İmgeler de yorulur

Kalın urganlara sarın şu gövdemi
Bir sokak tiyatrosunda okuyun şiirlerimi
Yunus’u, Mevlana’yı çağırın bu gösteriye
İzlesinler aşk için sessiz ölüşlerimi

Yüreğinin coğrafyalarında terk edilmiş yerler var mıdır diye sorarım, kendimle bir başıma kaldığım anlarda. Sensiz oralara ne kadar gitmeyi istesem, tarifi hep sana çıkan adreslerden geri dönerim. Serin sular serperim yüzüme tanrılar ismini hecelediği zaman, gözü kara bir haykırışla koşarım savaş arabalarının üzerine.


Düş ormanları içerisinde seni aramalarım sürerken binlerce ışık yılını geçtim de, ulaşamadım ülkene. Her adım başında bir şiir gömdüm toprağa ve hece hece aşkını haykırdım dağa, taşa, bulutlara. Gül bahçelerinde seni aramalarım sürerken yoruldu imgelerim, sessizliğin büyülü perdesini çeker gibi yaşadım şu hayatı.


Yasaklı bir sevdadır taşıdığım. İlençli sevdamı, yüreğime sürülen nazar tütsülerini görürler de, bir sen görmezsin. Yağmurla birlikte yayılan bir toprak kokusunun, toprağını arayan buruşmuş bir tohumun, burcu burcu ülkeme esen hoyrat bir rüzgârın önündeki yaprak gibi, andıkça seni titrerim. Dermansız bu yaraya dudaklarını her dokundurduğunda zambaklarım yalnızlığımdan kurtulur ve dikerler başlarını masmavi göklere.


Buncadır son hızla giden bir trenin peşine takılmışlığım sürse de, kutsal bir çığlıktır sana haykırışım. Zirvelerde bağdaş kurup oturmak varken, ara sıra denizlerin üzerine eğilen bir aydır belki de görmek istediğim. Yakamozlar inince sulara gizemi kaybolur maviliklerin ve balıkların valsı başlar işte o an.


Kim bilir, belki de inanmıyorsun aşka. Yüreğini sevdanın pazarlarından uzak tutuyorsun. Hayat merdivenlerinden çıkmaya gücün yok ve aşka dokunmak için de ellerini kullanmıyorsun. Bir köşe başı meyhanesinde çalan ezgili müziklerden hoşlanmıyor ve seni sarhoş eden meylerde ruhunu sorgulamıyorsun.


Bu insan harmanında yalnız senin için yaşamaya çalışan küçük bir taneyim ben. Başımda dönen karga sürülerinden kaçarak daha fazla sensiz olamam. Toprağına bağdaş kurup oturmuşsam ve nice yağmurlarında ıslanarak bugünlere gelmişsem, sevdandır sebebi. Gül dudaklarının ülkesine girmeye çalışan bir dilenci, pembe saraylarının mahzenlerinde bir cellât, kimi de o ülkenin hükümdarıyım ben.


Bir gün, yıldızlar yağacak kınalı saçlarına. Ufkunun sabır taşları paramparça olacak ve yaşam tuşlarında sevginin tanımını yapacaksın. Mevsimler değişecek, baharlar bir daha asla geri dönmeyecek. Güzelliğinin izdüşümlerinde yansımanı arayacaksın bulanık nehirlerde. Elinde asa, yüreğinde sevda ve gözlerindeki şefkatle bana koşacaksın. Fırtınalara direnecek gücün kalmışsa eğer bu sefer sen bana diz çökecek, benden aşk dileneceksin.


Bataklıkların suyu çekildiği zaman, gemiler yüzecek çiçekli denizlerinde. Okyanus gözlerine ekinler ekeceğim. İşte o an anlayacaksın seni ne çok sevdiğimi. Sonra son bir hamleyle çıkacağım bu sahneye ve şöyle haykıracağım bir nefeste; “Kalın urganlara sarın şu gövdemi. Bir sokak tiyatrosunda okuyun şiirlerimi. Yunus’u, Mevlana’yı çağırın bu gösteriye. İzlesinler aşk için sessiz ölüşlerimi”..


 

Yayın Tarihi
25.06.2012
Bu makale 8956 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!