Türk Turizmi Patladı
Dünya Turizmi taştı.
Herhalde Thomas Cook’tan evvel de turizmciler ve turistler vardı. Seyahat etmek , yeni yerler görmek, dinlenmek, eğlenmek , yüzmek, güzel ve farklı yemekler yemek özellikle 2. dünya savaşından sonra endüstriyel yaşamın ortahalli emekçilerinin yeni yaşam tutkusu olmuştu.
Savaş sonrası zenginleri çoktan Rimini’de, Cote Azure’de veya Kanarya Adalarının en huzur verici noktalarını çoktan kapatmışlardı.
Holiday ve Urlaub sözcükleri herkesin gülümsetiyor ve beyaz tenli yüzlerdeki mimiklere birer çocukumsu mutluluk çizgileri daha katıyordu.
Devasa fabrikalarda veya binlerin çalıştığı ofislerde güneşli bir sahil kasabasının postkart ları ile süslenirdi çalışma masaları. Nekadar fazla güneşli postkartınız varsa çalışma masanızın duvarında, okadar kıskanılıyor hayran kalınıyordunuz o günlerde..
“I’m on Holiday, Ich bin im Urlaub!” demek soğuk, loş ve hızla gelişen sanayi ülkelerinde savaş sonrası yeni bir dine çağrı yapar gibi kutsal geliyordu insanlara..
Tatil kutsaldı. Tatilci ise Güneşe mümindi .
Modern Tanrı ise tartışmasız yine Güneşti.
Güneşe tapanlar ordusu büyüyordu .
Güneş’e doğru Tatil destinasyonuna hareket etmek onlar için Mekke yoluydu.
O yıllarda güneş sözcüğü mutluluğun anahtarı gibiydi .Güneş logosunu neyin üstüne bassanız, koysanız; o hemen en çok satan ürüne dönüşüyordu.
Bütün aşk şarkıları güneş ışınları ile başlıyor , güneş sıcaklığı ile bitiyordu .
Bayanlara yapabileceğiniz en büyük iltifat “you are my sunshine” sen benim güneş ışığımsın” demekti..
Bizim bugünkü küresel devasa sektörümüz TURİZM insanların deniz, kum, güneş sevdası ile başlamıştı, yeni kültürleri keşfetmek aşkı zaten herzaman hep canlıydı, insanların genetiğinde yeterince vardı.
Toplumsal bir harekete dönüşmüştü tatil arzusu , güneşli ülkelere gitmek, farklı kültür deneyimleri yaşamak, gezmek, keşfetmek önce büyük bir piyasa, sonra 5 kıtada yüz milyonların ekmek yediği devasa bir sektör oluşturdu.
Modern, hızlı ve ekonomik ulaşım imkanları dünya turizmini sayısal zirveye - rekora taşıdı .
Önce sadece Batı Avrupalılar . Amerikalılar ve Japon’lar derken şimdi tüm milletler seyahat ediyor , tatil için dünyada kendine uygun bir yer arıyor .
2. Milyar modern seyyahı veya aşırı tüketim odaklı tatilciyi yollarda, sokaklarda , caddelerde bir noktadan diğer noktaya hareket halindeyken izliyoruz, belki sizin de evinizin önünden şu an bir turist grubu geçiyor olabilir, pencereyi açıp bir bakın.
Turizm kavramının sihiri bozuluyor mu?
Gerçek durum ne?
Uluslararası basında gittikçe artan olumsuz haberler aldığımız dünya turizminin geldiği son duruma bakacak olursak; dünyamızın belirli noktalarında turizm tenceresinin iyice kaynadığını ve taştığına şahit oluyoruz, aşırı turizmin yıkıcı oranlara ulaştığını görüyoruz.
Palma de Mallorca, Paris, Dubrovnik, Kyoto, Berlin, Venedik, Amsterdam, Bali ve Reykjavik gibi destinasyonlardan alışılmadık şikayetler bize ulaşıyor.
Belki de yakında Antalya’dan..
Kruvaziyer trafiği çok arttı. Denizler kirletiliyor. Hiçbir ölçüm veya bayrak gerçeği yansıtmıyor .
Para ve lobicilik faaliyetleri ile temiz raporları alınıyor bu yaşlı dünyamızda .
Doğa tahribatını aramızdaki en rantçı turizmciler bile kabul ediyor artık..
Ucuz krediler ve verilen teşvikler hastaneleri, hapishaneleri, tarihi binaları otellere dönüştürdü ve hali hazırda dünyada 7 bin hatırı sayılır otel projesi devam etmekte.
Ormanlar yakıldı, sahiller betona boğuldu amaç hep aynıydı, daha fazla yatak, daha fazla turist.
Ancak ibre tersine dönmeye başladı
Ana gelir kaynağı turizm olan Taylandlı yetkililer, Danny Boyle'un The Beach adlı filmiyle ünlü olan plajın Maya Körfezi'ni ziyaret eden turistlerin çevresel zararlara yol açtığı için kapatmak zorunda kalması acaba neyi işaret ediyor .
Bazı şehirlerin bazı noktalarının turistlere kapatıldığı veya girişlerinin kısıtlandığı haberleri kartopu gibi büyüyor , çoğalıyor, hatta yerel sakinler tarafından alkışlanıyor.
Birçok turist "yerel halka yakın yaşamak" istesede ve ziyaretleri sırasında ne kadar etik deneyime sahip olsalarda fiziki yoğunluk , aşırı ticari yaklaşımlar, hediyelik eşya dükkanları, tur otobüsleri, yerel olanakları ve altyapıyı büyük çapta zorluyor ve buda destinasyon sakinlerini hergün artarak daha çok kızdırıyor.
Online satış imkanları turisti evimizin alt katına kadar soktu: “Bilmiyoruz; inmidir, cinmidir?tanımıyoruz, korkuyoruz!” diyenler protesto yürüyüşleri yapıyor Berlin’den Barcelona’ya aşırı turizme karşı..
“Turist istemiyoruz!” sesleri yükseliyor zaman zaman sezonun tam ortasında şehirlerin bulvarlarında ..
Bazı destinasyonlardaki çok yoğun turizm hareketliliği, kamusal alanları, yerel ekonomiyi ve şehrin sakinleri için planlanan konutları ilgili planlamaları altüst ediyor.
Türk Riviera’sının ucuz eleman deposu Serik’te bile Ayşe Nineler yavaş yavaş turizmden şikayetçi oluyorlar “ her yanımız otel doldu, benim torun bazen işsiz, bazende sadece birkaç ay iş bulabiliyor, kışında yatıyor,
ancak biz de burada kendi köyümüzde turist gibi herşeyi pahalı alıp yiyoruz” diye şikayetini bildiriyorlar benimki hal hatır soranlara ..
Turizm endüstrisinin tüm temsilcileri, paydaşları , STK’lar ve özellikle yerel sakinler arasında araştırma, planlama ve yakın ve sürekli bir diyalog başlatılması talep ediliyor bir çok noktada yerel yönetimler tarafından.
Aranızda anlaşın, en uygun modeli bulun!
Ortak çözüm ile sürdürülebilir, kaliteli turizm formülü arayışı özellikle İspanya yarımadasında iyice hız ve anlam kazandı.
Kimse turist sayısını ağzına bile alamıyor . Konuşulan ve tartışılan gündem maddeleri turizmin destinasyona katkısı , istihdam endeksi ve net kar , artı ödenen vergi, konularından oluşuyor.
Belki de aşırı turizm geç kapitalizmin bir sonucu olarak görülmemiş bir refah ve hiper hareketlilik çağının bir belirtisidir. diye düşünenler olabilir, Ancak herşeyin bu dünyada fiziki sınırı var.
Şehirleri yönetenlerin kendi sakinlerinin haklarını korumak ve yerel seçmenlerinin oylarını kazanabilmek için bölgelerindeki turizmi sayısal olarak kısıtlayarak daha zengin ama kontrollü yeni bir seyahat parkuru ve hizmet paketi tasarımı üzerinde çalışmaları arttı.
“Turizme evet, abartıya, suistimale, sömürüye, aşırı kalabalığa hayır!”sözleri
parlamentolarında ilk defa gündemine girdi.
Dünya turizmi bir çok noktada sağlıklı gelişmiyor ..
Yapısal bozukluklar, dengesizlikler ve hiç bir kültürel hazırlık ve ön çalışma içermeyen; kuruşu kuruşuna ekonomik hesaplı ticari kitle tatil paketlerinin yoğun satışı dolayısı ile farklı din, dil ve kültürlerden gelen insanların havaalanlarının , yüzme havuzlarının, otel büfelerinin önünde yer ve tabak kapma yarışı esnasında ilk defa göz göze gelip tanışmaları sosyolojik yeni bir araştırmayı hakediyor diye düşünüyorum .
Tatil ve seyahat daha canlı, daha sahici, daha sade, daha güzel, en önemlisi otelci, tur operatörü ve tabiiki müşteri için daha verimli olabilir.
Yeni modeller, yeni tasarımlar , yeni çözümler arayışı şart oldu.
Şirketlerin devamlı büyüme dürtüsü, müşterinin çok aşırı fiyat odaklı satın alma alışkanlığı, bazı tur operatörlerinin destinasyon markasının itibarını zedeleyen aşırı ucuzcu pazarlama yöntem ve fikirleri; galiba bu konuların hepsi gelecek yıllarda yerel Meclislerin gündeminden çıkmayacak gibi görünüyor .
Zaten genel anlamda uluslararası turizm sektörünün bilinen küresel etik anlayışına tamamen ters bir gelişme olarak kara para aklama, vergi kaçırma gibi sabıkalarıda 5 kıtada artmaktadır. Ayrıca bir destinasyonda yüksek turist sayısına sahip olduğu halde , bazı büyük şirketlerin holdingleşecek yerel ticari kârlarını Panama ve Malta gibi ülkelerde vergilendirilmesi yerelde turizmin sürdürülebilir temellere oturtulmasının finansal gücünüde zayıflatmaktadır.
Küresel turizmin bugünkü etik değerlerinin ne kadar uygulandığının durum tespitinden sonra bu değerlerin uluslararası takibi hızlandırılarak küresel turizmin tüm sosyal ve ticari hareketliliği mercek altına alınmasını isteyen Belediyeler ve ticaret odalarının sayılarıda her gün artmaktadır
Herhalde dünyada ilk defa turizm deyince herşeyin artık hemen alkışlanmadığı günlerin şahiti oluyoruz .