Yoksul İzdüşümlerin Dergâhıdır Hayat

Medeniyet ötesinden çürümüş gemiler taşıyor aşkın kayıp ve tükenmişlik günlüklerini
Ağlayışlarımız dindirmiyor biçare yaşları, yitirdik umutların o hazin gönül sepkinlerini
Emsalsiz yürekleri sarıyor sevinin rüzgârı, can parçaları dikiyor aldanışın söküklerini
Talanlarla örseleniyor aşk, yağmalanmış şehirlere sererken yoksul sevgilerin şiirlerini
Hatıralar eski bir dizi, aşkın zoraki kahramanları unutmuş nicedir sevginin repliklerini
Parçalama kendini deli gönlüm, her umut kendini sınayarak biçimler yaşam bildirilerini

 

Ötesini görmek için kendi eksenimiz dışına yuvarlandığımız ve kelimelerle hep tutkuyla seviştiğimiz o uçarı anların yelesindeki hüzündür yaşamak, avuç içlerimizdeki kader çizgilerine bir nebze olsun aldırmayarak... Kımıltısız bir gökyüzü altında seyre durmaktır arşı, dudaklarımızdaki asil ıslıkların yelesine kâh tutunup, kâh rüzgâr ülkesindeki o madımak alevleri hicaz düşünüşlerle sarmalayarak. Kırık vakitlerin yangın duvarlarında bu yüzden anlam durmaz ve sırf bu yüzden kelimeler yalan söylemez, kılı kırk yararak umutlar biriktiririz, kaybolup gitmiş dünleri ah'larla, vah'larla uğurlayarak.


Yaşamla demlenen bir çay tiryakiliğidir aşk, kaynayarak derinlere aktığımız, çağlayarak dağlara tırmandığımız ve içten sızlayarak sevdaya karıştığımız bir selin koynundaki üşüyüştür. Kendi repliğimizi hiç aklımızda tutamazken, başka yüreklerin kırık dökülüşleriyle alkışlar alırız yoksul bir temsilde. Gözaltlarımızda hüznün halkaları büyür ve yüreğimizdeki neştersiz yaraların kabukları sevdikçe soyulur. Kırılır avuçlarımızdaki o yalın çizgiler, kırıldıkça yasaklı gönüllerde arlı gülüşlerle çağlayan gibi yine gönlümüze dökülür.


Ölümle kalaylanan bir kazanın hazan vaktinde soyunmaktır aşkı yaşamak. Kılıçtan geçirilen bir bedenin dil yakarışlarına kapılarak anları yaşamaktır. İç sesimizin kıyım kasabalarında harman vakitlerinde sevda suyunu içmektir bir testiden ve aynı yutkunuşların ve aynı sendeleyişlerin kırık sesidir hayatı anlamak. Yürek, cömert bir sahaf, hırçın akan zamana karışarak gece gündüz nakışlar yaşamı. Gönül hovarda bir ateş, asırlardır toprağa dikmeyi diler ateşini. Gül bunun için dalda üşür, bunun için bülbül gülüne kavuşmak için günleri iğne deliğinden sabırla geçirir.


O yorulmuş su damlasının buğulu sesine uzanarak bir öpüş ummak yaşamdan, tuzlu bir sırat olsa an. Vakitsiz bir çığlık düşse aşktan yana, an yangınlara sarılsa, tenler tutuşsa ve o gökçül gözlerin zemherisinde her tutku seveni içine alsa. Sıkılı bir yumruk olsa özlem, tırnaklarımız acısa, sözler sussa ve yalnızlık kendi küpünü çatlatarak denizlere aksa. Acılar hak aradıkça bu mor boyalı atlasta, bir gemi açar yelkenlerini sonsuzluğa. Umutlar kendi sularını yararak ilerler, gözyaşlarımızın ummana karıştığı bu çelişkili coğrafyada.


O rüzgârlı yaşam koy/u/nda gövdemize tutunan rüzgârın özrünü kabul etmeli yaşlı çınar, gövdesindeki yaşanmışlık çentiklerine inkârcı kelimeleri yüklemeden anlar. Ve sen yürek sahilinde yalınayak yürüyen kız, hiç baktın mı ardına, ayak izlerini ne çabuk götürür suya o asil gi/z. Her nida kendini çağıran bir yanık ses gibi tutunurken gönlümüze, biz iç çığlığımızla yoksul günlerin çemberini çeviririz, gözlerimiz fersiz. Yok olup giden bir aşkın fısıltısıdır gözlerimizdeki o derin ifade ve çoğul paylaşımlarla bunun için gülümseriz hiç bilmediğimiz bir varlığa.


Dil/H/an ararken yorgun s/özüne kır/aç bir yılkı su içer denizlerden. İyotlu dilinde vakitsiz bir martının çığlığı, yangın yüreğinin derinliklerinde mavi bir yelkenlinin pürtelâşı vardır. Kaynak arar bir kadın susuzluğuna ve kayda geçer uykusuz gecelerin hüzzam çığlıklarını, elleri titrek bir aleve dokunur, gözleri yakarılı bir gelgite soyunur. Kusursuz bir hayalin yakamoz ışıltılı tepsisinde sunulur bize aşk, göğsümüzde vakit d/ar olur, yakarılarımız dilden dile dolaşan bir efsanede buluşur.


İZ/DÜŞ/ÜM/lerine uzattığımız yüreğimizin o fiyakalı tepesinde bir limit ararız kendimize, avuçlarımızdaki pulsuz yaşanmışlıkları bir kuşun ayağına bağlamak için. Söz süreriz yaşamın en renklisine ve yaslanırız sereserpeliğine, umut koyarak adını, hicaz alevlerle yıkamak için ellerimizi. Onulmaz bir düş ağrısıdır oysa hayat, biz sözlerin kıyım kentlerinde bir koyak ararız kendimize, unutmak için yaşamsal dertlerimizi.


Gönül kendi fırtınasının hicazına şölen kurar, geceyi çağırır sessiz bir fısıltıyla o an. Sicim yağmurlar ıslaklığına atarız bedenlerimizi, dudaklarımızdaki sevi tuzuna değer içsel çığlığımız. Her sarılış aşktır ve her aşk sonsuzluğa ışınlanıştır. Varlığını inkâr eden bir menzilde bekleme aşkı. Aşk ki,   bir kadının gönlündeki o yorgun fırtınayla sevişmektir. Aşk, tutkulu bir ateş okunu uzaklara fırlatmaktır. Şimdi, uzakların gözyaşlarını içmek vaktidir birbirimizin avuçlarından. Aşk demek beklenilene diz çökmek ve gözlerinde sabahlamaktır  mevsimlerce. Hiç dokunulmamışcasına, asla dokunamamışcasına ve dokunamayacak kadar uzaklığa dalarak çıkarmak o derinliklerden, yine sevgiyle.

Yayın Tarihi
10.03.2012
Bu makale 12159 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!