Haylaz Bir Kırlangıç Hıçkırığıdır Seni Sevmek

Haylaz kırlangıç mevsimlerinde aşkın polenleriyle uçup gelsem ben yurduna
Özlemler sarsak sabırla biz, ölümüne yaşasak yasak gecelerin terli coşkusunu
Söz unutsa özünü, gül arasa tohumunu ve toprak belese bağrına sonsuzluğunu
Gözyaşlarımızın devasa denizlerinde yıkansa aşk, inkâr etmese sevda yontusunu


 

 

Bildik bir yaşam artığıdır bazen umut, tanıdık gülüşlerin raksıyla göğsümüzde korkusuzca sabahlar. Hicaz mutlulukların kelime sabırsızlığıyla örer bir tırtıl ağlarını, bir düğün kıyafeti gibi ipekten sözlerle yan gelip ölümü düşler. Madımak türküler ülküsüdür hayat, o bekleyiş duraklarında kısmetsiz döngülerle birbirini sobeler.

O tanıdık simasında ormanların, ben de kendi ruhumun prangalarını açmaktan bitap haldeyim nicedir. Bazen kekre bir dalga vuruyor terli yüzüme, tuz gönlüme çörekleniyor, bir yel alıp beni çok uzaklara serpiyor. Gönlüm çalkantılı bir deniz anlayacağın gülüm, senli şarkıların güvertesinde ruhum sevini, ellerim ellerini ve varlığım bedenini bir masal perisi gibi sarmak istiyor.

Kendi dalından hayata yükselen bir çiçek gülüşüdür yar bakışın! Yapışkan günlerin kurak toprağına damlayan can suyudur bilesin ki öpüşlerin. Gün sarılırken geceye ben seni düşünür, senin dallarına dönerim haylaz kırlangıçlar gibi. Sofranda tabak, sürahinde suyun, ellerinde tahta bir kaşık olur, arzularla dudağına sokulurum. Görünmez utkuların mevsimi aşkı gösterir ansızın, yürekte vakit solgun bir anı olur, sarılmasız geçen anlar ruhumun çığlığına tutunur. Seni özlerim yeniden, söz soframa kurulur, su dudağına sürtünür ve yaşamak bir anda en asil mutluluğum olur.

O buğulu gönlümüzün derinliklerindeki parçalanmış günlüklere gözyaşını düşürür bir kız, hicran kasabalarından koşar adım kaçarken bir adam. Umarsız aldanışlar kütüphanesinden bir kitap seçer kendine aşk, engin bakışlarının ütopyasında başlar deli yangınlar. Kıpırtıyla büyür merak, hangi derinliktir ve hangi enginliktir o hicran masallarını her sabah yüzümüze serpen! Derinlik deniz olur, engine sokulur ve işte böylesi anlarda yaşamak muazzam bir aşk olur.

Masalsı bakışlarının terk edilmiş bozkırından hüzün topladım sen yokken, muradının renkleriyle ben yüzümü aşktan gizlerken. Yokluklardan var etti oysa beni aşk, ben gül kokulu dudağının yeliyle kendimden geçerken. Sonsuzluk ekmiş yaradan evrene, biçare kelimeler serpmiş günlerce, kendi mutluluğunu yüreklerimize zerk ederken. O avuç içlerimize çizgiler çekmiş, kader dualarını ve sevgi ilahilerini kul gönlümüzün derinlerine sabırla gömmüş.

Sıcaklığına sarıldığımız yaşanası anların ruhudur sevgi, etkisi yürekte demlenen hazlarla biçimlenir panzehiri. Can gövdeyi sarar, kokusu doygun sevinçlerle masalları gerçek eder. Umutlar bildik bir film karesine saklanır, ahraz gülüşlerimizin retinasından taşarken sevinçler. Çoğul mevsimleri anımsatır seni düşünmek, yorgun yaslanışlarla sokulur yüreğime özlemin, gönül topraklarımı eşelerken o aşk kabartmalı bir kürek.

Yıkık duvar sancısı göğsümüzün derin ırmaklarına bir menekşenin yaprağı düşer ve nazlı bir edayla yâre gider. Sevişmesiz günlüklerin kanlı sayfalarından çıkarak ruhumuzu kanatır aşk, repliksiz oyunların nasırlı alkışlarıyla bizi temsil eder. Hangi düşün kemendi öldürmez bizi söyle! Hangi ruh halimizin tortuları gözlerimizi yakar! Umut koyarız yine de aldanışların ismini, biliriz ki her umut günü gelince aşkın da sahnesini terk eder.

Derinlikleri özleyen çıkrıkların yazgısıdır güneşe yüz sürmek. Zer düşün parmağı bu yüzden özgür iklimleri anlamak için suya değer ve gün gelir uzak şehirlerde aşk bir kadının yüreğinde esner. Kaynayan suların gövdesinde hep bir pervane böceği oynaşır, sular derinliklere bundan âşıktır. Dumur gözlerimize biz öğretiriz ağlamayı gülüm, vakti gelince aşk kınından çıkar ve özlemin çıkrığını gizemli derinliklere salar.

Hayat, kendi dişlerini özüne geçiren, dost bakışlarının güneşini kendisinden bile esirgeyen bir düş yumağı. Bizler o olmazlar koyağında koynumuzdaki sevilerle sarılmazsak birbirimize ve beklenti duraklarında heder etmezsek gölgemizi, terlemez özümüz. Çardaksız mekânlarda ruhumuzdaki sevinçlere bedel biçmeden ve hiçbir selamın karşılığını unutulmuşlukla belemeden gülümsemeliyiz yine de hayata.

O ömürsüz beklentilerin ellerine uzandığımızda gönlümüz, emsalsiz bir bakışla ısınır yüreğimiz. Kelimeler neyi özetler ve sözcükler hangi derdi çözer. Günsüz mutlulukların yalçın kayalıklarında rüzgârın sesini dinledikçe mutluluk dolar içimiz ve insan olduğumuzu düşleriz. Bildik bir rakstır yaşamak, hangi yana sendelesen diğer yana düşer gölgen ve bu bilinmezliklerle döner hayat denen devran.

Yayın Tarihi
14.06.2012
Bu makale 11051 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!