Yalakalık ve Satılık Kalemşorluk!..

 

 

 

İnsanız. Doğaldır ki bu ivmeyi yakalamak için kimi adım atmayı bekler, kimi asker ocağında bunu idrak eder, kimimiz de ölene de bu vasıflara nail olamadan bu çelişkili dünyayı terk-i diyar eder!.

İnsan olabilmenin yetilerini alabilmek için toplumla barışık, diğer hemcinsleriyle karışık, hayvanlarla da sevgili olmak gerek. Çünkü, insan ile hayvanı birbirinden ayıran tek şey düşündüklerini hayata geçirebilme, mantık süzgecinden geçirerek doğruyu ve yanlışı süzebilme olgusudur!.

Hangimiz bilebilir ki, yarının bize neler getireceğini, ya da bizlerden neler götüreceğini!.

Bunu bilebilseydik eğer, olumsuzlukların önüne geçebilir, doğruları çoğaltabilir, yanlışları da kökünden kazıyabilirdik ve işte o zaman insan olmanın farklı hazinelerini paylaşarak bu garip dünyada son nefesimize dek yaşar giderdik!.

“Yosun tutmayan taş, yuvarlanmaya mahkumdur” demiş bizden önceki yaşamışlarımız. Atalarımız mı, dedelerimiz mi, babalarımız mı, bunu kimse bilemez. Yaşarken bu önemli sözün sahibi olmuşlar ve hayat içerisinde yuvarlanırken bunu arkalarındakilere bırakmayı görev saymışlar!.

Orada, burada, şurada yuvarlanarak, nasıl ve neden yuvarlandığını asla yadsıyamayarak yaşayan, daha doğrusu yaşadığını sanan kimliksizler de yok değil. “Her devrin adamı” olmayı kendine şiar edinen, ‘orada, burada ’şurada’ sözün sustuğu yerde ortaya çıkarak içerisindeki ‘Fahişe’ mayasını ortaya çıkarak, karakterindeki pisliği insanların ruhuna sıvayanlar da maalesef sayılamayacak kadar çok!..

“Çamur at, izi kalsın” misali, her türlü aktivitelerde ortaya çıkan, gündem olabilmek amacıyla bedeninde taşıdığı “yürek” ismini verdiği organıyla hareket ettiğini sanan, aslında sakatattan ibaret olan, hayvanlara atsanız onların bile yemeyecekleri değeriyle övünen ve ona “Fahişe” deme zavallılığını gösteren insan müsvettelerine sözüm!.

O/nlar, kalıbını asla bulamamış, yürüdüğü kaldırımları bile pisletmiş, taharet nedir bilmeyen, pisliğini başkalarına temizletmeyi mesele addeden, bulunduğu mekanı iğrenç kokusuyla katleden, rahatsızlık verdiği insanların onurlu yaklaşımlarıyla hayatını idare eden bir at sineğidir çokça!.

Yaşamak ruletini her sabah durmaksızın çeviren, “Bahtına ne çıkarsa’dan çok, ahtına ne geleceği bekleyen’ ve gün boyu kime çamur atacağının hesabını yapan, özünde hiçbir dost meclisinde banacak lokması olmayan, ancak o fahişe maskesiyle dolaşarak aç karnını doyuran ‘zavallı’dan başka nedir ki!.

Ruhunda taşıdığı çakısı ile sadece kalemini sivrilten, sağda, solda, orada burada kurşunlardan kaçarak buralara gelen, doğduğu, büyüdüğü memleketinde ‘istenmeyen adam’ ilan edilen ve kirli sakallarıyla gittiği her yerde yalaka icraatlarıyla kendine güldüren ve “Soytarı ile fahişe’nin garip dansını sunan”ların devri midir vakit!.

Kalem ile kılıcı birbirine karıştıran, memleketi kurtarmak adına mahpusları adres gösteren, kılıcı görse donuna eden, hangi çanağa göz diktiğini açıkça belli eden, kim kuçu kuçu ederse kuyruğunu sallayan, iki dakikada menfaati icabı herkesle kanki olan, ne dediğini bilmeyen ve kendi doğrularıyla geçinen, arkasındaki nüfusuna yüzlerce, binlerce beddua bırakan ve koltuğunun altında yuvasına sıcak bir somun götüremeyenleredir lafım!.

Doğru bildiği şeyin, aslında yaşamının en keskin virajındaki musalla taşı olduğu, bununla övünecek kadar dağınık bir yaşamın mevtası olduğunu kim söylememiş ki ardından.  Aslolan, yani, onun yalaka olduğunu, satılık kalem olduğunu ve çoklukla da çanağını yaladığı kişilerin çantasını, öteberisini taşıdığını kim söyleyecek yüzüne. Çevresindekilere zarar vererek, zavallı yaşamına acıyanların, ona dost elini uzatanların hepsini inciten, bir yığın bedduayla yüzleşen ve yeri geldiğinde de, “Evet gardaş, aldım, çaldım, yedim, ne olacak” deme vasıfsızlığını gösteren ve bunu yaşam kriteri belirleyen insan/cıklara daha başka ne diyebilirsiniz ki!..

Aynı odayı kullandığı, aynı çanağı paylaştığı, aynı havayı teneffüs ettiği insanlarla dostane hiçbir ilişkisi olmayan, “kapalı kapılar ardında ağlarını örerek” en yakın dostuna bile madik atan, onun koltuğunu, yani kimliğini elinden alarak aklınca kimliğini kullanan, aslında kişiliksizliğini ifşa eden, malzeme olduğunu kesinlikle kabul etmeyen o çığırtkan ruhlu dünyalının keşke kulakları keskin olsa idi ve hakkında konuşulanları duyarak adımlarını atsa idi!.

Zavallı ruhunu ve zavallı kimliğini kime gösterse karşısındakinin yüzü ekşiyorsa, günü kurtarmak adına yaşadığı bu kürede sıkacak bir el, sarılacak bir beden ve tutunacak bir dal bulamıyorsa sormalı kendine!

Alacağı hiçbir yanıt onu tatmin etmeyecektir. O karakterini, özünü, sözünü çoktan satmış, parasını harcanmış ve şimdi de çevresindekileri harcanmaktadır. Sıra kime geldiyse, kendisine kimi rakip gördü ise, kimi kıskanıyor ise gidecek ve kime daha çok acıyorsa, kim daha bulunduğu pislikten tırmanmak için ona el veriyorsa şimdilik o kalacaktır çevresinde.

Onunla birlikte olmak mı, onunla birlikte yaşamak zorunda olmak mı!. İki ucu pis bir değnek. Sadece konuşmak için, sadece gündemde kalmak için muhalif olan, safında olmadıklarının arkasından atıp tutarak karakterini ayaklar altına alan, bir dönem sonra saf değiştirip aynı şablonu yeniden parlatan o karaktersizlerden maalesef çok var çevremizde!.,

“Söz su gibidir, akar yolunu bulur, öz olup muhatabını ıslatır”!.

Namus Kelimesi Antik Çağda “Yasa” anlamına gelen Nomos kelimesinin Arapçalaştırılmış şeklidir. Bizde bunu kendi geleneklerimize göre Türkçeleştirmişizdir.

Türkçede genel olarak bu sözcük, diğer ülkelerde de olduğu gibi ahlak kurallarına bağlılık, dürüstlük, doğruluk ve benzerleri karşılığı anlamını taşır.

Namus olgusu evrensel olmakla birlikte bazı konularında, bölgelere ülkelere, yörelere ve de zamana göre de değişiklikler görülebilir” Bana göre de namus kutsal bir elbisedir,
her bedene olmaz ve o kutsal değeri her beden onurla taşıyamaz!.

“Onur ve karakter bir bedene sığmayan, ancak sığdığı bedeni de ihya eden bir servettir”.

“Fahişe olmak, yalaka olmayı gerektirmez. Ne fahişe ruhlu insanlar yaşadı bu kürede, asla onurunu, karakterini ve kalemini satmadı ve bununla övünecek kadar zavallı olmadı!!!

Yüreğinizden sevgi asla eksik olmasın dilerim.

 

Yayın Tarihi
02.12.2012
Bu makale 8132 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
sevğili arkadaşım tek kelime ile harika bir yazı. klavyene, beynine sağlık, kıskanmadım desem yalan olur, keşke ben yazabilseydim bu yazıyı. süpersin daha ne denir ki?

mehmet tosun 02.12.2012

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!