Sonsuz Bir Yolculuktur Seni Sevmek

Seni sevmek, bir tutunuş gibi yaşama
Seni yazmak suya/dağa/taşa ve hayata
Seni sevmek, olup olmadık yerde, kanmak güzelliğine,
Aldanmak belki de sevgine, en umulmadık hallerde
Düşmek bir çakıl taşı gibi yeryüzüne, yuvarlanmak yüreğinde
Seni sevmek, bir dökülüşün çağlayanından dökülmek,
Sızmak yerin binlerce kat derinine
Seni düşünmek gül yüreklim
Telaşlı bir Şubat ayazında sevgiye dil olmak
Seni yazmak, yazdıkça yüreğimdeki iksir olmak
Seni yazmak ak kâğıtlara, soluklanmak nefes nefese
Seni düşündükçe kapılmak bir yangının alevli tenine
Seninle olmak, direnmek sızıya, acıya yüreklice
Seni içmek seni
Yudum -yudum, fersah- fersah
Bereketli bir vaha gibi sonsuzluk çöllerinde
Seni sevmek gül yüreklim
Bir aşk hikâyesine, kutsal bir ışığa yürümek...

 

Bazen, uç iklimlerde kendimi saklayacak bir yer arıyorum. Göğsümün kırık dalgalarına koy arıyorum. Yangın vakitleriyle ovuşturuyorum üşümüş ellerimi ve bir yar/ın gölgesine saklanarak haykırıyorum uzaklara. İşte o an canımın içinden gemiler geçiyor, paslı demirleri yüreğimi sıyırıyor. Sonsuz bir ışık olup ülkene varmak istiyorum, bulamam diyerek vazgeçiyorum.

Bazen, çoğul acılarla yıkıyorum o kırgın yüreği. Dudağımdaki gün görmemiş cümlelerle ovarak senin varlığına yatırıyorum. Ne zaman uzaklara baksam, nur bakışlı bir kadın cennet lokmaları hazırlıyor bana. Gerçeğin limanlarında beni bekliyor, umarsız devinimlerle ellerimi avuçlarının içerisine alıyor ve ‘hoş geldin' diyerek dudaklarımdaki iyot kokularını kokluyor.

Yorgun bir şehrin kıymıkları batıyor arada bir tenimize, uçuşturuyor saçlarımızı zamansız bir rüzgâr, ılık seviler topluyoruz sokaklarda, içimizdeki hüzzam sevdalarla. Koynumuza aldığımız ellerimizle ve sevişmeleri besleyen mevsimlerimizle koşuyoruz düşlerde, ağlıyoruz yangın hasadı aşklarla. Sonrası koyu bir karanlığa bürünüyor, sonrası üç beş satırlık elveda ve kapımızı zorlayan hicaz bir muammaya dönüşüyor.

Hicaz düşünüşlerin kutup yıldızına uzattıkça avuçlarımızı kayıp bir dest/anın iç sesi vuruyor kıyılarımıza, derin bir ırmak alabora olmuş aşkları saklarken asırlık koynunda. Oysa ardından baktığımız, hıçkırıklara boğulduğumuz sevda sızılarının yangınları yaman bir anın tutuştuğu vakittir. Bütün düşlerin yanakları al al olunca içimizde o al/az şarkılar kanar. Tutuşur gönlümüz, yüreğimizdeki enginlere sıçrar ve dudaklarımızdaki titreyişler gibi bizi kaybolan bir hicranın kolları saklar.

Göklerin içten içe kendini saran yangınlarında bir suskunun devinimi çalar çok uzaklardaki yıldız ülkelerinde, nasırlı parmaklarımızdaki kırık notalardan ışık sızarken. Gürültülü bir sevda çağrısı duyulur uzaklardan, gözlerimizdeki yaşlar yüreğimizdeki ovalara akarken. Gök düşünür, yıldız üşür ve söz kendi diliyle özlemi öpüşür ve aşkın kırık güncelerinden bir düşün kanamalı sargıları çözülür.

Biriktirdikçe içimizin düş yapraklarını, takvimler sarı duvarların nemli sıvalarıyla yoldaş olur. Geçmiş zaman tabletleri saklarız dilaltımızda, yokluklara uzattığımız avuçlarımızı güneşe okşatmak için. Yaralı gemiler geçer uzaklardan ve bir aşk çığlığı duyulur izbe kamaralarından. Söz ağlar, güneş düşü göğsünde saklar ve bir kadın uzaktaki dumanları özleyerek dizlerinde hissettiği sevdayı aşkın iğneli beşiklerinde özenle sallar.

Güneşin öte yakasından bir yağmur çığlığı sızar seni bekledikçe avuçlarımızdaki miadı kaybolmuş baharlara. İçimizdeki veda şarkıları susar ve silinir bir merhabanın derin izleri, gözlerimizdeki isyanı sustururken mevsimler. Gönül denizlerimize ulaşana kadar miller birikir içimizin mor atlaslarında ve biz yine o atlaslardan kendimize görkemli buluşmalar seçerek söz oluruz bir düşün mevsim slâytlarına. Geçmiş zaman çalgıcılarının ellerindeki aşk kiri en çok hüzün kıran bir zemheri mevsiminde paklanır, yürek ritimlerinin yankısı ulaşınca yâre. Gönül limanlarına vakitsiz yağmurlar düşer, ansız mutlulukların kamarasından şiirler serpilince aşkın denizlerine.

Çığlıkları yine kendini emziren gecelerde katran bir örtüdür üzerimize örttüğümüz. Kımıltısız bir bakışın derin boylarında sevda süreriz dudaklarımıza, ölümcül yangınlarla kollarımızın hacmini beklediğimiz. Kılı kırk yararak ve umudumuzu tartarak yarınlar koyarız sol yanımıza, ölüp ölüp bir menzilde düşlerine soyunduğumuz.

Sen, bir yaşam tenceresinden servisler yaparken tabağına, ben aşkın penceresinden şiirler yazıyorum kadın ruhuna. Sen onca dokunuşun ferinden süzülmüş yansımaları izliyorsun eşsiz gözlerinle ve ben kıyısı olmayan denizlerden geçerek dokunuyorum aşkla donatılı tenine. Doygunluğa erişmemiş bir yaşamın penceresinden izleyerek süzülmek istiyorum hayatın uçsuz bucaksız enginlerinde, bir uçurtmanın kuyruğundaki jilet gibi. Dağılmak rüzgârın hırçın esişinde, kaybolmak kendi içimizde bir mecnun gibi. Dağları sindirmek haykırışımızla ve sevgisizleri susturmak sevgimizle, kristal bir kürede sonsuza dek yaşayacak sevgililer gibi.

Yayın Tarihi
14.02.2011
Bu makale 8523 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!