Özleme ve Sevgiliye Mektuplar 3

Gri bir mutluluk pozudur seni sevmek, delik ceplerimden dökülen şiirlere benzer gülüşün
Haylaz vakitlerin uhdeli yalnızlığıdır seni düşünmek, vurgunlara atar yüreğimden öpüşün
Asi çehremde açan asil bir gülsün sen, kimi toprağım olursun, kimi de hüzünlü gökyüzüm
Sen, aşkla kilitlenmiş hücremdeki bir damla can suyum, gönlümdeki en ölümsüz düşümsün

 

Yüreğimizin asla yokluk çekmediği bir mevsim sonbahar, adını hüzünle özdeşleştirdiğimiz. O zülüflerine gam astığımız, o duru sabırlarımızla örgülü saçlarına asıldığımız ve yaşanmış, yaşanmamış tüm sevdalarda görünmez gölgelerle kapatmaya çalıştığımız. O renklerin izdüşümüyle vurgun yediğimiz sularda, o kangren olmuş rahimlerin dar odalarında, o sessiz ve boş gönül salonlarımızda ve saldırgan cümlelerimizin en suskun hallerinde yaşama durduğumuz her poz mutluluk adına, umut adına değil midir, söyle?

Hiç susturamadığımız, uçuklu dudağımızla üzünçlere durduğumuz ve rüyalarımızdan dökülen anlamlarla gönül cebimize sakladığımız firari yüreğimiz, anların süzgeçlerinden çoğaltarak bedenimize dar gelen bir devinimle yine uzaklara gitmek isteğimiz güneşli bir yaşanmışlık balası değil midir sevda? Ve biz birbirimizi her özlediğimiz anda, yüreğimizdeki isyanları göklere hışımla savurduğumuz anlarda sulu sepken olur an ve gözyaşlarımız akar gider üşümüş yanaklarımızdan.

Say ki, senden saklayıp tüm asi çehremi, yalnızlığın o tahta sedirlerinde ağırlayarak gözlerini, belki de yorulmuş bedenini sabahları görmeyi istedim. Bir ıslığın peşine takılarak yüreğimi yüreğine vermek istedim. Yaşamak ağrılı tabletlerle varlığına uzanıp, sonsuz yakarılarla limanlarına sığınıp, tapılası sabrınla düşlerime girip ve kadın kültürünle hoyrat bir yılkı gibi coğrafyama sızıp dudağımdan uçukları, yüreğimden sancıları ve ellerimden yokluğun acılarını silebilmeni istedim.

Hangi bakışıysa yüzündeki aşkın endamı, hangi vakur hazzı ise seni aşk yaşan yaşamın raksı ben bu mevsim de aynı sabırla yıkayacağım sevdanın deli nehirlerinde yankımı. Hiçbir zaman yarınlarını bekleyişin perdelerine işlemedim, hiç bir zaman aşkı gül yanıklı varlığımın bahçelerinde yeleli yüreğimi gezdirmedim.

Sonsuzluk dedim aşka, zaman yanıklı sevda fotoğraflarıyla kuytumda mutlu, aşkın yolcusuz pınarlarında umutlu ve korkularla bezediğim gönül bohçamda sayıklamalı söylencelerle doru bir âşıktım. Hangi zamanı gösteriyorsa takvimler, hangi bakir düşlere gidiyorsa gemiler ben ordayım, bu aşk fallarıyla ışıldayan sevginin sularında say ki o hayallerinin rotasındaki saldayım.

Kendi hacmime dar gelen, kendi dizlerinde sevinin düşlerini ilmeklerle birbirine ekleyen bir gezginim ben. Gözlerimin upuzun kumsallarında karanlığı süpüren bir yakamoz elçisi, aşkın sığ denizlerinde dünlerle serpilen bir yaşamak çerçisiyim. Heybemdeki sürmeli şiirlerle, gönlümdeki hiç sarılmamış devinimlerle gezinir evliya ruhum aşkın sonsuz ovalarında.

Kendimle savaşmayı hiç bilmedim, ancak ne gariptir ki barışık da gezmedim. Yokluklardan bile mutluluğu sağabilmeyi bilen kişilerdenim. Kendi masalımla ve hiç eskimeyen şarkılarımla bu engin denizlerde özgür kulaçlarla anlara atılıp, sonrasında da kader elbisesini yüreğine giyenlerdenim. Mutluluk pozlarımda hep acılı bakışımı, sevda olup gönüllere akışımı gördüler, ancak aşk olup yüreklerine sokulmama izin veremediler. Korkularımı sevdiler önce, sonra yapayalnızlığımın o fırtına tepelerinde yalnızlığı seçtiler.

Kokusuna dalgalı yalnızlığımızı sıvadığımız o uç mevsimlerin damarındaki fışkınlar gibidir sevmek, gökyüzünün ne renk olduğuna aldırmadan dalarız koynuna ve sarılırız kıyım masallarına... Bakışımız gökyüzünün uçsuzluğunadır belki, bu kocaman coğrafyanın kılcal kilometrelerini aşarak gelir yar bir gün o üşümüş aşkın yer yatağına. Kırık, hicaz ve bir o kadar da nazla büyür aşkın gülleri, mevsimler olsa da maraz. Her düşünüş merakla büyür, sevilmek ve sevmenin uluorta sarılışlarıyla kanamak isterken dudak.

Yokluklar gövdemizdeki hicran dövmeleridir, kapsız yüreğimizin, gökyüzüne sevdalı gözlerimizin ve ufkumuzu kandiliyle ışıtan gönençlerimizin yıkık duvarlarını onarırken haz.
Yorgun yüreğinin kekre yaşlarını kimseler görmez, sen umutla dans edecek gücü kendinde bulamazsan asla bu hayat sahnesinde olamazsın. Her düş kendi musallasında öpülmeyi bekler ve her düş aynı öpüşün dudağından süzülerek yüreğe işler. Umutlarla ve yüreğindeki o yangın harmanıyla donat gönlünü, umut yangına sıçrar, yangın dalını tutuşturarak gövdeye aşkını yazar. Her yalnızlık bir başka dünyanın insanı olmaktır, sen o yalnızlıklarla baş etmeyi de mutlaka kendine aşılayacaksın.

Hayat, ılıman bir mevsim değil, zemherisi var, kışı var. Umut yanı başımızdaki tek gözlü bir heybe, yazdıklarımızın içinde hüzün var, coşku var. Elde var umutlarla yaşamak ve ruhumuzdaki şarkılarla halaya durmak gerek, sevginin uzak iklimlerinde yorgun gönlümüzü dalgalara bırakıp çığlıklarla haykırmak var, o köpüklü sularda yosunlara sarılmak var.

Her sevda bir çiçek mevsimidir ve biz o sağanakların kırık dalgalı denizlerinde acılara kürek çekeriz, ruhumuzdaki buluşma mevsimlerine yaslı gözlerimizi vermek için. Hüznümüz ağlayışlarla, gönlümüz kahroluşlarla sızsa da kendi derinlerine, her bahar umutların fışkınıdır ve bunun için kutsal bir ayet gibi göğsümüzde yerini bulur anlar.

Bütün anlar, kendi kabından taşarak hayata akan bir ırmağın geçtiği coğrafyanın suretinden yansıyan ışık parıltılarıdır. O anlardan payımıza düşen resimlerin koyu karanlıklarına dalarak mutluluk arar yaşama sevdalı haramiler ve yüreklerindeki o asil berelerle yaşamın bereketi olur aşktan arta kalan yangınlar.
 

Yayın Tarihi
15.02.2012
Bu makale 13051 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!