BAKIŞ

İşsizlik, Göç, Suç, Turizm ve Yeni Fırsatlar

Dünyamızdaki sosyo-ekonomik bozukluklar, gelir dağılımında bölgesel dengesizlikler, eko dengelerde ciddi alt-üst olmalar canlıları göçe zorluyor.

Son yıllarda kuruyan göller, artık akmayan ırmaklar, yeşermeyen ormanlar, erozyonda kuruyup, toz olup kaybolan tarlalar, doğadan göçmen olmayan kuşları bile daha bilinmez noktalara doğru göçe zorluyor. Tabiatın bu sevimli canlıları git gide iyice azalan, yok olan yaşam sahalarının yerine yeni yerler bulabilmek için haftalarca, hatta aylarca hiç dinlenmeden kanatlarını yeni istikametlere doğru son güçleri ile çırpıp duruyorlar. Heyecanlı bir arayış içersinde nefes alabilecekleri, temiz su içebilecekleri noktalara ulaşamama korkusu o minnacık yüreklerini sarıp duruyor.

Aynı kaygıyı ve korkuyu dünya da göç eden yüz milyonlarca insan da kendi yüreklerinde, ruhlarında yaşıyor.

Afrika'da, Asya'da, Güney ve Orta Amerika'da ve Anadolu'da insanlar, kendisini ve ailesini artık doyuramayan, geçindiremeyen yurdunu terk ediyor, yuvasından uzaklaşıyorlar. İnsanlar siyasi, ekonomik çöküşlerin ve doğada yaşanan erozyonun ve afetlerin çıkmazında, kendileri ve sevdikleri için değişik noktalara doğru bir çıkış kapısı aralıyorlar. Yaşam bölgelerinin sosyal yapısını geniş çapta tahrip eden, yerel-işsizliğin ürettiği 'ele kula muhtaç olma duygusu'nun verdiği acılar çoğu zaman ailecek insanları, aynı kuşlar gibi yeni sulaklara doğru kanat çırpmaya zorluyor.

Kainatta milyarlarca canlının yeni ve yaşama uygun sahalarına zoraki göçü karadan, denizden ve havadan hızla artarak hergün, her saat, her dakika, her saniye devam ediyor.Dönün ve etrafınıza, havaya, suya, denize karaya dikkatlice bir bakın, bu göç hareketliliğine siz de şahit olacaksınız.

Göç eden insanlara dönecek olursak: umut yolcuları olarak eskiden daha çok sanayi kentlerini ve yoğun üretim ve prodüksiyon merkezlerinin tam göbeğine doğru istikamet alırlarken, son yıllarda rota değiştirerek bu dünya da kendilerinden çok daha şanslı olan ve doğan milyonlarca insanın tatil yaptıkları noktalara doğru kayıyorlar.

Gecekondu bölgelerinde da çifte rezervasyonlar

Dünyada turizm beldeleri çok ciddi göç alıyor. Beldeler şorta düşüyor. Sokaklar over-booked oluyor. Gecekondu bölgelerinde da çifte rezervasyonlar söz konusu. Türkiye'de de, Antalya'da da, Bodrumda' da durum pek farklı değil.

Destinasyondaki ötekiler

Turizm sezonuyla birlikte birçok kişi iş umuduyla turizm beldelerine göç ediyor. Ekmek parası uğruna yılın sadece 4- 5 ayında memleketlerinde kalabilen turizm çalışanlarının göçü, her ilkbaharın gelmesi ile birlikte yeniden başlıyor. Ve bu düzen çoğu zaman ritmik bir makine gibi çalışsa da, bazıları zaman içersinde artık köyüne ve yurduna hiç geri dönmüyor. Çocuklar iki arada bir derede kalıyor. Bir değil, birkaç kültür farkını aynı anda o taze ruhlarında yaşıyorlar. 5 yıldızlı de luxe otellere bazen sadece birkaç yüz metre uzaklıkta yaşayan, çalışan, oynayan 'göç çocukları', turistik bölgelerde hem o bölgenin yerlileri hem de turistler için uzun zaman ötekiler olarak kalıyorlar.

Empati gücünüzü geçimini sağlayabilmesi için turist yolu gözlerken ellerinde o gün mutlaka satması gereken herhangi birşeyi size uzatan çoçuğun mutsuz simasında test edebilirsiniz.

Tatil beldelerimizde en az üçlü bir kültür çakışması yaşanıyor.

Otele gelen yabancı turistin kültürü bir yanda, otelde çalışan ve göç sonucu oraya gelmiş kişinin kültürü diğer yanda ve bir de yöre halkının kültürü.

Göç sonucu belki kırsal kesimden, belki Doğu'dan gelen bir otel çalışanın yeni tanıştığı bu iki kültür arasında yaşadığı kültür depremi, birçok sosyal ve psikolojik problemi beraberinde getiriyor. Bu problem olduğu gibi yerel halka ve turiste de yansıyor. Bu devasa iç göç dalgalarının altında turistler Türkiye'yi, anten ayarı bozuk bir televizyonun karıncalı ekranında olduğu gibi, flu ve tam olarak belirgin olmayan bir şekilde görüyor, yaşıyor.

Peki, her sene bu göç'e maruz kalan turizm yörelerindeki yerel yönetimler, uyguladıkları politikalar itibarıyla, bu göçlerden ne kadar etkileniyor, ya o turizm yöresinde yaşayan yerel halklın yaşam şekilleri nasıl etkileniyor?

Bunları ölçen, biçen, yol gösteren, tedbir alan var mı?

Var! Hem de çok ciddi bir şekilde, ama ülke genelinde değil, yerel ölçekte…

Mesela Antalya Valiliği, Antalya Kent Konseyi ve Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO)

Bu konuyu son yıllarda çok ciddi anlamda masaya yatırdılar ve incelediler ve gerekli tedbirler için çözümler sundular: Atso, bu konunun ciddiyetini iyice vurgulayabilmek için yayımladığı göç raporuna 'Antalya'yı saran kanser: Göç' diye başlık seçmişti. Ve raporda şöyle devam ediliyordu:

Antalya'yı saran kanser

"Hiç kimse kentin varoşlarındaki gecekonduları, gecekonduların üstü açık foseptiklerini, kentin ortasında yeşil alan olarak mezarlıklardan başka her yerin beton kulelerle dolduğunu,kentin varoşlarında kış aylarında gözle görülebilir , nefesle alınabilir kalitesiz kömür ve oto lastiği yakmadan kaynaklanan hava kirliliğini, hiç kimse eskiye göre kentte özellikle hırsızlık olaylarında ve diğer asayiş artışını görmezlikten gelemez.!

Yoksul değil, turistik yörelerde suç patlaması

Emniyet güçlerimizin gece-gündüz 24 saat özverili ve olağanüstü çalışmalarına rağmen veriler hiç de iç acıcı değil. Türkiye'de illere göre 1994-2004 yıllarını içeren 11 yılın verilerine bakıldığında, nüfusa oranla en çok suç işlenen iller Muğla, Bartın, İstanbul, Antalya ve Mersin. Ancak en şaşırtıcı veri, suçta açık ara önde giden beş ilin en önemli ortak özelliğinin 'turizm' yani her yıl nüfuslarına göre büyük oranda yerli ve yabancı turisti ağırlamaları ve dolayısı ile büyük çapta istihdam merkezlerine dönüşmüş olmaları..

Mallorca'dan sonra 10 milyon turist beklentisi ve planlaması ile Avrupa'nın ikinci büyük turizm destinasyonu Antalya'nın varoşlarında yaşayan göçmenlerin 100 binden fazlası okuma yazma bilmiyor.

Yeni yerleşim sahaları adı altında bir çok belediyenin 'kaynak yaratma' bahanesiyle, yanlış politikalarla turizm ve konut alanları yaratarak, aslında kaynak yaratmayıp, mevcut ve ülkemizin ulusal geleceği için çok önemli turizm kaynaklarını yok ediyorlar.

Türkiyemizin son yıllarda en büyük kangren olmuş noktalarından biri de, çok iyi çalışan sayısız belediyelerin yanında özellikle sahilde beş on haneden oluşan küçücük sahil beldelerinde bile, otellerin gelmesiyle birlikte, yeni küçücük belediyelerde, kimi zaman "belediyecilik kültürünü" almamış kişiler, başkan seçilip, bir krallık yönettiklerini zannederek sahil kesimlerini "bol keseden" dağıtıyorlar. Bu rantı yüksek bölgelerimizde göç ve yeni yerleşim merkezleri çoğu zaman siyasi ve ticari rant guruplarının işbirliği ile yönlendiriliyor. Yerel ve bölgesel gazetelerde bu konular ilgili haberler ve ikazlar hergün yayınlanmasına inat, yaklaşan yerel şeçimler öncesi bu hareketlilik İstanbul'dan Hatay sahillerine kadar yine iyice hızlanıyor.

Kimler mi bunlar?

Hiç farketmiyor: Dün o partinin adamı , bugün bu, yarın öbür partinin: Genelde konjüktüre göre her partnin adamı olanlar, olabilenler...

Dahada kötüsü halkımız arasında 'ne olur, ne olmaz' diye dört oğlunuda birbirine rakip, ayrı ayrı siyasi partilerde üye kaydettiren uyanık 'rant ağaları' turistik beldelerin girişlerinde ağaç altında, gölgede çaylarını yudumlarken, göçmen çocuklara ayakkabılarını boyattırıyorlar.

Öbür tarafta yüzbinlerce yaşlı Anadolu'nun tertemiz, iyi niyetli göçmen gençleri için değişen fazla bir şey yok:

Onlar için şimdilik güneş günübirlik doğuyor:

Sahil yörelerinde ki göç sorunlarına çözümler ve gerekli tedbirler yerel iadere'nin baskısı ile Ankara siyasetinde zaman zaman masaya yatırılsa da , durmak bilmeyen göç her katmanda ilgili ve sorumluları ciddi bir şekilde zorluyor, aşıyor. İyi niyet ile bu sorunlara ve tehlikelere çözüm arayan bazı turistik beldelerimizin yönetimlerinin yetkileri taşıdıkları sorumlulukların çeyreği kadar etmiyor. Kaynak ve yerel gelirler çoğu kez sezonluk aşırı tatilci ve iç-göç hareketleri yüzünden yerel çözümler için son derece yetersiz kalıyor.

Sahillerdeki yatırımlar arttıkça kendi bölgelerinde iş bulamayan insanlar otellerimizde basit işlerde çalışabilmek için doğu illerimizden ve kırsal kesimden gelmeye devam ediyorlar.. Zira TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu'na göre 'Anadolu şu ara yine ekonomik açıdan S.O.S veriyor ve işsizlik yine artıyor. Dolayısı ile Anadolu ya refah ve zenginlik gelinceye kadar sahillere iç göç her ilkbahar da devam edecek gibi görünüyor..

Turizm ve otelcilik, bir hizmet sektörü olduğundan, "basit işler" kavramı olmadığını biliyoruz. Bir otelde çalışacak her elemanın belirli bir turizm eğitiminden geçmesi, iç-ve dış rekabette daha da önem kazanıyor.

Peki, bu tür elemanların çoğu, doğu illerinden ve kırsal kesimden geldiğine göre, turizm eğitimi veren okullar ülkemizde en çok nerede? İstanbul, Antalya, İzmir ve Bursa gibi batılı büyük şehirlerde. Ya Doğuda ve kırsal kesimde…?

Merkeziyetçi yapının yetersizliği

Ülkesel planlamanın ve icraatın merkeziyetçi yapısının yetersizliğin doğurduğu kısmi başarısızlıklar yerel yönetim noktalarında bazı sıkıntıların ve sorunların bütünü oluşturuyor. Ankara bugüne kadar son 30-40 yılın birikmiş sorunlarının altında zorlanıyor ama sorunlar ile birebir mücadeleyi elden bırakmasa da, Türkiye bir çok konuda kabuğuna sığmıyor.Sorunlar ile günlük mücadeleler, başedişler konseptionel, kalıcı, çözümlere dönüşemiyor.

Buna birde geçmişteki yanlışları eklersek şimdiki hükümetler için durumun ne kadar zor olduğunu görürüz. Bu köşeye sığdıramayacağım kadar kalkınma projeleri adı altında ülkemizde son yarım asırda alınmış yanlış kararlar şimdi 'ters ve yanlış icraatlar koleksiyonu' olarak özellikle sahillerimizde birikerek hergün artıyor.

Öğrenince insanın içi sızlıyor: kaynak arayan ülkemizde son 25 yılda 100 milyar dolarlık atıl yapılaşma gerçekleştiği ve bunların her milimetrekaresi insanlık ve medeniyetler kültür tarihi kokan Anadolumuzda yarattığı çarpık görüntüler. Birde bizlerin birer vatandaş olarak sevgi dolu gözlerle topraklarımıza her bakışımızda hayallerimizi bile artık photo-shop' lamak mecburiyetinde kalmamız...

Örnek:

Bence dünyanın en güzel, en etkileyici, en eşi benzeri bulunmaz 3 boyutlu doğa manzarası harikası Konyaaltı beldemiz konut enflasyonu ile baştan sona beton ile kaplanmıştır. Bu konuda sizlerin de ülkemizden vereceği bir çok örnekler vardır herhalde...

Turizme de genelde başından beri inşaatçı gözü ile bakmadık mı zaten?

Ağırlıklı olarak müteahhit ve yatırımcı gözlüğü açısından bir turizm algılaması yerine turizmi kapsamlı bir sektör olarak değerlendirebilseydik: turizmi sadece yatak sayısı, turist sayısı ve ekonomiye katkı olarak değil de bir bütün, yani turizm biliminin; eğitim, ekonomi, işletme, maliye, politika, hukuk, mimarlık, çevre bilimi, sosyoloji, demografi, psikoloji, güvenlik, sanat, kültür ve benzeri birçok bilim dalından yararlanarak insanın yaşadığı tüm olay ve ilişkileri bilimsel yöntemlerle ele alan ve inceleyen bir 'Halk sanayisi', bir 'İleri Sektör' olarak görebilseydik, şu an yaşadığımız sıkıntıların bazılarını hiç tanımayacaktık bile.

- Gelecek yıllarda yıllık neredeyse ülke nüfusuna yakın bir sayıda 50-60 milyon civarında turist bekleyen ve bu konuda hazırlıklar yapan Türkiye'de bu tür sosyal etkilerini kontrol edecek ve planlayacak kaç tane devlet ile ayrıcalıklı bir statüye sahip özel kuruluş var?

Bu konuda diğer ülkeler neler yaptı?

Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi (AESK) AB'nin 'Turizm Anayasasını' çoktan yürürlülüğe koydu ve ayrıca 14 Eylül 2006'da Brüksel'de imzalanan Barselona Bildirgesinde AB görüşünün genel hatlarını çizdi.

Barselona Bildirgesi

AESK, hem Anayasal Anlaşma ışığında hem hâlihazırdaki turizm politikasını hem de mevcut ve gelecekteki genişlemenin yansılamalarını detaylı olarak değerlendiren genişletilmiş Avrupa Birliği'nde Turizm politikası ile ilgili Barselona Bildirgesi görüşünü kabul etti. Görüş, turizmin diğer Avrupa politikalarını destekleyen, koordine eden ve tamamlayan rolünü sıcak karşılamaktadır. Örneğin, turizmin, istihdam ve sosyal politika, kalitenin arttırılması, teknolojik araştırma ve geliştirme, tüketicinin korunması, çevre politikası ve sair çeşitli politikalar ile kuvvetli bağlantıları bulunmaktadır. Belirtilmelidir ki, özellikle mevcut görüş, sosyal turizmin istihdam ve sosyal politikalara katkısını, tespit etmek ve değerlendirmek amacındadır.

Diğer bir görüş, 'Lizbon Gündemi Bildirgesiyle' ortaya kondu

Lizbon bildirgesi, Avrupa'yı dünyanın en rekabetçi ve dinamik bilgi-bazlı ekonomisi" yapmak olduğundan, sosyal turizmin bu hedefe etkili ve müspet şekilde katkıda bulunup bulunmadığı, bunu nasıl başaracağını ve katkısının nasıl geliştirilebileceğini değerlendirdi ve turizmde etkili olan çeşitli aktörler için tedbirler ve sosyal turizmin esasları önerildi:Avrupa ülkelerinin çoğu turizmin sosyal faydalarını bilimsel olarak değerlendirirken, olası tehlikelerini önlemek için kamu yararına özel şirketler kurdu.

Türkiye'de turizmin ülke içi sosyal etkilerini kontrol edecek ve planlayacak devlet ile ayrıcalıklı bir statüye sahip özel kuruluş acaba kurulabilinir mi?

Turizm sektörü yenice gelişmekte olan ülkeler bile bu ihtiyacı en öncelikli ihtiyaç olarak belirlediler ve ülke tanıtımı, planlı altyapı, personel eğitimi, sermayeyi kanalize etmeyi ve özellikle sosyal etkileri planlama, kontrol ve yönlendirme işleri yapabilecek kuruluşları el üstünde tutuyorlar.

Bunlarda, özel şirket konumunda olan ama devlet organlarıyla ayrıcalıklı bir statüye sahip olan, kimi zaman isminden farklı bir anlam çıkartılan, ama asıl görevlerinin turizmin ülke içi sosyal etkilerini kontrol etmek ve yönlendirmek amacıyla kurulan "Sosyal Turizm Planlayıcıları" için birkaç örnek:

Belçika - Toerisme Vlaanderen

Balear Adaları Bağımsız Topluluğu'nun OCI 60 Planı

İngiltere - Family Holiday Association

Fransa - Vacances Ouvertes

İspanya - Residencias de Tiempo Libre ve Plataforma Representativa Estatal de Discapacitados Físicos (PREDIF)

Fırsatlar ve Çözümler…

Şimdi yerel şeçimler öncesi üzerinde durulması gereken konu, Antalya, Muğla, Aydın, İzmir ve Mersin gibi yoğun göç alan Turizm kentlerimize daha fazla kaynak, yetki, güç veya parasal destek vererek radikal bir yeniden yapılandırmaya giderek, kalıcı, sürdürülebilir AB standartlarına uygun yaşanabilen, bireylere ekonomik başarılar kazandıran, kariyer sağlayan, zenginleştiren ve kalkındıran, mutlu olunabilen yaşam ve turizm noktaları yaratmalıyız.

Bu "Turistik beldelerde Yeniden Yapılandırma" çağdaş kentleşme ve bunun esas parçalarından biri olan turizm bilimini kapsayan bütün alanlardan yetkili kişilerin altına imza atacağı ortak paylaşımı sağlamalıyız.

Geçmişteki hataların esaretinden kurtulup Türkiyemizin geleceğini proaktif olarak yerel perspektiften de yönetmeliyiz.

Bu yılın sonbaharında dünya ekonomisinin göstereceği iklim değişiminin küresel yaprak dökümünde ülkemizin ekonomik dallarını güçlendirecek tedbirleri masaya yatırmalıyız. Bu konuda Ankara parti siyasetinden ne kadar uzak durursa, o parti ülkemizde siyaseten o kadar kazanacaktır. Ehil ve dinamik kadro ve dinamikler ülkemizde yeterince vardır: Birlik içinde çözüm üretmeliyiz:

Avrupa Türkiye İş Konseyi Başkanı
Hüseyin Baraner
Managing Director

TRAVEL NETWORK
Turizm Araştirma ve Strateji Merkezi
Zerdalilik Mah.,Burhanettin Onat Cad.No: 74/9, 2nci Ateş Apt.
Antalya/Türkiye
+90 0242 321 64 11 Fax: +90 0242 321 64 11 /
Mobile: +90 532 5570459 /+49 177 8387972
hbaraner@gmail.com baraner@baraner.com
www.tourexpi.com www.baraner.com, www.trav.io

Yayın Tarihi
18.08.2008
Bu makale 10061 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!