BAKIŞ

ITB'nin düşündürdükleri…

Berlin'de düzenlenen 42. Uluslararası Turizm Fuarı, son birkaç yıldır ilk defa dünyanın her köşesinden gelen katılımcıların memnun ayrıldığı bir hareketliliğe sahne oldu.

Biraz uzun tuttuğum yazımdan bu sene ITB'de yaşananların ne kadar önemli, gelişmelerin ne kadar hızlı olduğunu anlamak zor değil.

ITB, katılımcılarının da dediği gibi, şirketler değil, ülkelerarası savaş alanına döndü. Ama kimse bir dahaki ITB fuarına silahını kuşanıp, bu dört önemli günde rakiplerini alt edeceğini sanmasın. Rekabet, yani silah kuşanma süresi, yılda 365 gündür. Buradaki dört gün, geride kalan 361 günün galibini ve önümüzdeki 361 günün kazanmaya aday olanlarını tespit ediyor. Dahası, önümüzdeki 631 gün boyunca hangi silahı taşırlarsa kazanırlar, onu söylüyor. İyi dinleyen, anlayan ve bunları yerine getiren, bir dahaki ITB'de, kazananlar arasında anılacaktır, aynı bu sene olduğu gibi…

 

Bu sene ITB' de  öne çıkan kavramların başında "No light asset but right asset" vardı.

Yani iyi ve doğru ürünün bir kısmı, bir parçası, bir kırıntısına değil, tamamına sahip olmak…

Tur operatörleri arasında iyi ürün yarışı başlıyor. "Ürün herkeste var, bende ise sadece iyileri var" anlayışı pazarları hareketlendirecek. Tur operatörü ve otelci arasındaki ilişkileri güçlendirecek. Bir bakıma kader arkadaşlığı başlayacak. Bu çok önemli bir trend. Bu da Turizm ligleri oluşturacak. Orta boyutlu ve küçük tur operatörleri, belki iyi ürünleri eskisi kadar kolay piyasalara sunamayacak. Online sistemlerde "content kontrolü" başlayacak. Herkes istediği ürünü gerçek temsilci satıcısının onayını almadan download edip satamayacak.

 

Online ikiye bölünecek.

Fiyat üzerinden hızlıca her şeyi satan pax portalları, bir de  müşteriye de söz hakkı tanıyan karşılıklı itibar ve saygı içersinde ürünün de kimliğini koruyarak  tatil  paketlerini oluşturan  portallar...

Bunun yanında en önemli tespit ise Alman seyahat acentelerinin "renaissance" yaşamasıydı. Daha gecen yıl “artık bunlara gerek yok, biz doğrudan da müşteriye satarız” diyen birimlerin hepsi şimdi sımsıkı Seyahat acentelerine sarılmış durumda ve hatta " daha da seyahat acentesi gerekli, bu ürünler en sağlıklı seyahat acentesi ile müşteriye sunulur” diyorlar. Burada tabii A2H formülü tur operatörlerini biraz da olsa korkuttu: "Agency To Hotel" yani seyahat acentelerinin tur operatörsüz doğrudan oteller ile çalışmaya başlaması oldu.

Bir de internet bekleneni sadece müşteri sayısında veriyor. Kârlılıkta ise hale büyük sorun. İnternette genel müşteri eğilimi: Piyasaların altında ucuz ürün bulmak. İyi müşteri, gerçek tatil isteyen müşteri, halan seyahat acentelerine gidiyor. Birde artık yavaş-yavaş otel eleştiri sitelerinin otellere etkisi azalıyor:

Holdidayckeck.de, Hotelkritiken.de veya Votello.de, bu üç önemli otel değerlendirme ve eleştirme sitesinin otellere ne kadar etkisi olduğu tartışılır hale geldi. Sektöriçi istatistiksel bir araştırma çalışması yapan CHD, ilginç sonuçlara vardı.

Uluslararası turizm etüt ve istatistiksel çalışmalarıyla tanınan CHD Expert, özellikle 4 ve 5 yıldızlı otel müdürlerinin ve otel zincirleri genel müdürleri arasında yaptığı anket sonucu şu rakamları açıkladı:

Yetkili kişilerin, %50'si, bu tür sayfalara hiç bakmıyor, %30'u en az haftada bir kez eleştirileri okuyor veya bir çalışanına okutuyor ve %20'si, "ara sıra – meraktan" inceliyor.

En az haftada bir kez okuyanlar kesiminin, yine %37'lik bölümü (toplamda %11,1), otelleriyle ilgili olan bu eleştiri ve değerlendirme sayfalarını her gün ve muntazam kontrol ediyor.

Avrupa Otelciler Birliği (HOTREC) Başkanı Bernd Geyer'e göre, "otel sektörü yetkililerinin yarısından fazlası bu tür sitelere hiç bakmamaları ve sadece %11,1'lik bölümünün muntazam olarak bakmaları, bu sitelerin otel sektörü yöneticilerinin ilgisini fazla çekmediğini gösterir"

CHD Expert'in raporuna göre bunun başlıca iki sebebi var; yöneticilerin bu tür siteleri inandırıcı bulmamaları ve abartılmış veya kasıtlı-yalan bir eleştiri olduğunda, bu eleştirinin yayımdan kaldırılması için çok fazla uğraş ve vakit kaybolması.

İleride ne olur bilinmez ama durum şimdilik böyle…

 

Simdi bu gelişmeler içersinde  önce Türkiye ye bir bakalım:
Almanya dan 2008 yılında Fuarın gözde ülkesi Türkiye'de yüzde 20'lere varan artış bekleniyor. Türkiye tüm tur operatörlerinde çok iyi satılıyor.  6700 seyahat Acentesinden oluşan birlik QTA (Quality Travel Aliance)  Genel Müdürü Thomas Bösl ile TUI gecesinde karsılaşıyorum.

"Türkiye harika satıyor. Gerçekten her seyahat acentesinde İspanya ile başa baş gidiyor, Mısır ve Fas da çok revaçta, geçen seneye kıyasla en çok artış Türkiye, Mısır ve Fas" diyor neşeli hali ile..

Bir ara düşünüyorum. Üçü de Müslüman ülke ve en çok artış gösteriyor. Bazılarınız hemen "ucuz da ondan" diyebilir, ama tam öyle değil, piyasalara bakın iyisi ile en çok koşturan, çabalayan (hata ve yanışlara rağmen) koşturan bu ülkeler…

Fas Kralı ITB gelen Faslı turizmcilere " Berlin"de hepiniz teker-teker en az - en önemli 100 turizmci ile görüşme yapmadan dönmeyin" talimatını veriyor...

Ertesi gün tur operatörleri fuarda arka arkaya Türkiye ile ilgili açıklamalar yapıyorlar.

Öger Tur'un Yönetim Kurulu Başkanı Vural Öger, 2007 yılının bir önceki yıla nazaran daha iyi geçtiğini ifade ederek, "2007 senesi, çok kötü olan 2006 senesinden daha iyiydi. İyi bir netice ile kapattık. Yüzde 11–12 artış oldu. Bu sene daha iyi görünüyor" diyor.

TUI Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Michael Frenzel: TUI olarak dünya genelinde 30 milyon müşterimiz var. Bu rakam 20 – 30 çekirdek ülkeye dağılıyor ama toplamda 180 ülkeye müşteri gönderiyoruz. Halen en güçlü ülkemiz İspanya'dır. Bu çekirdek ülkelerin dışında, alt sıralarda kalan ülkelerin kesiti iyice inceliyor. Türkiye ise ikinci ana ülkemiz, bu yıl 2 milyonun üstünde turist göndereceğiz."

ByeBye adı altında yeni bir tur operatörü kuran Alltours'un sahibi Willi Verhuven ise Türkiye için rekor bir yıldan bahsediyor.

Verhuven: "2008 Şubat ayında Türkiye satışlarımız geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 25'lik bir artış kaydetti,büyüme hedefimiz yüzde 2,5'dan yüzde 6,5'a çıkardık…"

Bu üç tur operatörü 2008 Türkiye için en iddialı giren grubun başını oluşturuyor.

Oteller bölgelerini değil, bölgeler otellerini tanıtır

Başka bir konu ise tanıtımda yapılabilecek hatalar, bu senede bir çok ülkede tekrar etti, kısmen Türkiye'de de. Bir Gloria otelinin bu fuarda bir yıldız gibi parlaması ve mükemmel tanıtım yapması, Belek için yeterli midir?

Bu bağlamda; eskiden beş yıldızlı bir otelde iyi bir şef aşçı, otelin Genel Müdüründen daha çok kazanırdı ve nerdeyse bir "dokunulmazlığa" sahipti. Günümüzde satış, pazarlama ve tanıtım Müdürleri bu konuma ve güce geldi.

"Tourexpi acil haberlerinde" bugün yayınlanan Günseli Budak örneğinde olduğu gibi, otel yöneticilerinin bireysel başarıları muhakkak yaygınlaşacaktır ama şimdilik yeterli değildir.

İspanya, önceleri kendi ülkesinde başlayarak, güçlerini birleştirdi ve ülke imajını ve turizm politikasını yatırımcı gücüyle birlikte bütün dünyaya yaymaya başladı.

İspanya'nın aldığı bu güç, sadece yatırımcılarının maddi gücü değildi, en az üç unsur bir araya geldi: Yatırımcılar, yöneticiler ve resmi makamlar. Türkiye'de maalesef halen bu üç unsur arasında kimi çekişmeler yaşanıyor. Bunları atlatmalıyız.

Elbette Türk turizmin ve turizmcisinin ve otelcisinin gücünü küçümsemek istemem: Türk otelcilik sektörü, günümüzde artık başka ülkelere "Know How" ihraç eder oldu. Ama yeterli değil, geç kalıyoruz…

Ödenilir fiyatta yüksek kalite sadece, Türkiye'de Fuarda diğer tur operatörleri yaptığım görüşmelerde artık müşterilerin ödenilebilir kalite ve hizmet arayışı içinde oldukları ve özellikle Avrupalı ailelerin kendilerini en rahat hissettikleri ülkelerin basında Türkiye geldiğini yeniden öğreniyorum.  

"Bir aksilik, bir talihsizlik olmazsa, bu yıl beş milyon Alman'ın Türkiye'yi ziyaret edeceğini tahmin ediyoruz" diyorlar en tepe turizm yöneticileri.

Bu hem Alman hem Türk ekonomisi için önemli katkı sağlayacak. Neticede iki taraf da bu isten para kazanıyor.

Rakamlara bir göz atalım:

5 Milyon Alman turist, 4,5 milyar ciro demek: Bunun 600 milyon Euro'su satış komisyonu olarak sokaklarda seyahat acentelerine kalacak. 800 milyon Euro'su Alman Uçak şirketlerine ödenecek, 100 Milyon Euro'su sigorta ve reklam şirketlerine ödenecek. Yüzde sadece 1 ve en çok yüzde 3 kâr eden tüm tur operatörlerinin hanesine sadece yüz milyonluk bir maksimum kâr eklenecek. Toplam 3 Milyar Euro civarında bir meblağ Türkiye deki otellere havale edilmiş olacak…

Fuarda otel dışı Türk Turizm ürünlerine ilgi arttı. Mutfak, eğlence, spor kongre ile ilgili ürünler talep görüyor. Ama yine de herşey çok iyi değil. Gelecek yıllar için hazırlık yapılmalıdır. Otellerimizin yüzde 100 dolulukta tam hizmet verme mecburiyeti vardır. Kitle turizmi yapsak da, her gelen müşteri kendi yüreği ve aklıyla gelecek yıllar için karar veriyor, karar veriyor. Her müşteriyi tek-tek Türkiye'ye bağlayacak konsept, strateji ve yatırımlar gerçekleştirmeliyiz. 2008'in getireceği artı gelirler ve ek yatırımlar hayata geçirilebilir. Bunun yanında ilk defa Kemer'e Ruslardan hariç, Almanlar da ilgi göstermeye başladı. Kemer'in doğa bütünlüğü Almanların çok hoşuna gidiyor.

Ah, bir de trend yaratmayı bilsek…

Küresel otelcilik sektöründe artık "yıldızların hiçbir önemi kalmadı, yeni trendler belli" diyenlerin sayısı her gün artıyor.

Eskiden küçük otelini olduğundan daha büyük gösterenler simdi kocaman otelini küçük göstermeye ve sunmaya çalışıyor: 2008 de ITB Genel algılama şöyle:

Almanya'da Budget otelleri, Antalya'da "orta halli"-her-şey-dâhil-sahil otelleri, Dubai'de 7 yıldızlı oteller, Hindistan'da hastane-otel karışımları, Tayland ve Malezya'da Spa-Welness-masaj karışımı oteller.

Turizmciler kendi aralarında şu soruyu soruyorlar:

"Otellere neden yıldız veriliyor hala? Birisi size "5 yıldızlı bir otel" dese, o otelin ne kadarını hayal edebilirsiniz? Kataloglarda bile farklı tanımlar kullanılıyor artık. 1,2,3,4 veya beş yıldız değil, bunların yerine Budget otel veya butik otel deniyor. Bir de buna lokasyon ekleniyor. Otelin bulunduğu bölge artarak ön plana çıkıyor; Yani "bana bölgeni söyle bende sana nasıl bir otel olduğunu söyleyeyim" anlayışı piyasalarda çok önemseniyor. Bu konuda çok kritize ediliyoruz. Özellikle dört yıl önce turizme açılan Antalya'nın doğusunda yer alan Lara'nın doğasının korunmadığını turistler açıkça bu bölgenin güzelliğinin betonlaşma nedeniyle yok olduğunu söylüyorlar. Yoğun betonlaşma durdurulmazsa ileride yine bu fuarda çok zor durumda kalabilirsiniz deniliyor. Türkiye'nin en çok eleştirildiği nokta ise yoğun betonlaşma. Çevre kurumları ve turizm acenteleri bizi çevre konusunda yoğun şekilde eleştiriyor.

 

"Ülkelerde kendi altyapılarına ve fiziksel şartlarına göre trendler oluşuyor. Bu altyapının ve fiziksel şartlarının dışındaki "zorlama" trendler, ancak geçici birer moda eğilimleri oluyor ve fiyat üzerinden satmaya zorlanıyorlar. Türkiye örneğini ele alalım, birçok Alman ve İngiliz Türkiye'ye deniz, kum ve güneş için gidiyor. Kararlarında etkili olan, Türkiye'deki otellerin fiyatları, her şey dâhil seçenekleri ve iklim diye düşünülebilir, ama aslında öyle değil. Talep arzı değil, arz talebi yarattı. Üstelik aynı arzı yaratmaya devam ediyoruz. Talebin değişmesini nasıl bekleriz? Türkiye'deki otellerin çoğu sahilde, kumsalı var ve her şey dâhil sistemiyle çalışıyor. Türkiye aslında fiziki konumu itibarıyla şanslı bir konumda, bir de trend yaratmayı bilsek. Birde otellerin çevresini insanlar için yaşanır ve gezilir hale dönüştürsek… Belki o zaman, o meşhur Türkiye fenomeni'nden kurtuluruz:

Biliyorsunuz:  Hem çok şikâyet ediliyor, hem çok seviliyoruz

Türkiye, en çok şikâyet edilenler listesinde 2. sırada, en çok tercih edilenler arasında yine 2. sırada. Üstelik bu yeni bir görüntü değil, yaklaşık 4 yıldır benzer bir fenomen yaşanıyor. Ama isin sakası yok. Kötü bir sezonda herşey tepetaklak olabilir...


Evet, Berlin de yabancı uzman turizmciler ile bu konuları konuştuk.


Deniz ulaşımında geri kaldık…
Ritz otelinde Kruvaziyer gemilerinin patronları ile kahvaltı yapıyorum. Kurvaziyerciler neredeyse uçuyor. 20ye yakın devasa gemi tersanelerde tamamlanmak üzere, bu piyasada Türkiye hiç ama hiç yok. Bir ara MSC gemilerinin Genel müdürü bana "25 milyonun üzerinde turist bekleyen Türkiye'ye gelen turistlerin tamamını uçakla taşıyorsunuz. Bu tek boyutluluk turizminizi tehlikeye sokabilir. Deniz yolcu taşımacılığının ve kruvaziyer turizminin geliştirilmesi için Türkiye'den hiç bir sinyal alamıyoruz, sadece gemilerimizi istiyorlar, müşterek yatırım yapmak isteyen ise yok..."

 

Türkiye'nin yüzde 70 uçak, yüzde 15 deniz, yüzde 15 kara ve tren taşımacılığını turizm alanında uygulamaya koyması gerekir. Özellikle yaşlılar yavaş, rahat, sakin seyahat etmek istiyorlar. Bu ihtiyaç doğrultusunda ürünler olmayışı, bize farkında olmadan ciddi sayıda müşteri kaybettiriyor" diye konuşuyoruz aramızda....

Yöresel turizme bakınca:
Tayland yeniden doğuyor. İnanılmaz genişlikteki ve güzellikteki plajları, tarihi mirası ve cana yakın insanları, Tayland'ı her zaman diğer ülkelerden ayırmıştır. Yatırımcılarının inanılmaz istek ve hırsları ve internet imkânlarından sonuna kadar faydalanma zekâları, Tayland'ı bir "hacıyatmaz" a çevirmiştir. Önemli siyasi çalkantılar ve 2004'deki tsunami gibi doğal felaketlerden sonra, her zaman kendisini toparlamayı bilmiştir. 

Tunus, Suriye ve Fas, dünya turizm hareketinden giderek artan bir hırsla pay kapmaya çalışıyorlar. Suriye'nin ABD'ile siyasi gerginlikleri, Tunus ve Fas'taki radikal dincilerin sebep olduğu problemleri, şimdilik bu ülkeleri frenlese de, orta ve uzun vadeli gelecekte bu ülkelerin var olan potansiyelleri büyük tur operatörlerinin dikkatini daha çok çekecektir.

Libya'da Kaddafi etkeni ve Arnavutluk'taki rüşvet ve yolsuzluk iddiaları, bu ülkelerinde turizmdeki gelişmelerini frenliyor ama bu olumsuzlukların azalması halinde, tur operatörleri hazır tetikte bekliyor.  

 

Berlin'in iki mağlup ülkesi var bu yıl: Kenya ve Sri Lanka. Bu iki ülkede sadece Almanya değil tüm ülkelerde ciddi düşüşler gösteriyor.


Çin için aslında apayrı bir paragraf açmak gerekir. Çin yakında sadece en çok turist çeken ülkeler liginde başa oynamayacak, aynı zamanda yurtdışına en çok turist gönderen ülkeler arasında da ilk 5'e girecek. Uluslararası büyük otel zincirleri tamamen Çin'e odaklanmış durumdalar. Avrupalı tur operatörleri bu fırsatı yakında değerlendirecektir.

Küresel turizme bakınca:
Akdeniz Çanağındaki yatak sayısı 7,5milyonu geçti. Şimdilik sorun yok. "Ama ya bir gün doğal bir felaket, siyasi bir kriz veya ekonomik bir çalkantı yaşanırsa?" sorusu giderek daha çok hükümetin zihninde yer alıyor. Bir seferlik büyük bir sipariş geldi diye, bütün fabrikayı iki katına büyütmeye benziyor bu risk.

Ya bir gün işler ters giderse diye, "acaba bir gün hakkından gelemeyeceğimiz bir canavar mı yarattık diyenler çoğalıyor. Bu 7,5 milyon yatağın sağladığı istihdam göz önüne alınırsa, çok da haksız değiller.

Nasıl Türkiye'de ürün çeşitliliği diye sürekli hatırlatıyorsak, kürsel turizm hareketleri de bu talebi her gün giderek artan bir baskıyla talep ediyor. Basmakalıp destinasyonlardan bir kaçış var. İnsanlara bir hayat tarzının olduğunu tekrar hatırlatacak Lifestyle olgusu, yaşamı hatırlatacak Wellness & Spa olgusu ve dünyanın değerini anlatacak eko-turizm olgusu bir gün ansızın bizim de kapımıza dayanacak. Hazırlıklı olalım ki, bir sürpriz olmasın. Yine başkalarının verdiği tepkiyi kopyalayıp 2nci nüsha olmayalım, öncü olup, trendleri biz belirleyelim.

 

WEF'in Seyahat ve Turizm Raporunda yer alan seyahat ve turizm alanında yoğun faaliyet gösteren ülkeler, birçok farklı kriterlere el atmadan gerçek ilerleme ve sağlıklı bir turizm piyasası oluşmuyor.

 

Nedir o kriterler?

Bu kriterler, siyasi kurallar ve düzenlemeler, çevresel sürdürülebilirlik, güvenlik, sağlık ve hijyen, seyahat ve turizmin önceliği, hava ulaşımı altyapısı, kara ulaşımı altyapısı, turizm altyapısı, bilgi ve iletişim teknolojileri altyapısı, fiyat rekabeti, insan sermayesi, seyahat ve turizm cazibesi, doğal kaynaklar ve kültürel kaynaklar olarak sıralanıyor.

 

ITB fuarında önemli bir konulardan biri ise her gün artan insan trafiğini sağlıklı bir şekilde kontrol edebilmek, bu konu ile ilgili ilk defa  Şeffaf Turist sözcüğü ortaya atıldı.

 Gecen ay üye ülkelerin onayına sunulan güvenlik paketi içersinde, yabancılardan Avrupa Birliği'nin serbest dolaşım alanı Schengen bölgesine girişlerinde "parmak izi" ve "biyometrik" bilgilerinin alınması; ayrıca, kaçak göçün önlenmesi için "uydu sistemi" kurulması önlemleri bulunuyor.

Sonuç olarak:
Türkiye önemli siyasi, ekonomik veya toplumsal depremler yaşamazsa ve basmakalıp taklitçilikten kurtulup talepler doğrultusunda peşinen kendi yolunu çizerse ve gelecek kuşak turizmcileri ortaokullardan başlayarak iyi eğitirse, Türkiye'nin yolu açık olacak ve Avrupalı tur operatörleri bu yolda Türkiye'yi destekleyecekler.

Küresel turizm dünyanın en istikrarlı büyüyen tek sektörüdür. Bugün bu sektörde resmi rakamlara göre 240milyon kişi ekmek yiyor. Gayri resmi rakamlara göre 400milyon, aileleriyle birlikte, 1milyar insan turizmden bir şekilde gelir elde ediyor. Bütün ülkeler bu pazarda önemli bir aktör olma niyetinde ve sadece tüketicilerin yeni taleplerine kulak açanlar, bu yarışta kazananlar arasına girecektir. Artik sayıları bırakıp bu arkamıza aldığımız kuvvetli rüzgâr ile isin özüne dönelim ve unutmayalım ki; bu ITB'de halen Seyahat ve Turizm Rekabet Endeksi'nde geçen yılki gibi yine kendimize ilk 20'de yer bulamadık. 130 ülkeyi kapsayan endeksin ilk üç sırasında geçen yıl olduğu gibi yine İsviçre, Avusturya ve Almanya yer alıyor, Türkiye ise turizm rekabet endeksinde 54'üncü sırada yer alıyor.

 

Yayın Tarihi
12.03.2008
Bu makale 1395 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!