Fermanlar Yazdırır Gözlerin

Kaktüs acılarımızın sevgi tohumlarıyla bir bir ekildik evrene, sevgimiz büyüdü bizim
Asil kavgalarımızın yorgun duruşlarından sabrın tunç kapısını çaldık sözcüklerimizle
Damıtarak biriktirdiğimiz aşk şırasını mahzenlere attık, kederlerimize derman niyetine
Her vedadan küllerimizi, her ateşten bir evren yarattık gülüşlerimizle, düşünüşlerimizle.

 

Belki taşlı, çorak, engebeli ve patikaydı aşka giden bu yol. Belki engerekler, çıyanlar ve zebaniler kesecekti önümüzü. Vampir gecelerde tütsü yalnızlıklara şiirler asacaktık sevdamızla. Tutkulu sarılışlarla ağlayacak, öpecektik acının dudaklarından birbirimizi her bulduğumuzda. Selamımız sıcak, gelgitlerimiz asılacaktı yırtık bir çaput gibi kutsal ağacımıza. Eskimeden atılan her sevda gibi bu aşk da ölmeyecek nazar değse de saçlarına.


Sensizliğe ve sessizliğe gömdüğüm ayrık otlarını temizleyerek üfledim kandilimi acıların uykularına. Zamansız yaşanan, belki de bir daha asla yaşanmayacak bir sevdanın idare lambalarıyla ve ödünç mutluluklarla geçtik sevda dehlizlerini seninle. Ansız korkularla güçlendik, Yansız sözlerle yüreklendik, çalgısız türkülerle şenlendik ve birbirimize fırtınalı bir günde şans diledik. Sözümüz yarımdı, umudumuz yarındı, yaşatamadık ayrılığa sarıldık, sarıldıkça sevgileri yeniden kazandık.


Kaktüs acılarımızın sevgi tohumlarıyla bir bir ekildik evrene, sevgimiz büyüdü bizim. Asil kavgalarımızın yorgun duruşlarından sabrın tunç kapısını çaldık sözcüklerimizle. Damıtarak biriktirdiğimiz aşk şırasını mahzenlere attık, kederlerimize derman niyetine. Her vedadan küllerimizi bulduk, her ateşten yeni bir evren yarattık gülüşlerimizle, düşünüşlerimizle. Dudaklarımız prangalıyken bile doyumu fark ettik ruhumuzda sessiz dokunuşlarla, çığlık sarılışlarla ihtirasın en doruklarında seviştik.


Gözlerini uykulara sarınca kıvrım dudaklarının resmini çizerim gönül tuvalime. Gül nefesine fermanlar dizerek aralarım göz kapaklarını öpücüklere boğarak. Kıyamadığım gülüşlerine diz çökerim sonra, yüreğinin sesini dinleyerek. Sessizliğin perdesini yüzüne kapatır, rüya meleklerini yanında bırakırım tatlı uykular dileyerek.


Yarım kalan bir şarkının masalsı bekleyişlerinde ellerini tutardım yumuk süzüşlü sevinçlerinin. Korku pazarlarında çığırtkan tezgâhlar açarak sunardık sevgimizi başımızda dönen akbaba yalnızlıklara. Seni arardım Babilin asma bahçelerinde. İhtiraslarım göğsünün lale bahçelerinde soluklanır, Ağrı'ya, Everest'e tırmanırdım seni sardıkça. Gece utangaç öpüşlerden saklarken ikimizi, kapında yeni uykulara bırakırdım seni. Özlemim günaydınlara açardı gözünü, ben ellerini bırakınca.


Senin için tanrılar bile konuşur ardımdan. Yanarım gözlerinin ekin tarlalarında son yaz tutkuları gibi. Doğdukça içimde, ben büyürüm, çoğalırım ve ilkyaz bahçelerinde yine seninle uyanırım. Çürütür pençelerin etlerimi, açılırım nar gözeleri gibi ve yelden, selden sana dönen bir kuzey rüzgarı olurum. Gökyüzü gibi olur içim seni sevdikçe, gözlerinde başım döner, ellerinde ruhum uykusuz diriliğini soyar ve her gün sana yeniden tutulurum.


Sarılınca gövdeme suların iner mor dağlarımdan. Geçtiğin yerlerde gelinciklerim açar, kardelenlerim seninle küskün başını diker, toprak kokulu gövdeme kokun siner. Kim tutar, kim suçlar beni kocaman yüreklim, kim kızıl bir nar gibi yarılan gövdemin tanelerini toplar, sen olmadan buzlu çaylarımdan kimler geçer, kim bana gözlerini sunar, kim içimdeki bozkırları korkusuzca geçer? .


Nergis kokulu yüreğinde mavi gülüşlü bir dolunaysın sen. Sen kavgamın en kutsalı, sen kalleş vuruşların kutsanmış asası, sen özgürlüğümün yaralı, ürkek güvercini. Seninle ihanetin pusularına, seninle efsanelerin gömütlerine, seninle namluların ağızlarına dalarım. Seninle atlarım yılkı, kavgalarım cesur duruşlu, dirençlerim gerili bir ok gibi kararlı. Sensiz, düşüncelerim düğüm, sevinçlerim kördüğüm, düğünlerim zulüm olur benim.


Dalıp dalıp yüreğine sürgünlerini sökerim sevgimle ben. Kartal süzüşlerine öfke, göğsüme attığın pençelere bilge, mavzer dokunuşlarına hedef olurum. Balıkların oyunlara durduğu denizlerinde oltam bereketli, gizlendiğin tüm kaya kovuklarında seninle hareketli oyunlara dalarım ben. Kirli karanlıkları gemilerimizin düdükleriyle geçer, deniz ülkelerinde demirler atarım sığ sularına.


Seni sevdikçe taşırım tüm köleleri sırtımda. Kanasa da gövdem öpüşlerinden, kurusa da gövdem sarılışlarından, gök göğüslü bahçelerinde ölmeyi dilerim ben. Yel kokulu saçlarını, sel gelişli yürüyüşlerini, keklik ötüşlerine sevdalıyım ben. Gözlerinin darağaçlarında asılsam da, yüreğinin bozkırlarında kaybolsam da aman demem. Seni sevdikçe ihanet pusulardan kaçar, seni sevdikçe göğsümdeki okyanuslar taşar. Kan kızılı aksa derelerim, fırtınalara tutulsa gemilerim, dualara dursa da yağmurlarım ben senden asla vazgeçmem.

Yayın Tarihi
23.02.2011
Bu makale 7152 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!