Yorgun Gemiler Geçiyor Gözlerinden

Masallarla örselenen bir hayatın sorgu odasındayım, yüreğimde gelgitler
Bin yıllık bir düşünüşün sarı sayfaları ömrümde, ruhumda kanamalı şiirler
Sevgiyi ipe diziyor bir kadın, mutluluğun sarı odalarında sevişiyor renkler
Kayboldum yüreğinin derinliklerinde, yangınımla dans ediyor sözcükler

 

Gözlerimizin arsız sarmaşıkları baharı beklerken bulmuştuk biz birbirimizi. Biriken gönül şıralarımız tırmanacak gökyüzü arıyor,  o içimizdeki sızılar içli bir kemana sürtünerek gövdemizi perişan ediyordu. En güzel mutluluktu yaşadığımız, en güzel düşünüştü harımız ve biz o anın kanatlarında gülümsedik gökyüzünden yeryüzüne. Biliyorduk ki, hiçbir güç onu bizden alamayacak, o güzellikleri anlamsızlığın ruletlerinde bozduramayacaktı. Bir düşünüş ruletiydi çevirdiğimiz ve inanılmaz bir meraktı kapıldığımız, biz deli sular gibi kendi yolunu arayarak bir menzile doludizgin gidiyorduk.

Gönlümüzün o sevgi tepelerinde sığ bir sevinci gözlüyorduk, umarsız düşünüşlerin kitaplıklarına hüznün tozları gizlenince. Sen kendi miadının şifrelerini çözemeden bitmiş, kendi derinliğinde yitmiş medeniyetlerin kayıtlarını tutuyordun solgun odalarda. Kendi ışıklarını süzemeyen şehirlerin içinde kayıp gölgeler gibiydik, yaşanmamış anların raflarında hicazkâr bir şarkı gibi birbirimize demleniyorduk, ruhumuzun yapraklarını aşkın rüzgârı salladığında. 

Aynı şehirde üzerimize yıkılan taş şehirlerden kaçarak sığınırdın sularıma. Renkleri, uçuşan kuşları anlatırdın bir çırpıda bana, yüreğindeki gelgitleri unutturmak için kendine. Sevdalı gönlünün gözelerinden sular akarken sen bir serçenin gagasında taşıdığı mısır tanesiyle oynaşını izlerdin cümlelerin sıkıştırıldığı ve sözcüklerin sıraya dizildiği bir derinliğin kapılarını kapatırdın üzerine. Ufuk çizgilerine çevirirdin nemli gözlerini, uzaklara, çok uzaklara gitmek ister, ancak her zamanki gibi yine kendine, gerçeğine dönerdin.

Masal diyarlarında kırık yüreğinin kırgınlıklarını beslersin unutmak hevesiyle.
Bir adamın sözcükleriyle demlenir, hiç gidilmemiş diyarlarda var olmak isterdin.  Belki de o uzun menzilli ömrün kısacık nefeslenişlerinde yorgun bir sevinin gönül arkadaşı olmak isterdik gövdemizin sevda boyalı hücrelerinde. Bin yıllık bir düşünüşün sarı sayfalarında kendimizi arar, aşkın ve yaşamın muradını boyardık sevginin mor içlenişli duvarlarına.

Usundaki sorular kendi bileşenlerinden ayrılınca tuhaf bir yansımaya ilişiyordu gözlerin. Kırık gün ışıkları üzerinden yürüyor, gövdendeki ayrılık halkalarını sulara bırakıyordun. Hüzün işte o anlarda kırık bir yorgunluğun iç ağrısına dönüşüyordu ve biz kendi imparatorluğumuzun isyanlı aynalarında gönlümüzün yara berelerini görmek istiyor ve/sikasız aldanışların çığlıklarıyla yalnızlığımıza sarılıyorduk. En çok da kendimize darılışların o sıkılı yumruklarını bunun için kimselere göstermiyor, bunun için göğsümüzdeki hırçın serçelerle ömür sürüyorduk.

Gün gecenin en koyusuna sızarken, biz ılık bir düş nefesinin koynunda kırık sesimizin gövdesine sokulacağız yüreğimiz birbirini özledikçe. Ağrımız, kırılmışlığımız, kırıklığımız ve belki de dağınıklığımız o gün çiçeklerinin üzerinde sıcacık bir esneyişe bürünecek. Ardından gözlerimize inen mutluluk perdesi ile uzaklara, çok uzaklara gideceğiz. Hangi boyutunda olursak olalım bizler yaşamın, yangın her vakit tırmanır asi bir sarmaşıkça gövdemize, bir yol bulup kaçmak isteriz denizlere. Vakit ‘Geceden Günaydın' olur ve anların içinde kırık esneyişlerle biçimlenen nefesimiz birbirini bulur. 

Gözümün bebeğine inen bir perde oluyorsun bazen. Aynı perdenin kayıp desenlerinde biz adım başı bir mutluluğun yön levhasını arıyor, bir elimizde mutluluk, diğerinde o mutluluğu yaşayacak bir çocuk gülüşüyle parklardan çıkmıyoruz. Hep yok olan yılların ve bedenimize inen devinimlerin kırık akşamüstlerinde ve kaybolan o insani değerlerimizde yakamıza bir hüzün çiçeği takıyor hayat. Olmazlarla donatılı bu ömür hapishanesinde 'neden'ler ağrımız, ‘sebep'ler sancımız ve azar azar kaybolup giden ‘günler' de ağlayışımız oluveriyor.

İşte böylesi bir kayıp gün sonrasında eşsiz yüreğindeki itiraflarla geçtim kendimden. Teninden yayılan o efsunlu sevginin ve ruhundan taşan gülümsemeli mutlulukların kapısını açarak hayata atılmak ne güzeldi bir bilsen. Geceden arta kalanlara bakarak hüzünlendim, o olağanüstü düş ruletini usulca tekrar çevirdim. Rulet kendi ekseninde dönerken ben kendi yalnızlığımın yolculuklarına hazırladım kendimi. Hayata karıştım, insanların karıncalarla kolonileri değiş tokuş ettiği bir kürenin içinden çıkıp gelerek yine yokluğuna, yani kendime döndüm.

Yayın Tarihi
01.06.2011
Bu makale 9281 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!