Yaşamak, Karşılıksız Bir Heder Artığıdır

Her çığlık, kendi iç sesinden sıyrılarak yanar içten, süzülür aşk gibi gözden
Her mutluluk delirmiş suyun rotasıdır, sular gövdeyi, sevgiyle akar tenden
Kaf Dağının ardındaymış mutluluk, aşılır dikeyler, coşkular yetişir çöllerde
Vurgun cümleler biriktirdim sana, gel bekleyişlerin kısık kandili sönmeden


Hayat, özümsel düşünüşlerin rahlesinden çok uzakları düşleyerek yine kendine dönebilmektir gülüm. Yaşamak öyküsel bir düşün damarından beslenerek yine kendisini geliştirebilmektir. Hayat ve yaşamak kendi içinde anlamsız bir portre, ancak insanın penceresinde muazzam bir cenderedir. Bizler o pencereden çok uzaklara baktıkça öyküler düşer günlüklerimize ve yaşanmışlıklar süreriz her nefeste asil duruşlarla büyüyen ve sevgiyle beslenen yüreğimize.


Yürek bekleyişlerinin o dar odasında, içimizin ılıman mevsimlerinden bir buz dağına tırmanırız, hayata inat, yaşamaya ole demek için. Hep birileri bekler kapının ardında, ya da kaf dağının öte yamacında. Uzun bir bekleyiş öyküsüdür aslında hayat ve biz o bekleyişlerin içerisinde var olan yürek havarileriyiz. Ne yana gittiğimiz değil, bazen nereden geldiğimizi öğrenmek isteriz. Ruhumuzun kılı kırk yaran düşünüş odalarında bir iki bozuk cümle, birkaç yırtık parça gibi bir yerlere dikilmeyi bekleriz. 


O bildik hazların iskelesinde, alabanda coşkuların güvertesinde ve talan olmuş dalgaların iç sesinde sarılmak isterdim senli dokunuşlarla yine sana. Her zerrenin akışkan ve ipeksi dayanılmazlığında yaşanacak bir an saklıdır iki kişinin bütünleştiği karelerde. Biz dilimizin vurgun zemherisinde, alevlere dönüşen bir yangının kalibresinden süzülerek, yorgun imlaların sevilerine izlerimizi sürerek sürtünmeliyiz bedenlerimize. Her dokunuş örselemeli bizi, her duruşta yeniden alevlendirmeli dokunuşlara muhtaç tenimizi.


Dil kaygan bir sırat olsa da, kopuşlarımızın halatlarından yeni yeni dağlar türese de iç sesimiz nefesimize karışmalı, fonda müzik delirmiş bir senfoniye dönüşmeli ve aynı suların güvertesinden uzaklara bakabilmeliyiz.  Defalarca tekrarlanacak bir devinimin sıratlarında yine birbirimizi karşılamalı, yine birbirimize akmalıyız. Her hali bizi anlatan, her hali bizi tamamlayan kavrayışların yutkunuşlarıyla tanımlanmalıyız.


Yangınla harman olan, yürekteki bekleyişlerle iksirlere dolan bir düşünüşün en mahrem yerinde verilen moladır umutsuzluk. Kırılan ve onarılmayı bekleyen sevilerin cam bakışlarıyla ıssızlığı sabırla taramaktır. Her sancı kendi imlasını çözerek sokulur menzile ve her bekleyiş kendi dallarını sıyırarak düşer dibine. Umut kırık bir beste, yaşamak bir ney gibi bizi alır götürür bilinmezliklere.


O kırık nidalarla, yangınımızın hangi yürekte parlayacağını bilemeden aşka yürürken, kuyularımızı toprakla doldurur rüzgâr. Örselenmiş bir mevsim ıslığına odaklanır, kendi aşikâre düşünüşlerimizin rahlesinde ummana sarılırız. Her düşünüş kendi rahminden damlayan bir öznedir ve her yaşamsal öpüş ıslak kirpiklerimizden dudağımıza sığınan gözyaşının kutsal tohumlarıdır.


Hayatın o kilitli sandıklarından bin bir emekle çıkardığımız, her karesi bizi anlatan ve her duruşu bizi tamamlayan sözlerle ve bağlaçlarla birbirimize bağlandığımız o yorgun düş sapağında hep bir sağanak karşılar bizi. Islanmış yapraklar yaşama geç kalmışlığımızın hazin karşılığı, avuçlarımızdaki sevi tozlarıysa mutluluk ovalarına serptiğimiz anların harçlığıdır.


Kurallar, hesapsız rastlantılar, tabular, yıkılmışlıklar ve kırgınlıklar hep kapsam dışı bir yolculuğun, her kendimizden kaçış içimizdeki karanlık suların aydınlığı uman çağıltılarıdır. Yüreğimizdeki dipnotlara her avuç sürdüğümüzde gözyaşlarımız alarma geçer, kelimeler yırtık bir fanila gibi gövdemizde o terli yolun tozlarını gizler.
Ne desem sana, ne anlatsam ağlayışlarına çözüm olmayacak biliyorum. Gövdemdeki an kırıkları kahkahan olacaksa, özlem umarsız bir yakarış kalacaksa susarım. Her suskunluk soluk bir resme bakmaksa ve  aşk sensizliğin boş portrelerine dalarak duvarları okşamaksa, ben ardından kalakalmaya razıyım.


Anlayacağın gül bakışlım, içimizdeki o hüzzam tencerelerde kaynayan acı hüzündür gözyaşı. Aşkın ebedi sofralarında göğsündeki açlığı, gövdendeki sarmaşıkları gönlüme sürmezsen, sana tutkulu bu adamı görmezden gelirsen hiç bir doğru anlamın dikey limitlerinde gökyüzünü göremez. Mutluluk sularına bırak istersen gözyaşlarını. Ben o denizlerin derinliklerinde sana sevdalı bir dalgıç, o mavi sularda yalnız sana âşık bir düş savaşçısı olmaya razıyım.


Bütün gözyaşları kutsaldır ve aynı tattadır bebeğim. Yaşamak, karşılıksız bir heder artığıdır, yıldızlar bu yüzden bize uzak, bu yüzden acıların günbatımları yokluğun yırtığıdır.  İyi bak kendine. Ve sakın sus deme gözlerine. Aksınlar ki, neden aktığını sorgulasın yüreğim. Aksın ki, seni sevdiği için onu sevinin görkemli bahçelerinde çocuklar gibi gezdireyim.

 

Yayın Tarihi
14.08.2011
Bu makale 9547 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!