Simli Salkımlar Asarız Asmalara

Sevincin gümüş kadehlerinden zamanı içeriz biz
Dünlerde anıları, bugünde aşklar yaşarız yarınsız
Yok saydığımız sevda küllerini denizlere serperek
Dilimizdeki şarkılarla simli salkımlar asarız asmalara

 

Ruhumun paslı kepenklerini indirince, günün yırtılmış göğsüne avuç açarak körelmiş anılarımın gözyaşı sofrasına kurulurum. Gönlüme binlerce öpücük kondurulmuş günlerden sıyrılıp, aynalara tutuşturulmuş siyah beyaz resimlerde mutluluğu izlerim. Tükenmiş yarınlar içimde çoğalırken ben düşlerin yıldız imparatorluğuna yürür, yaşanmamış sevdaları göğsüme yeni bir suret gibi kondururum.

Günlerdir güvercin sulağında yüreğimin takatsizliğini gönlümün titrek parmaklarına geçiriyorum. İsimsiz ve yurtsuz şiirlerimin tenha pazarlarında kılıktan kılığa girerek aşkı satıyorum. Bir avucumda acı soğan zemherisi, diğerinde koruk üzüm şırası, cemreleri bekliyorum. Sırma telli bir kız yürüyor yüreğimin topraklarında günlerdir, gül gülüşleriyle soluyor, sorgularıyla sevda mevsimlerimi yeniden yaşıyorum.

Tükeneceksem, sevdanın engin denizlerinde alnımdaki çizgilerin karanlık çözümsüzlüklerini kuyulara atsınlar. Denizlerin ve ırmakların renklerini alnıma sürerek, evrenin bütün çiçeklerini bahçelerime eksinler. Menekşeleri döllesinler gülün rengine, bütün sessizliğin kentlerine güneşi sürsünler. Zaman aralansın ansızın, ayın iliğinden yaşamak şiirleri dökülsün, göçmen kuşlar sevginin ülkelerine özgürce konsun.

Çoğullaştıkça kabına sığmayan, mevsimlerle tatlanan bir düş yemişidir yaşadığımız şimdi. Dokuduğum bütün sözlerin ve duyduğum bu sevginin dallarıyla gövdem yeşil baharlar yaşamaya da alışacak biliyorum. Suskunluğumuzda bile sevdalı sesimizle dolacak yüreğimiz. Kocaman sarılışlarla parklara koşacak içimizdeki şımarık çocuklarımız. Haylaz ve bitimsiz bir anı, aşkı yaşamak için.

Ne zordur bir savruluşun gölgesinde güneş umarak yaşamak. Ellerin olmasa kırardım bütün yaşanmışlıkların gün batımlarını. Gözlerin olmasa söverdim bütün acılarıma. Sen olmasan, yüreğimde böyle bir sevdaya dokunmasan, varlığıma bile aldırmazdım. Özlem adın, aşk olsun gülüm soyadın.

Parmaklarıma yüreğim hükmettikçe hep adın düşüyor günlüğüme. Ruhumun aynalarında tiz çığlıklarınla halaylara durup, nefeslenmelerine şiirler yazıyorum sevinçle. Zaman ikimizi vururken ansız, biz dağılmış yapraklar gibiydik güzde. Arzularımız dingin nehirleri taşırıp yol almıştı seven iki yürekle. Nehirleri denizlere indirip içimizdeki onurla yaşamı devindirmiş ve birbirimizi sindirmiştik içimizdeki kutsal esinlerle.

Geride kalan anıların tozlu raflarını hiçbir rüzgâr temizleyemez. Acının gümüş tepsilerinden sunulan aşk da zamansız yutulan tabletlere benzer. Gün batımlarına tüneyen kuşlar rüzgâra sırtını dönseler de, yürekleri durmaksızın titrer. Uzak kentlerin tarumar gizeminde mahur bir gönül şarkısı arada bir içimi deler. Sevda gül dudaklım, bizim için bayat ekmeklere tıkıştırılmış, yoklukta tüketilen mecburi bir keder.

Gecenin rengini yoklarken aşk, zaman tünelinden savruluyor hasret. Yankısı dilde büyüyen bütün sevdaların düş tarlalarına yıldızlar ekiyor insanlar. Toprak aşkla kavrulurken, gök yağmuru gizliyor inadına. Tarumar tükenişlere kapalı kalp gişeleri, bütün filmler soytarılara oynuyor şimdi. Yarının adına umut dedikçe, bugüne ağlıyor bütün kutsal aşklar.

Akan damlalarımdan yeni bir ben isteseydin, yeniden seni sevmek için döllenirdim gözlerinde. Çığlığın olurdum, bana nefesinle dokunduğunda. Ellerin olurdum sarsılışlarında, yeniden senin olmak için. Kadın kokuna sarılırdım tekrar, aşk diyerek beni aradığında. Kuğu gibi yüzerdin düş nehirlerimde, rüyalarım olurdun seni kovaladığım düşlerimin, gözlerin gibi yemyeşil ormanlarında.

Duman yalnızlığımızın avuç içi çizgileridir aşk, her mevsim uğrayan. Baharlar çilek tadında buruk sarılışlarla çalar kapımızı, güzlerimizin gözyaşlarına inat. Kışlar çetin ceviz lekeleriyle sızımızı izler yüksek ve yorgun tepelerden. Bir anlaşılmaz boyuttur yine de sevda, gönlümüzdeki kutsal çelişki yumağınca. Örülür aşkın kazağı, yürekler ısınana dek bıkmaz, yorulmaz beden, rengine gözlerin düşer, ısınır yüreğim, sarılırım şefkatine çocuklar gibi gülerek.

Nemli bir kapsül gibi eksik sevişmelerin yaman ağrılarıyla, biz gecelerin kemendini uykulara geçiririz. Uzakta yıldızlar ayı küskün bakışlarla süzerken dirençlerimizi birbirimize saklarız. Günler sağarız sevdanın şişkin memesinden sabırla, avuçlarımızdaki aşkı bildik hasretlerle sıkarız. En çok gecelerde özleriz yine de birbirimizi, özlemin uzak bahçelerinde kimselere hissettirmeden ağlarız.

Sesimin seni beklediği yankı tepelerinde dünü konuşmak istemiştim yokluğunda. Mevsimleri uğurlarken biz, yaşamın yapraklarıyla nice delişmen günler tüketmişiz değil mi? Hep aynı yarınlardı oysa uykulara aldığımız ve biz belki de o kayıpların altında kalandık. Sen ellerini tutarken sıcak anıların üşüdün, ben avuçlarını düşlerken sensiz bir hayatı ömürle bölüştüm. Geceme resmin düştü gül yüreklim, gülücüğünle dünya denen labirenti bir koşuda geçtim.

Hep doyumsuz anları yiyip bitirerek uçurduk en ölümsüz sevinçlerimizi. Yollara vurarak yorgun bedenimizi yıllar aştık. Hüzünlerle güçlendik, sevgilerin ulaşılmaz ülkelerinde zincirlendik. Geceleri yağan karların mutluluğunu çocukça yaşayamadan, gündüzün kirli labirentlerinde bir parça yaşam somunu düşledik. Yağmurlar yağdı yıllarca kuru umutlarımızın döşeklerine. Heyhat üşüdük, ıslandık, kimi titredik, ama bu yalan küreyi asla tersine çeviremedik.

 

Yayın Tarihi
22.11.2011
Bu makale 12749 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!