2 Başkan ve 1 Mektup

ATSO Meclis üyelerini yurt dışına geziye götürüyormuş'.  Kulağa ne hoş geliyor değil mi!. Aslına bakarsanız yapmamış da değil, bildiğim kadarıyla ara ara meclis üyelerini geziye götürüyordu ATSO. Fakat son dönemde artan şikâyetlerin peşine düşünce, kısa bir araştırma yapınca durumun hiç de öyle olmadığını, en azından duyumlarımın bu yönde olmadığını öğrendim.
Meclis üyeleri seneler olmuş geziye gitmeyeli. Hep meclisteki ağır başlar ve onların yakınları gidiyorlarmış. Rivayet böyle. Artan tepkileri görmezden gelen sayın Başkan ve Yönetim Kurulu üyeleri bu konuda nasıl bir açıklama yaparlar bilemiyorum, ancak ne üyeler, ne de onların yakınları yurt dışına götürülüyor. Meclis Üyelerinin bu durumdan rahatsız oldukları gün gibi aşikâr. Fakat elden gelen çok şey olmayınca da durum bizlere kadar uzandı, yani basına yansıdı.
Üyeler neden isyanda. Kendi üyeleri ayda yılda bir kere gitmiş gidecekleri kadar, ancak üyeler bu gezilere artık gitmemekten yana ve kurumun paralarının çarçur edilmesini istemiyorlar.
Yurt dışı gezisi bahanesiyle milyonlarca liranın sokağa atılmasına tepki gösteren üyeler bu konudaki sıkıntılarını dile getirememekten, seslerini yönetim kuruluna duyuramamaktan şikâyetçiler.
Biz de bu vesileyle ATSO Başkanına bir mesaj, kendi Başkanımıza da bir öneride bulunmak istedik.
Sayın Başkanım rahatsız olmasın. Biz de götürülmedik pek yurtdışına. Sıramız gelmedi diye kendimizi teselli ediyoruz ve daha yurdumun pek çok yöresini gezemediğimiz için kendimizi şanssız sayıyoruz. Bir Karadeniz turu. Hatta, Kıbrıs bile olabilir. Ne iyi olurdu aslında bu eleştirilere bir ‘DUR' diyerek şikâyetçi olan insanları ve onların bu mutluluğunu gazeteye aktaracak olan bizleri bir geziye götürmeleri. Çok olduğumuzun farkındayız, ama bu ülkenin herhangi bir yerini görmeye razı üyeleriniz var iken siz de onların duygularına tercüman olmalısınız. Öyle değil mi sayın Mevlüt Başkanım!..
‘Haklısın Selo' dediğini duyar gibi oldum. Ben de aynen şöyle sesleniyorum size buradan;
‘HARİKASINIZ BAŞKANIM!' .

BAYRAM GELMİŞ NEYİME!


Önümüzdeki Cumartesi Arife, ertesi gün Bayram. Dışarıda tatlı bir telaş var ve bu koşuşturmaca Arife gününün son mesai saatine kadar sürecek şüphesiz. İnsanların giyecek ve kurbanlık ihtiyaçlarını tamamlayabilmesi için bu tatlı telaşa şahit olmak da çok güzel bir mutluluk. Yaşamın her anı Bayram olsa keşke diyorum içimden ve bu anlatılamaz mutluluğu dile getiremiyor cümlelerim.
Konu Bayram olunca çocukluğumun bayramları geliverdi aklıma. Günler öncesinden başlayan bu mutlu bekleyişin çocuk kahramanlarıydık o dönem. Babamızın bizlerin elinden tutarak pazara götürmesi ne inanılmaz bir coşkuydu. Hiç bırakmazdık o kocaman ve heybetli eli. Minik avuçlarımız ter içinde kalırdı da, ‘Terledi ellerim babam' demezdik. O kocaman adımlara ayak uydurmak için babamın peşi sıra koşuşumuzu, ‘Ayakkabıcı Salih'in mağazasına dalışımızı ve rengârenk naylon ayakkabıların en güzelini, en ihtişamlısını seçebilmek için çıplak ve kirli ayaklarımıza geçirişimizi nasıl unuturum.


Mis gibi tatlıların fırın tezgâhlarında sıraya durduğu günler, çatallı askılarda rüzgârla sallanan bayramlıkların naftalin kokusu ve o karanlık Manifaturacıya dalıp cepken, pantolon ve kazak türü şeyler alışımız. Yamalıklı entarilerimizi bayram sonuna yıkayan Anamın bizi karşılayışı, gözlerinin içinin gülüşü ve evimizin önünde yanan pişi ateşi. Mis gibi pişileri sıcak sıcak ve heyecanla yutuşumuz, ardından gazyağı kokan odadaki ışığı kapatarak uykulara yatışımız. Gece boyu kıvrandığımız o mutlu yuvarlanışlar, yastığımızın altından çıkarıp çıkarıp kokladığımız yabanlıklar, plastik kokulu doyumsuz ayakkabılar…
Ne yazılır ki daha başka, hani derler ya, ‘Bayramlar anlatılmaz, yaşanır' aynen öyle. Yaşamak, o dönemi yaşamak farklı bir mutluluktu bizler için. Her bayram aklıma gelen o doyumsuz güzellikleri anımsadıkça bir başka insan olurum. Ertesi güne, yani bayrama uyanışımız, hiç uyumayışımızdır aslında. Bayram namazı için babamızın pantalonuna yapışarak camiye gidişimiz, kocaman adamların yere yatıp kalkışları, sonra bayramlaşmaları, ardından kesilen kurbanlık, yanan harlı ateşin közlenişi, etlerin fakirlere dağıtıldıktan sonra yenmesi ve tabi ki bayram ziyaretleri.
Sizin için çok şey ifade etmeyebilir, ancak bir çocuğa harçlık vermek, onun mutluluğuna mutluluk katacaktır inanın. 3 kardeş ev ev dolaşıp eş dost ziyaretleri yapardık sabırla, elbette ki verilmesini beklediğimiz harçlık umuduyla. Çünkü o küçücük paralar büyük mutlulukların anahtarıydı. Biriktirdiğimiz küçük bir meblağ çok şeyleri yaşamamız için imkândı. Bayram alanlarına koşuşumuz, mis gibi ciğerin kokusuna sığınışımız. Çeyrek ekmek arası verilen ziyafet, ardından bir çöpe dolanan macun ve üzerine Tirmisli şölen. Daha sonrası sinemada taçlanan bayram gezileri, kızların fayton gezilerine eşlik edişimiz. Üç tekerlekli bisikletlerle o doyumsuz yolculuklar ve elbette ki 3-4 gün sürecek olan o anlatılamaz bayramlar!..
Lafı çok mu uzattım! Haklısınız. Bayramlar anlatılamıyor işte, yaşamak gerek…


FIKRALAR


ABDURRAHMAN
Yine yeni evli bir çift balayını geçirecekleri yere tren ile gidiyormuş. Yataklı vagonu son anda bilet alan yaşlı bir adamla paylaşmak zorunda kalmışlar. Gece üst ranzada çift sevişmeye başlamış. Erkek gidip gelirken;
- "Oğlumuz olursa adı Abdurrahman olsun.. Oğlumuz olursa adı  Abdurrahman olsun"... diye inliyormuş.
Derken bir kazadır olmuş, tren raydan çıkıp devrilmiş. Bunlar da vagonun içinde sağa sola dağılmışlar. Kadın düştüğü yerden kalkıp telaşla yaşlı adama sormuş;
- "Kocamı gördünüz'mü?".
Yaşlı adam ekşimiş bir suratla olduğu yerden doğrulmuş, tıksıntıyla  alnını silip;
- "Kocanızı bilmem ama sizin Abrurrahman burda!"...

Abla gelem'mi?

Köylü adamın biri bir gün bir işi nedeniyle İstanbul'a gelmiş. Bu adamın İstanbul'a ilk gelişiymiş. Bu nedenle terminalde ineceğine kerhanenin önünde inmiş. Kerhaneye girmiş bütün kadınlarla yatmış  hepsini de bayıltmış. İşlerini hallettikten sonra köye dönmüş. Köyde kahvehanede olanları arkadaşlarına anlatmış. Bunu duyan kırolardan biri taşı tarağı toplayıp İstanbul'a yollanmış bu kıro kerhanede ineceği yere normal bir evin önünde inmiş. Yukarıda çamaşır asan kadına bakmış bir şansımı deneyim deyip kadına seslenmiş
- "Abla gelem'mi?" demiş.
Bunu duyan kadın şaşırmış kocası da evdeymiş. Kocası işaret edip gelsin demiş. Kadın kapıyı açıp adamı içeri almış. Kocası kapıyı kilitlemiş bizimkini üç gün boyunca *op edinceye dek ıkmış. Üç gün sonunda adamı bırakmış. Adam yine apartmanın önüne gelmiş balkondaki kadına seslenmiş;
- "Abla gelem'mi?".
Kadın hemen karşılık vermiş;
- "Gel".
Adam sormuş;
- "Abi evde'mi?".
Kadın;
- "Yok" demiş.
Adam hemen karşılık vermiş;
- "Abi yoksa niye gelem?"...

Yayın Tarihi
09.11.2011
Bu makale 11847 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!