin.. Korkmayin basiniza bisiy gelmicek:))

Evren SERTDEMIR 15.08.2009

muhteşem bir yazı...elinize sağlık hocam...

Burak Bakıcı 15.08.2009

muhtesem bir yazi ...

sevda Bicer 12.08.2009

Yalanlar, yalanlar, yalanlar... bulutların ardındaki güneş gibi gerçek...

Merve Sarı 12.08.2009

Büyüklerimiz bizlere yalan oyunlar oynarken, amaçları bizleri terbiye etmek, egitmekmiş. Hangimiz aldıgı terbiyeden memnun degil ki? Aldıgımız terbiyeyi bizde çocuklarımızda uygulamıyor muyuz. Aradaki fark bizler tatlı yalanlar degil de, acı gerçekleri anlatarak egitmeye çalışıyoruz. Geçmişimizi unutmadan. Gerçekleri ve geçmişi yaşattın. Yüregine, bilegine saglık...

beyhan kellecioglu 12.08.2009

hocam sizinde dediginiz gibi yalanin buyugu kucugu olmaz. Aynin hirsizin iyisi kotusu olmaz gibi. Bazen agizdan cikan bir kelime insanin hayatina yon verebiliyor. Onemli olan soylenen sozun kendince ne kadar degerli oldugu veya soylenen sozun arkasinda durulup durulmadigi. Cocuklar bir milletin gelecegidir. Gelecekte milletin saididir. HOCAM YAZDIGINIZ MAKALELERI OKUYORUM. BIZLERLE PAYLASTIGINIZ ICIN TESEKURLER. HOLLANDADAN SELAMLARIMI YOLLUYORUM:

HASAN BAGCI 11.08.2009

küçükken tabağımda yemek bırakırsam arkamdan ağlar diye patlayana kadar yerdim. büyüdüm.. tabağımdaki yemeğe kıyamayan ben insanları üzmemek için kendi kendimi yemeye başladım... merak ediyorum.. biz yalanlarla korkutularak yetiştirilmenin ileride nasıl sonuçlar doğurabileceğini hatta doğurduğunu tartışırken, bizden önceki nesiller hiç mi sorgulamamışlar.. çocuk yetiştirmenin kolay yolu: korkut ve sussun !! sorgulamasın.. tabu saydığımız gizlerimizi ulu orta konuşmasın. biz şimdilik geçiştirelim doğrusunu büyüyünce kendi öğrensin. ÖĞRENDİK..!! işimize gelmeyen şeyleri, sonucunun ne olacağını düşünmeden yalanlarla ustaca geçiştirmeyi öğrendik. yaraladık, yara aldık.. sonra güvensizlikten yakındık. sonucunda içimize kapandık. bana dokunmayan yılan bin yaşasını benimsedik. şimdiyse kabuğumuzdan tekrar çıkma çabası içinde yaşıyoruz çoğumuz...

Selim SABIRLI 11.08.2009

Önce çocukken bize söylenen o "masum" yalanları, sonra da yeğenlerimi düşündüm... Sonunda şu kanaate vardım ki, biz harbiden çok safmışız :)

Alper Şirvan 11.08.2009

nasıl doğal, anlaşılır, sürükleyici yazı böyle. sanki kendim konuşuyorum gibi. biraz önce dudaklarımdan dökülmüş kelimeler gibi... eline, emeğine sağlık

ulviye kazanç 11.08.2009

Harika olmuş teyzeciğim. Ellerine yüreğine sağlık.. :)

Çağla Büyüktırak 11.08.2009

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!