El ne der sonra!

Son zamanlarda en çok okunulan ve hakkında konuşulan kitabı okudum nihayet. Yazılanların neredeyse tümü bilinen ve yaşanan olmasına rağmen, nefes almadan bir günde sonunu getirdim. Kitabı kapattığımda derin bir nefes alma ihtiyacı duydum.  Sanki karanlık bir yolda yürüyordum uzun süredir ve birisi küçükte olsa bir ışık tuttu. 

 Eminim benim gibi binlerce okuyucu kendi yaşamından kesitler buldu içersinde. Unuttuğu, ya da önemsemeyi unuttuğu onca güzelliklerin bilincine vardı yeniden.  Ben yeniden doğmuş gibi hissettim. Huzur sardı yüreğimi. Kitabı masaya bıraktım ve bilmiyorum ne kadar süre ama uzun süre dalıp gittim. Hayatımda ıskaladıklarımın hesabını yapma ihtiyacı duydum bir anda.

Tüm yaşamımız boyunca hep aileden de aldığımız terbiyeyle birlikte” el ne der “ zihniyetinin hâkim olduğu bir toplumda yetiştik. Attığımız her adımın, yaşadığımız her günün hesabını kendimizden önce başkalarına vermek üzere yetiştirildik.

Küçücük bir çocukken burnumuz kaşınsa kurcalamaya çekinirdik” ayıp ayıp el ne der, çek elini burnundan”. Oysa müsaade edin kaşıyalım sonra gider elimizi yıkarız:). Kurallara aykırı olan her davranışa “ el ne der” terbiyesi aldık. Bunun adına terbiye denebilirse tabi. Mantıklı bir açıklama yerine utanma duygusu uyandıran yasaklamaya mağdur bırakıldık.

İki cinsiyet arasında arkadaşlık çok” riskli “idi.” Ben sana güveniyorum kızım, ama komşu ne der”, komşunun beynindeki art niyeti, olumsuz düşüncesi birçok olabilecek güzel arkadaşlıklara engel olmuştur bizim gençliğimizde. “Bu sorun komşunun sorunu benim değil ki “diyebilmeyi bilemedik o dönemlerde, “peki” demeyle yetindik.

Lüks bir lokantaya gidersin, önüne kızarmış bir piliç gelir. Cowboy filmlerindeki gibi o budu kanırtarak kopartıp yemek varken, çatal bıçak kullanma zorunluluğunun baskısı altında ne yediğimi anlayamadığım çocukluk yıllarım çok olmuştur.” Ayıp ayıp elle yemek mi yenir”? Neden yenmesin? Balık yemeye gidersin, önüne çatal bıçak konur, kılçık boğazına takılınca da ekmek hamuru aranır” eyvah çocuk boğulacak”.Elle kılçıklardan arınmış olduğuna emin olmak varken, ne diye boğulma riskini göze alırlar bu büyükler anlamak mümkün değil o yaşlarda.

Dört duvar arasında ailenin gösterdiği hoşgörü kapıdan dışarı çıkınca yok olur biranda. Buna çoğumuz şahit olmuşuzdur. Toplum korkusu, baskısı, dedikodular bizim biz olmamızı engellemiştir adeta. Kendi aramızda arkadaşlarla dertleştiğimiz zaman hep aynı şeyler çıkardı ortaya, o halde kimden çekinirdik, neden çekinirdik anlayamazdık.

Evet, çocukluk ve gençlik yıllarını hep başkalarına endeksli yaşadık. Hele ki o yıllarda nüfus daha az, herkes herkesi gözetliyor ve açık arıyor. İnsanlarda o kadar çok boş zaman varmış ki, dedikodudan daha önemli bir eğlence mekanizması yokmuş sanırım. Ama bu çirkin mekanizma bizim dönemimiz insanlarına ve bizden öncelerine çok kalın zincirler vurdu.  Kimse ne istediğini bilemedi, bildiyse de istediği gibi yaşayamadı.

Yıllar geçti, büyüdük, olgunlaştık. Anne, baba olduk. Dönüp arkamıza baktığımızda neler farklı yaşanabilirinin hesabını yaptık, hala da yapıyoruz. Kimimiz kaderci oldu, yaşananları alın yazısı hesabına kayıt ettik, kimimiz aptallığımıza. Adı ne olursa olsun bir gerçek var ki,  her ne yaşadıysak sadece kendi özgür irademiz değildi her zaman. Toplum baskısı, “ el ne der” endişesi ne kadar çok inkar etsek de hayatımızın altını çizen oldu.

Kırk yaşımıza gelince anlıyoruz, bu hayatın sadece bir defa yaşanabileceğini ve geçen günün asla geri gelmeyeceğini. Benim bir sözüm vardır” bana dünü getir ben sana yarınlarımı vereyim” . Bunun mümkün olmadığını bile bile hala ve hala bazı anlar vardır ki, kendimizden önce başkalarına hesap verme zorunluluğu duyarız. Oysa kişi kendine hesap verebiliyorsa, diğeri önemsizdir. İnsan olmanın en güzel yanıdır. Vicdanın sesi seni rahatsız etmiyorsa bu senin doğrundur. Senin doğrunda illaki bir başkasının doğrusu olmak zorunda değildir. Eğriler ve doğrular kişinin kendine ve hayatına özeldir.

Hayatımızda birçok hatalarımız oldu. Nedense canımızı en çok acıtanı kadere yüklemeyi tercih ettik. Biz akıllıyız, hata yapmayız, yapmamalıyız, “alın yazısı, yaşanması gerekirmiş yaşanmış” ,demeyi ne de çok sevdik Oysa alın yazısı denen şey kabaca çizilmiş bir yaşam. İnce hatlarını kendimizin belirlediğini göz ardı ettik. Başaramadığımız anlarda kadercilik oynamanın ne alemi vardı (?)

Yayın Tarihi
24.07.2009
Bu makale 11949 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
İnsanların ah keşke diyerek içlerinde baskıladıkları bu duygulara birazcık parmak basmak bile ne güzel itirafları, keşkeleri, pişmanlıkları gün yüzüne çıkarıyor,,, elinize sağlık çok güzel olmuş,,

guven 05.08.2009

Hocam yemin ediyorum şu anda tüylerim diken diken olmuş bir vaziyette.. Uzun bir süredir üzerinde düşündüğüm bi konu var ve bi türlü gerçekten istediğim şeyi yapıp yapmamakta kararsızdım. Sizin de anlattığınız gibi topu kadere atmıştım.. Ve şimdi siz bu yazıyı yazdığınızda kendi kendime şunu söylüyorumm.. Kader benim elimde ;) Teşekkür ederimm..

İsa Sözen 31.07.2009

Hocam bu yazınızı okudum.Size binlerce teşekkürederim. Neden derseniz!! Bana 1976 yılları hatırlattı ilk erkek olduğum dönemlerdi. Annem konya'daki bağ evimizde beni hep çekerdi kenera yavrum ne olur sana söylenen sözlere, yapılan hareketlere aldırma.. evimize kaç gel derdi.Bende hep düşünürdüm.. annem neden bana hep böyle der diyee.!! komşumuzun kızı beni alıç ağacının altında bir gün sıkıştırdığı bir anda rahmetli babam bizi gördü...Ben küçük'düm... ne beni o alıç ağacının altındaki kızın niyetini biliyordum.. ne de rahmetli babamın ne düşündüğünü... Ama babam rahmetli bana sen neden, senden büyük komşu kızın eteğini kaldırdın dedi. Oysa ben kaldırmadım.. sen sülalemize leke süreceksin dedii. Ve konu komşu ne der dedi ve ayak alt'larını makasla kesdi. İki hafta sonra komşu kızı nişanlandı. ama ben ayaklarımın hala yanlarına basıyordum.Oysa şimdi düşünüyorum da !!! bakıyorum toplumdaki bebeto tipli Rıdvan'lara olmuş kulakları küpeli.. komşu kızı tipleri özgürlük savaşçıları.. şimdi düşünüyorum komşu kızların bacak aralarını gören kendini onun bekçisi ve sahibisi zannediyor'sada!! Rus kızlarının satıcıı konumunda.. Ahh baba benim ayak altlarımı neden kesdinn... Şimdi hala kadından korkuyorum.. Şimdiki 33 yıl geçti nerde konu komşu. nerdee senn..A caba bu gelinen düzen'de birbire giren putin'in kızları tangalı... Avrupalı beatris kıraliiçe'nin yeğeni düşmüş Konyaaltına..Sorsan ona konyaaltında esen sıcak meltem rüzgarlarına bıraktığında saçlarını..Hep özlemlerim var'derr... Müjgan hocam..kim diyecek benim içimdeki çocuk'un (doğan Cüceloğlu) acılarını yaşayan ben ..Sağ koluma putin'in kızını taksam.Sol koluma beatrisin yeğenlerini!! bu toplum bu millet'ne der!!Vayy be ihtiyara bak!!

Rıdvan 26.07.2009

Şu üç günlük dünyada ömür denen belirsiz yolculukta başkalarına göre pozisyon almak ne kadar da anlamsız... Bu "anlamsızlığı anlamak" için ille geri dönülmez noktaya mı grlmek gerek? Klavyenize sağlık... Bu arada o kitabı merak ettim :)

Alper Şirvan 26.07.2009

Herhalde bir insanın belli bir yaşı devirdikten sonra sarfedeceği en acı söz "Keşke, keşke demeseydim..." dir. En kötüsü de hocam, bu baskıyı çocuklara açıklama ihtiyacı duyulduğunda " bu bizim külürümüz " denerek kestirip atılması ; çocukları öylesine uzaklaştırıyor ki kültürümüzden...Belki de gerçekten kültürümüzdür..Elle yemenin ayıp olması, burnun ellenmemesi...ve daha birçoğu...ama ilginç olan aslında bir başınayken tamamının yapılıp da toplumda yapılmaması.herkes biliyor ki bu insanlar bunu yapıyor; ama yaparken görünmemek lazım...demek ki herkes rahatsız bu tabulardan ama yıkmaya kimsenin cesareti yok...gençlik bunu başaracak hocam ; tabu mabu kalmayacak..oyun adı olmakla sınırlı kalacak...ben güveniyorum, siz de güveniyorsunuz biliyorum...ama neden böyle ciddi bir psikolojiye büründüm birden onu bilmiyorum :)) daha az önce face ten geyik yaptık yarım saat, şimdi böle ciddi ciddi :) sizin yazılar beni böyle yapıyor hocam, etkiliyor...ona göre yazın :))

Tolga CAVA 25.07.2009

Ellerine yüreğine sağlık teyzecim.. Benim söylemek istediklerim ama söyleyemediklerimi yazmışsın sen buraya. iyiki varsın (:

Çağla 24.07.2009

Ellerinize sağlık efendim, Bu güzel yazınızın bana anımsattığı bir Ataol Behramoğlu şiirini paylaşayım müsadenizle. Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Can emre Tibet 24.07.2009

Bazen yanlış atılmıştır tüm adımlar ya da atmaktan hep uzak durmuşuzdur bazı adımları kimisi attığı adımı kısa diye kimisi pek uzun diye, ama sonuçta tmamışızdır işte vakit geçince üstünden bir süre farketmişizdir keşke atsaydık o küçükte olsa büyükte olsa ilk adımı keşke ilk avuçla yeseymişiz dondurmayı pilavı keşke. Hocam ben hayatta keşkelri fazla olmayan biriyimdir, ancak her insanda olduğu gibi de yok diyemem güzel bir yazı güzel bir makale ama keşke demek zorunda kalmasaydık okuduktan sonra bile keşke demek farkettiriyor insana bu ömür yaptıklarımla dolduramayacağım kadar kısa...

Efe gültekin 24.07.2009

Ağzına sağlık. Yazını okuduktan sora şu soru kafamın içinde dolanıp durdu: Başkalarının doğrularıyla eleştirilme riski almadan yaşamak mı, yoksa risk alarak kendi seçimlerimizden doğruları bulmak mı?

Soner Otrakçı 24.07.2009

Hocam yazınızı okurken içime başka bir güven duygusu geldi. Eskiden yaptığım yorumlara "el ne der acaba?" mantığıyla özenerek yazıyordum ama dediğiniz gibi hayatta bir yerlerde konumlanmak istiyosan öyle veya böyle kendi yolunda gitmelisin.Siz belki gidemediniz, belki geç kaldınız ama inan yetiştirdiğiniz evlatlarınız kadercilik oyununa sığınmayıp kendini aşma yolunda önemli adımlar atacaktır:):) Değerli yazınız için teşekkürler...

Hasan Fahrettin Kaya 24.07.2009

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!