Bu binlerce yıl yaşadığımız bu muhteşem coğrafyanın güzelliklerinin ve nimetlerinin zenginliği içinde gururlu mutlu hayatlar yaşarken, yine bu coğrafyanın dikenlerini zaman-zaman içimizde bir acı, bir sızıntı, bir ızdırap olarak hissederiz. Yaşlı bölgemizdeki gerginlikler, savaşlar yüzyıllarca devam eder durur. Petrol zenginliği yüzünden geleceği hep göz altında tutulan, senaryolaştırılan talihsiz komşumuz Irak'ın yanan ateşi kora dönüşüp yavaş-yavaş ve kısmen küllenirken , simdi de üstümüzde yemyeşil Gürcistan yanıyor.
Zaten yıllardır savaşların savaşı olacağı söylenen İran-ABD Savaşı’nın ipoteği altında yaşıyoruz.
Çok kabadayı bir tavırla dünya insanlarına merhaba diyen ‘Milenyum’ da barış sözcükleri bir şey ifade etmiyor. Bu kutsal deyim konu herhangi bir çıkar olunca içi boş anlamsız bir kelimeden başka bir şey ifade etmiyor. Bugün yine barış sözü ile başlayan bir savaşın tam ortasındayız ve hatta bir anlamda sınırlarımız içinde müşterek işlettiğimiz havaalanın bulunduğu bölgede istemeyerek seyirciyiz bu kanlı günlere…
Gürcistan, belki ayrılıkçı Güney Osetya'ya karşı operasyonunu başlatırken Rusya'nın bu denli şiddetli bir tepki göstereceğini beklemiyordu.
Başbakan Putin'in "Yaptıkları cezasız kalmayacak" türünden açıklaması savaşın daha da büyüyebileceğini gösteriyor:
Dünyamızın son enerji kaynakları ve bu sıvı zenginliği taşıyan yeni güzergahları ülkemizin çevresinde yeni dikenlere dönüşüyor. Avantajları kadar Anadolu topraklarına taşıdığı tehlikelerde var.. Büyük küresel yansımaları olacak bu taze savaşın etkileri Türkiye açısından da hiç de basit alınamayacağa benziyor.
Diğer tarafta da bölgemizin zenginliklerinden biri olan turizmin Anadolu topraklarında yükselişinin ilk ciddi önyargılarını hatta kıskançlıklarını bu talihsiz haftada iyice hisseder olduk.
Haftalardır Rus zenginlerinin Avrupa şirketlerini satın aldıklarını büyük haber olarak veren Avrupa medyası bu son aylarda her taşın altından çıkan Ruslar’ı mecek altına aldı. Son derece bir özgüven ve bilgi ile Avrupa’nın en önemli markalarını ve şirketlerini satın alan veya stratejik ortak olan Ruslar’ın bu ‘Avrupa Ekonomi’sine taaruzunu Avrupalı’lar tam içlerine sindiremediler. Yaşlı Avrupa her yeni harekete yorgun ve yaşlı gözler ile bakmaya devam ediyor, bazı gelişmelerin heyecanını paylaşmak istemiyor.
Tam böyle bir ortamda aniden Almanya’nın en çok satan bulvar gazetesi Bild Antalya’ya gelen Rus misafirlerimize kendi manşetlerinde savaş açtı:
Şu manşete bir bakın:
Vodka ve hayat kadınları: Ruslar Antalya tatilimizi elimizden alıyor.
Gazeteyi elime aldığımda şok oldum. Avrupa’nın en büyük medya kuruluşu bir anlamda bir ön yargı makinesine, bir ön yargı ve karalama taramalısına dönüşmüştü ve tüm Rusları aynı kefeye koymaktan hiç çekinmiyordu. Zamanın zenginliklerinden faydalanmak, beraberce hoş ve mutlu ve sağlıklı vakit geçirmek isteyen milyonlarca en az Almanlar kadar namuslu Rus ailesini görmemezlikten geliyordu bu büyük haberinde.
Antalya turizmi ile ilgili etrafımızda çok tuhaf ve garip bir savaş oyunu sürüyor. Bizim doğrudan müdahil olmadığımız bu stratejik oyununun savaş meydanı maalesef Antalya ve onun geleceği.
Üstelik tarafların verdiği savaş Antalya'yı kazanmak için mi, yoksa "benim olmayanı başkasına yâr etmem" mantığıyla bir karalama kampanyası mı, çok açık değil.
Son günlerde Alman, İngiliz ve Rus medyasında fazlasıyla sık çıkan Antalya'da falancı turist istenmiyor veya falancı millet çok fazla veya "bunlar', 'onları' sevmiyor" gibi manşetler atıldı.
1 - Koruma içgüdüsü
Bir teoriye göre, her ülke medyası yayınlandığı ülkenin turizm sektörünü koruma içgüdüsü taşır ve yurtdışındaki "parlayan yıldızları" az da olsa söndürmeye çalışır.
Ama bu durumda bir terslik var, zira Almanlar, tarihlerinde hiç olmadığı kadar kendi ülkelerinde tatil yapıyor ve Baltık Denizinin kıyılarından, Alp Dağlarının eteklerine kadar, bütün tesisler rekor doluluk oranları yaşıyor.
Rus cephesine bakarsak; Rusya'da iç turizmin yıllık büyüme hızı ortalama yüzde 10. 2007 yılında 28 milyon Rusya vatandaşı kendi ülkesinde tatil yaptı. Geçen sene Rusya'ya gelen yabancı turist sayısı ise 2,2 milyon.
Yani her iki ülke için de, kendi iç turizm rakamlarıyla ilgili bir paniğe gerek yok.
2 - Üçüncü ülke baskıları
Diğer bir teoriye göre ise, Alman ve Rus turistlerini kendi ülkelerine kazanmak amacıyla, Almanya'nın ve Rusya'nın medyasını kullanarak Antalya'yı karalamak isteyen 3üncü ülkeler. Ama burada da bir terslik var.
Alman ve Rus basınını etkin kullanabilecek güçte olan sayılı ülkeler var ve bu ülkelerin turizm rakamları da oldukça iyi seyrediyor.
İspanya'da az da olsa büyüme rakamları gösteriyor. ABD zayıf Dolar sayesinde dış turizmle ilgili rekorlar kaydediyor. Dubai ve diğer körfez ülkeleri şu an için iklimleri gereği zaten yaz (deniz ve kum) müşterilerine hazırlıklı değil. Fransa ve İtalya için de, Antalya bir rakip veya tehdit değil.
3 - Kara Delik
Her şey yolunda haberi, iyi haber değildir, her şey kötü gidiyor haber, iyi haberdir. Yaz aylarının ortasında büyük medya kuruluşları bir "Kara delik" yaşarlar. Birçok vatandaşı tatildedir, tiraj ve seyirci rakamları düşer. Meclisler, adliyeler, tatile girer. Vatandaşlarının aklından geçen varsa yoksa tatildir. Dolaysıyla tatil kavramı, her zaman okuyucu çeker. Özellikle tatille ilgili kötü haber, iyi haber ise. Kötü haber yoksa, yaratılır. Buna medyada "Kara Delik" haftaları denir.
Ama burada da bir terslik var; Antalya'yı doğrudan karalamayı da deneyen kimi medya kuruluşu, bunda başarısız oldu. PKK bombaları, iflas eden tur operatörleri, acentalar ve havayolları, yanan ormanlar veya öldüren keneler, İslamcı oteller. Hiç biri işe yaramadı. Antalya dimdik ayakta kaldı ve büyümeye devam etti.
Yani bu medyalar bu yöntemden de vazgeçip, ya başka destinasyonlara bakmaları gerekir veya taktik değiştirmeleri.
Korkarım, sonuncusu oldu.
Kendi vatandaşlarıyla ilgili etnik sorunları, tatille birleştirmenin sosyal açıdan saatli bir bombadan farkı yok. Bunu bilen yabancı medya kuruluşları, bu durumu gayet iyi kullanıyorlar. Üstelik yukarıda saydığımız üç teoriye de uygun davranıyorlar.
Diğer bir değişle, koruma içgüdüsü, 3üncü ülke baskıları ve Kara Delik sendromu bir aray geliyor ve savaş kızışıyor.
Neden Antalya?
İstanbul gibi metropolit bir şehirde binlerce yıldır zaten en çeşitli kültürler uyumlu bir mozaik içinde yaşıyorlar. Burada kendi vatandaşlarıyla ilgili etnik sorunlara değinerek, turizmle bir bağlantı kurmak gülünç düşer.
Kuşadası veya Bodrum gibi destinasyonlarda ise, sezon en fazla 4 ay sürüyor ve kişi sayıları nispeten düşük, yani yeterince ilgi çekmez ve münferit kişilerin kaderi gibi kalır, yani kitleyi etkilemez.
Başka yabancı destinasyonları düşünürsek, İspanya dışında özellikle Almanların, Rusların ve İngilizlerin benzer sayı ve güçte gittikleri başka bir destinasyon yok. İspanya ise, Avrupa'nın turizm kalesi, hiçbir medya kuruluşu kolay kolay Madrid veya Mallorca'yı karalayamaz.
"Kara deliği" kapatmaya en elverişli yer, Antalya.
Maalesef yerel basınımız halen "Ruslar, Almanları geçti" veya "Onlar, bunları dövdü" veya "kim kimi yendi" gibi başlıklar atarak, adeta bir "Alman-Rus-İngiliz" yarışının var olduğuna herkesi ısrarla hatırlatmaya çalışıyor ve bu tür manşetlerden vazgeçmiyor.
Yani Bild gazetesi gibi Avrupa medyalarına hem bilgi malzemesi veriyor, hem ellerine koz veriyor, hem ateşe körükle gidiyor, hem de bu oyunun bir parçası oluyor.
Antalya'nın turizm tarihine bakarsak, aslında ilk turist grupları İngilizlerdi. Artık küresel bir turizm markası olma yolunda hızla ilerleyen Antalya'yı Almanlara kaptırmış olmak, halen kimi İngiliz turizmcilerinde bir kuyruk acısı olarak hissediliyor.
Almanya cephesi
Almanya açısından bakıldığında, bir zamanlar "Almanya'nın bir Eyaleti" gibi görülen Mallorca'yı İngilizler kaptırmışa benziyor. Sırada Alman turistlerinin ikinci kalesi ve "Almanya'nın 17. Eyaleti" Antalya'yı Ruslara kaptırmak var; bu engellenmeli.
Ayrıca güçlenen Euro karşısında giderek daha az ABD'li ve Japon turisti ülkesine çeken Almanya, yine kendi vatandaşına döndü ve Antalya sahillerinden, Ren kıyılarındaki Neu Schwanstein şatosuna yol gösterdi.
İngiltere cephesi
İngiliz cephesinde ise, İngiltere tarihinin en yüksek enflasyon rakamlarını yaşıyor. İngiltere ekonomisi ciddi bir resesyonun başlangıcında kabul ediliyor. Bu küçülmenin etkileri 2009da önemli derecede hissedilecek. İngilizler orantılı olarak, Almanlardan ve Ruslardan da daha az kendi ülkelerinde tatil yapıyorlar.
Bütün hesaplar, daha çok İngiliz vatandaşının İngiltere de tatil yapması, değerli poundları İngiltere de harcamaları ve iç tüketimi arttırarak, bu resesyonun etkilerini azaltmak üzere yapıldı.
Rusya cephesi
Rus cephesi için Antalya çok farklı bir öneme sahip. Sadece en yoğun All Inclusive hizmetlerinin en uygun fiyata verildiği ve iklimin 12 ay boyunca tatil yapmaya elverişli olduğundan değil, ticari bağlantılar bu önemi oluşturuyor. Rusya’nın en büyük şirketleri Türk turizmi üzerinden dünya’ya açılmak istiyorlar. Gelecek yıl bu bahsettiğim şirketlerin tabelalarını Antalya caddelerinde görmeye başlayacağız. Ayrıca: Rusya'nın Antalya ile olan ticari bağlantılar sadece burada satın aldıkları otellerden ibaret değil. Rusya'nın en önemli tur operatörlerinin merkezleri de burada. Sadece Antalya'da yaz aylarında 10.000den fazla Rus vatandaşı çalışıyor, ekmek yiyor. Üstelik Rus pazarı için, Antalya sebze ve meyvesi vazgeçilemez bir ürün.
Ama diğer tarafta, dün Rusya'nın en önemli turizm merkezlerinden olan Sochi'nin en işlek plajında patlayan ve 2 kişinin ölümüne ve 13 yaralıya mal olan terör güdümlü bomba, Rusya içi turizm pazarının ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Yani, ileriye dönük kendi iç pazarında sorunlar yaşayabilir. Diğer bir değişle, Antalya sahilinde tatil yapan kendi vatandaşlarını, Rusya içinde tatil yapmaya ikna etmek için çalışabilir.
RBG Alean adlı Rus turizm firmasının Genel Müdürü Andrey Umanski, RBK ajansıyla söyleşisinde, Krasnodar bölgesindeki 2-3 üç yıldızlı otellerin fiyatlarının Türkiye'ye göre ucuz olduğunu söylüyor ve hükümetine bir hatırlatma da bulunuyor:
"Sektör yatırıma hazır, ama şartlar uygun değil. Diyelim ki, otel inşa etmek istiyorum. Bunun için elektriğe, suya ihtiyacım var. Ama kapasite yeterli değil"
Şunu unutmayalım ki, Rusya'da elektrik ve sudan bol bir şey yok. Yani Moskova istese, bu yatırımları anında tetikleyebilir.
Biz Türkler önyargılardan, ve sahibini komik duruma düşüren üstünlük duygularından ve karalama kampanyalarından arındırılmış her türlü rekabete varız…yeter ki savaş, zulüm olmasın