BAKIŞ

'Benden başkası yok!' diyen gümlüyor

Dünya yine ekonomik türbulansa girmek üzere. Küresel ekonominin önemli ülkelerinden  “kemerlerinizi bağlayın” ikazları gelmeye başlıyor. Dunya yine geriliyor. Ekonomik beklentiler; bazı plan, projeleri erteletiyor.

 

Piyasalarda kıyasıya rekabet; kazanç-risk dengesinin ayarını iyice bozuyor..

 

Son günlerde dünya  turizm piyasalarında yaşanan iflaslar da bunu iyice gösteriyor. Sadece Türkiye'de değil bircok destinasyonda sezon sonuna doğru bazı turizm şirketlerin likidite ve ödeme zorluğu içine düşeceği bekleniyor. 

 

Hergün şahit oluyoruz; dünyamızda paylaşımın, birlik ve beraberliğin olmadığı yerler ve yatırımlar erozyona uğruyor, hergün rekabet karşısında kar gibi eriyen, denetim ve oto-kontrolden uzak değer ve ürünlerin devri artık iyice kapanıyor.

 

Küresel dünyada ekonomi liberalleştikçe kurumsal denetim artıyor: Küresel dünyada siyaset demokratikleştikce kurumsal kontrol artıyor.

 

Tek kişilik kontrol ve denetim mekanizmaları çürüyor, çöküyor, buna karşılık katılım ve paylaşım ile çimentolanan yeni yapılanmalar, projeler ve yatırımlar kuvvet, güç ve itibar kazanıyor, kredibilitesi artıyor, verimlilik oranı yükseliyor:

 

Bu trend'i biz de yakalamalıyız:  benimsemeliyiz, icselleştirmeliyiz.

Güçlü ortaklık, birliktelik ve ticari evlilik kültürlerini geliştiremeyen, projelendiremeyen, kurumsallaştıramayan ülkeler ve şirketler küresel rekabetin aşırı boyutlara ulaştığı günümüz ekonomilerinde çok uzun ömürlü olmuyorlar, olamıyorlar.

 

Bu anlayış, bilinç ve zorluklar içersinde:  kendi öz çıkarlarımız için, kendi içimizde birbirimize karşı aşırı enerji kaybedeceğimize devamlılık arz eden sürdürülebilir projelere el atmalıyız.

 

Ekonomimizde bayat fikirler, dünden kalma eskimiş projeler, kaynaklarımızı boşa harcayan bilinçsiz yatırımlardan uzaklaşıp gerçek dünya piyasalarına göz atmalıyız: Aynı zamanda siyasette de karşılıklı abartılı suçlamalar, genetik komplovari-iddaalar ve aşırı tartışmalardan vazgeçmeliyiz. Bunlar  bizleri hem manevi, hem de maddi yönden fakirleştiriyor, yalnızlaştırıyor.

 

Biz birbirimize girdikçe; Dünya bize kafa sallıyor:

 

Dünyanın zaten yeterince kendi derdi var: gelen haberler de oldukça kötü:

Dünyamızın içinden geçeceği türbulansın niceliğini, niteliğini, gücünü ve tesirini tam olarak açıklayabilen olmamasına rağmen tahminler ve beklentiler hiç de iç açıcı değil. Avrupa`da ve dünyada devasa işletmeler çöküyor. ABD, İngiltere ve Almanya'da İflas dalgası yayılıyor

 

Alman Hertie, Amerikan New Century ve İngiliz Merrill Lynch "asla batmazlar" olmaktan çıkıp, iflas bayrağını çektiler ve bu dalganın henüz sonu görünmüyor.

 

Dünya finans piyasalarının kalbi Wall Street'e şu ana kadar 400 milyar dolara malolan, toplam maliyetinin ise 1 trilyon doları bulması beklenen kriz, finans sektörü dışında hizmetler, moda ve enerji sektörünü de vurmaya başlıyor..

 

Üstelik finans sektörü dışındaki iflaslar ve ciddi kan kayıpları sadece ABD'de değil krizin ikinci ayağı olarak gösterilen İngiltere'de de yaşanıyor. Son olarak yatırım bankası Merrill Lynch'in iflasın eşiğine geldiği izlenimi uyandıran tahvil ve hisse satışı haberlerinin ardından gündeme yeniden gelen iflaslar her sektörde çığ gibi büyümeye gösteriyor.

 

Havayollarının borsadaki hisse değerleri  irtifa kaybediyor.

 

İngiltere havayolları, ilk çeyrekte vergilendirilmemiş kâr oranında yüzde 88 düşüş olduğunu açıkladı. Ekonomik yavaşlama, tüketici alım gücü düşüşü ve inişli-çıkışlı petrol fiyatları bu düşüşün sebepleri olarak gösteriliyor. Avrupa’nın en büyük charter uçak şirketi Air-Berlin'in daha birkaç ay önce 17 avroya satılan hisseleri şu an 5 avro'nun altında seyrediyor.

 

Almanya'da ekonomide yaşanan olumsuzluklara ilişkin örnekler giderek artıyor.

 

Almanya'nın önde gelen perakende satış mağazaları zinciri Hertie iflas duyurusunda bulunurken, işsizlik oranı da temmuzda bir önceki aya göre yüzde 0,2 artarak yüzde 7,7'ye yükseldi.

Almanya'da istihdamla ilgili son veriler ise bu ülkede işsiz sayısının 50 bin artarak 3.21 milyona çıktığını gösteriyor. İş ortamında yaşanan güven kaybı işsizlikteki artışta en büyük etkenlerden birisi olarak gösteriliyor. İş dünyasının ekonomiye duyduğu güven 11 Eylül saldırıları sonrasındaki en düşük seviyesine gerilerken, Alman tüketicilerin güveni de son 5 yılın en düşük seviyesine indi.

 

İflasların kaydını tutan BankruptcyData.com' un listesi uzadıkça uzuyor..

 

ABD'de 2008 yılının ilk yarısında açıklanan iflaslar son 5 yılın en yüksek seviyesine fırladı. Bu yılın başından beri büyük şirket kategorisinde sayılan ve toplam varlığı 1 milyar doların üzerinde bulunan 7 ABD'li şirket iflas koruma kanunu olarak bilinen Chapter 11'e sığındı. Bu şirketler arasında ülkenin en büyük mortgage kreditörlerinden 13 milyar dolarlık varlığa sahip olan Fremont da var, büyük rakipleri yüksek petrol fiyatları sayesinde kâr açıklarken ters köşeye yatan 6 milyar dolar değerindeki enerji şirketi SemGroup da...

Reuters'ın haberine göre ülke çapında iflaslar 2009 yılının ortalarına doğru en üst seviyesine fırlayacak ve 2010 yılına kadar çeşitli sektörlerden iflas açıklamaları gelmeye devam edecek. İşletmesini kriz yüzünden kapatanlar arasında restoran sahipleri, moda evleri ve tekstilciler de bulunuyor. Uzmanlara göre ise iflas etmesi beklenen diğer şirketler arasında mobilya ve beyaz eşya sektörlerinden isimler var.

 

Bilinçsiz ve duyarsız rekabet başlatıp sektörlerini çökertenlerin  kendileri de  yıkıntıların altında kalıyorlar.

 

Turizm sektöründe de durum pek farklı değil: İşletmelerini "kârlı" ve "sürdürülebilir bir büyüme" içinde tutamayan ve devamlı fiyat üzerinden piyasalara saldıranlar hedeflerine ulaşamıyorlar.  Riskleri doğru bir şekilde belirlemek, ölçmek ve yönetmek yerine şahsi kahramanlıkları yeğleyenler sonunda ya  batıyorlar, ya da iyice küçülüyorlar.

 

Artan rekabet koşulları ve aşirı petrol fiyatları nedeni ile 5 kıtadaki turizm işletmeleri ve uçak şirketleri bir baskı ortamı içerisine itildiler.Ve simdi  piyasaların göstereceği gelişmeleri tam göremedikleri icin ister-istemez  (Stand-by) pozisyonuna geçtiler.

Avrupa temkinli: Rusya çok büyük konuşuyor: Bekleyip göreceğiz

 

Türkiye ve Rus pazarının tam tersine Avrupa piyasalarında ekonomik düzenin temel şartı olarak kabul gören kurumsal ve istikrarlı büyüme ön plana çıkıyor.

 

Sadece turizm sektöründe değil, birçok sektörde rekabet gücünü artırmak için Avrupa'da gerçekci ve konsepsiyonel çalışmalar başlatılıyor. Finans ve üretim maliyetlerini azaltmak, ürün ve işgücü kalitesini yükseltmek ve markalaşmak için kayda değer  bütçe ve zaman ayrılıyor. Piyasalarda 'makul fiyata makul ürün' anlayışı ile fiyatları kar getirici seviyede tutabilmek için orta ve uzun vadeli piyasa geliştirme ve sağlamlaştırma  çalışmalarını hızlandırılıyor. kurumsallaştırılıyor.

 

Avrupa'da şirketler arası diyaloglar kopartılmıyor, iletişim ağı acık tutuyorlar.

 

Günlük kampanyalar ve saat başı yeni fiyatlandırmalar yerine piyasalara arz edilen yatak ve uçak koltuğu kapasiteleri daha sıkı  kontrol ediliyor. Ticari birliktelikler ve şirket evlilikleri hızlanıyor. Özellikle binlerce seyahat acentaları ve uçak şirketleri arasında müşterek yatırım ve projeler daha sık söz konusu oluyor.

 

Dünyadaki tüm sektörlerde  bu trend`i teyit ediyor: Su ana kadar küresel dünya pazarlarında son 15 yılda şirket evliliklerinin ve güç birliklerinin hacmi  yaklaşık 5 trilyon dolara ulaşıyor. 

 

'Küçük olsun benim olsun' veya 'bozuk olsun benim olsun' anlayışı devam ediyor.

 

Yeni tehlikeler ve fırsatlar  karşısında Türkiye'ye baktığımızda birlikte iş yapma ve ortaklık kültürünün yok denecek kadar az olduğunu görüyoruz. Bu vazgeçmesi zor görünen 'Türk alışkanlığı'  nedeniyle piyasalarda da büyüyen tehlikeler karşısında bazı sektörlerdeki şirketlerimizin riski her gün artıyor.Birbirlerini vuran şirketlerimizin bu piyasa şartlarında yaşam beklenti  süresi kısalıyor. Aynı şekilde Türk şirketleri tek başına yetersiz  finans gücü yüzünden muhteşem küresel fırsatlarda  kaçırmış oluyor. Bizim satın almamız gereken kuruluşlar bizleri satın alıyorlar.

 

Esas sıkıntımız ise hangi düşünce ve beklentiden kaynaklanıyor?

 

'Milyonlarca turist bekliyoruz' veya  '50 milyon turist gelecek'  beyanatları artık bir şey ifade etmiyor. Bu beklentiler ve deyimler sektörümüzde bir nevi  "at yarışına" döndü. Herkes kendi rakamını işaretliyor: Türkiye artık turist saymaktan kurtulmalı; ürün ve piyasa geliştirme, ceşitlendirme ve sağlamlaştırma politikaları ön plana cikmalı ve kurumsallaşmalı

 

Turist sayacağımıza ortak güçlerimizi keşfedip, müşterek yeteneklerimizi ve becerilerimizi masaya yatırmalıyız. Müşterek güç, sinerji ve bölgesel ürünlerimizi   hergün zorlaşan ve sulanan piyasalar için doğru ve uygun bir şekilde projelendirmeliyiz. Yerel ve bölgesel kalkınma ve markalaşma yı  esas alarak verimliliği  artırmalıyız. Samimi, gerçekci ve gerçek anlamda kalkındırıcı konseptlere kendimizi kilitlemeliyiz. Bunları başarabilmek icin  başka kişi, işletme, kurum, kuruluşlara olan bazı kompleks ve ön yargılarımızdan arınmalıyız.

 

Bunu yapmadığımız müddetçe Türk turizminin zaten düşük olan 'verimlilik endeksi' ni kendi ellerimizle iyice aşağı çekmeye devam edeceğiz.

 

Sadece büyüme politikaları yetmez, sindirme politikaları da lazım..

 

 Devamlılık ve sürdürülebilirlilik için ivedi olan çalışmalar ancak müştereken ve birlik içinde yapılabilinir; Price Waterhouse Coopers Türkiye tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye'de ortaklık kültürü yoksunluğu, feodal bağlar, eksik kurumsallaşma kültürü, şirketlerin hisse değerlerini yüksek tutması ekonomimizin güçlenmesi ve gelişmesi  önemli engel teşkil ediyor.

 

Hiç soruyor muyuz?

 

Ülkemizde ikinci nesile devredilebilen işletme sayısı sadece yüzde 10 iken, üçüncü ve dördüncü nesile devredilebilen işletme sayısı  yüzde kac civarında olacaktır?

 

Bu konuda kurumsal bir calışma gösteren bir kurum veya kuruluş varmı dır?

 

Sadece turizm sektörümüzde değil, tüm sektörlerimizde paylaşım, düşünce ve yatırım birliğinin yeterince sağlanamaması nedeniyle Türkiyemizde işletmeler birinci nesilden sonra ayakta kalamamakta ve kardeşler/ortaklar ve hissedarlar arasında çıkan ihtilaflar nedeniyle dağılıp gitmektedir. Bazı işletmelerimiz ise değişen müşteri taleplerine ve piyasa şartlarına rağmen gelecek için profesyonel tedbir almadıkları ve Arge yapmadıkları için piyasalarda küçülme ve belki de kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadırlar

Bu geleneksel tavır Türk siyasetinde ve ekonomisinde de  genel de halen devam etmektedir. 

 

Ama böyle kalamaz.

 

Garantili ve sürdürebilir gelecek isteyenler de kendilerini geliştirerek değiştirmeli ve şimdiden küresel dünyanın yarınının yaşam, siyaset ve piyasa şartlarına hazırlamalıdırlar

 

Dünya konjonktürü böyle iken genç ve istekli  toplumuzun ve kaynaklarını maalesef bugüne kadar hoyratça harcamış, biraz da yorulmuş ekonomimizin yeni bir atılım gösterebilmesi için güç, gaye ve hedef birliği şuuru içerisinde ortaklıklar, birliktelikler oluşturmak mecburiyetindeyiz. Sahip olduğumuz  ve  ileri tarihlerde inşaa edeceğimiz değerlerin işler ve çalışır bir şekilde nesilden nesile devamlılığı için ilgili kurum, kuruluş ve siyasilerden müşterek ve kalıcı çalışmalar bekliyoruz.

 

Yayın Tarihi
03.08.2008
Bu makale 1322 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!