Yaşamak mı! Boşversene!!!

İnsan olarak, toplum olarak, aile veya birey olarak gerçekten çok zorlu bir dönemden geçiyoruz.

 

Yaşamak adına boynumuza geçirilen o dikenli yaftanın boyunduruğundan ruhumuzu kurtarabilmek için kendimize çeşitli alternatifler, cambazlıklar üreterek ve her gün farklı handikaplardan geçerek bize biçilen ömrü tamamlamaya çalışıyoruz, tabi ki bunu yapabilecek gücümüz ve şansımız varsa.

 

Her gün yeni bir umutla başlar diyorlar. Deyim olarak yerinde ve anlamlı bir söz olabilmesi için bunun yaşamla birleşmesi ve bu birleşmeden yeni yeni umutlar türemesi gerek.

 

Bankaların egemenliğini hızla ilan ettiği bu çelişkiler coğrafyasında insanlar her gün o hüzün kovanına dalarak paylarına düşenleri alıyorlar ve sonrasını düşünmeden üç beş günlük, aylık dilimlere böldüğü umutları tatlandırmaya çalışıyorlar.

Peki ya sonrası!!!

 

Sonrası garip bir muamma.

 

Öyle bir muamma ki, tüm hesaplarınız artık tutmamaya başlıyor. Nereye ne koyacağınızı, nereye ne ödeyeceğinizi, nerede ne harcayacağınızı ve hangi harcamanın karşılığını vereceğinizi bilemez bir hale düşüveriyorsunuz.

 

Adınıza çıkarılan yeni kartlar, ek hesap aldatıları, bankanın kendini garantiye alma konusundaki imza serüvenleri bir müddet sonra çaresizliğinize derin bir girdap olarak sahne oluyor ve ister istemez bu garip denklemin içerisinde yittiğinizin farkına varıyorsunuz.

 

Hepinizin yolu düşmüştür banka şubelerine. Bir zamanlar yatırım hesapları, dövizler, hisse senetleri ile nafakasını çıkaran bankalar ne yazık ki işlev değişimine uğrayarak bu dönemde kredi borçları ve kredi kartı ödemeleri ile haşır neşir durumda. Gün içinde üç beş elektrik, su, telefon faturası alırsa da bu onlar için çerez haline gelmiş anlayacağınız.

 

Peki, bu yangın alanından, bu fırsatlar panayırından kaçışınız var mı!!

 

Sanmıyorum. Var ise de bu belirli bir müddet sonra aynı kapanın sizi yakalamayacağına kefil bir düşünce değil.

 

Defalarca ödediğiniz limitler, peşpeşe gelen yeni ödemelerle katlanmış halde sinirlerinizi ve ruh halinizi bozmakta direndikçe siz de bunlarla mücadele azmi ve gücü buluyorsunuz bir şekilde. Varınızı yoğunuzu satıyor, ‘ne pahasına olursa olsun bu dertten kurtulmalıyım’ edasıyla vuruyorsunuz, kırıyorsunuz ve ‘Son pişmanlık fayda etmez’ tesellileriyle kendinizi pekiştiriyor ve yaşamak arenasında epey geliştiriyorsunuz.

Ne kadar mücadele edebilirsiniz ki!!.

 

Delik kocaman olunca ne dikiş tutuyor, ne yama.

 

Varlıklarınızda, değerlerinizde ve kişilik karakterlerinizde uğradığınız hasarlar, uğrunda harcadığınız çabalar bile bir anlamda boş kalıyor. Gittiğiniz her yerde pos cihazlarına uzattığınız kartlar, yediğiniz, içtiğiniz ve dolaştığınız mekânlarda size büyük bir güven veren o kartlar bir anlamda sonunuz oluveriyor.

 

Yaşam kaliteniz, kişilik artılarınız ne kadar iyi olursa olsun, ne kadar dirençli davranırsanız davranın eninde sonunda o kocaman ağızlı çarkın içerisine düşmeyeceğinizi, o dişlilerin arasında yitip gitmeyeceğinizin hiçbir garantisi yok.

 

Tüm bu sıkıntıları yaşamış insanlardan biri olarak bu örnekleri çoğaltmam mümkün.

 

Daha düne kadar herkesin ev telefonu var iken bu aralar telefonunu sadece internet için bulunduranlar kalmaya başladı, onlar da farklı tercihlere yönelerek birer birer ev telefonlarından kurtulmaya başladılar.

Öyle ya 5 kişilik ailenin tamamında cep telefonu var ve bizler o nostalji ahizesini artık kaldırmamaya başladık. Uzaktaki anamız babamız veya cep no’muzu bilmeyen bir tanıdığımız arayacak diye ayda 30 TL ‘yi buraya bağlamanın mantığı yok görünüyordu ve öyle de yaparak o dostumuzdan hüzünlü bir şekilde ayrıldık.

 

Cep telefonları ise ayrı bir dram. Onu taşıyan da, taşımayan da bana kalırsa pişman. Her istediğimiz kişiye anında ulaşabilme şansımız olmasına karşın, aylık bağlandığımız haraç mezarlığına ağır ağır gömüldüğümüz yine farkında değiliz.

 

Kendimizde, eşimizde, kızımızda ve oğlumuzda olması yetmedi, yaşlı anamıza da, babamıza da orijinal bir cep teli alarak, onlara yeni hatlar takarak ve kontorlarla takviyeleyerek bu kapanın bir an önce kapanması için inanılmaz bir çaba gösteriyoruz.

 

Yıllar önce o zamanın Telsim’inden aldığım 2 adet faturalı hattın defalarca darbesini yemiş biri olarak, o vurgunlardan nasibini almış ve hala akıllanmamış biri olarak size bir gerçeği anlatacağım bu bölümde.

 

2005 yıllarında o dönem Gazeteciler Cemiyeti Başkanımız olan Erdoğan Kahya’nın bizlere Telsim’den getirdiği hatlarla tanışmıştık. Sanırım hiç konuşmadım, ama açtığımı hatırlıyorum hatları. Birini de eşime dostuma vermiştim. Daha sonra bize 2 adet ödeme faturası kesildiğini ve o öfkeyle Konyaaltı bölgesindeki Telsim’in ana merkezine giderek ödediğimi ve hatları kapattığımı adım gibi biliyorum.

Yıllar sonra, sanırım 2010 yıllarında bu faturalar tekrar karşıma çıkınca beynimden vurulmuşa döndüğümü, o banka senin, bu banka benim gidip iki üç kez para yatırdığımı ve dekontlarını da İstanbul’da bir ana merkeze faxladığımı hala dün gibi hatırlıyorum.

 

Bu dertten kurtulmanın, bu sıkıntılı süreci sinir içerisinde nasıl geçirdiğimi ben biliyorum. Yıllar sonra karşıma yeni bir engel çıkana dek de unutmuştum. Oğluma aldığım Türkcell hattından Telsim’in uzantısı Vadafona geçince anladım bu talihsiz gerçeği. Kampanya ile uğraşırken müşteri temsilcisinin ‘Hattın sahibi kara listede görünüyor. Şu an işlem yapmamız mümkün değil’ denince küplere binmiş ve yeniden müşteri temsilcisini arayarak nedenini sormuştum.

 

2005 yılındaki o süreç hala kapanmamıştı. İnsanlara verilen avuç avuç paralar yetmemiş olacak ki benim üzerimde hala 7 TL göründüğü için o kurum işlem yapamıyormuş. Nasıl bir kurum olduklarından ve müşteri memnuniyetini bilmediklerinden yola çıkarak karşımdaki kişiyle kısa bir ağız dalaşına giriştim. Onun da yapacak bir şeyi yoktu diğerleri gibi ve o belgeleri onlara da faxlama sözü vererek kapattım o lanet ahizeyi.

 

Buraya kadar her şey anlattığım gibi. Peki ya eşim o belgeleri saklamasa idi, yıllara heder ederek bir poşete koyup çöpe atsaydı ne ederdim!. Apar topar araştırıp bulduğum için kendimizi şanslı mı sayalım, yoksa bu çarkın içerisinde benimle aynı öyküyü paylaşanları ne yapalım!.

 

Telsim Borcum Bitsin isimli ödeme merkezinde adımıza rastlamadık. En azından oradan düşmüş kaydımız. Üzerine kara kalem çektikleri için göremiyor da olabiliriz, ancak Vodafone bu işgüzarlığıyla ve kendisine yakışmayan prensibiyle benim nazarımda sınıfta kalmıştır ve asla da bir üst sınıfa atlayamayacaktır. Böyle bilsin.

Evet. Yazımızın başında ‘Yaşamak mı’ dedik ve ardından ekledik. ‘Boşversene’..

Ne kadar iyimser olursak olalım, ne kadar yüreğimiz sevgi dolu olursak olalım bu hayatın çivisi çıkmış dostlar. Yukarıda saydığım minik örnekler bu sözümü doğrulamaya yetiyor bana göre. Kafesini zorlayan canımız, her gün çeşitli bahanelerle sıkıştırılan yaşam alanımız artık yaşanmaz bir hale gelen şehirlerimiz, eksoz gazı ile zehirlenen bedenlerimiz, kansere dönüşen geleceğimiz, dolup boşalan ve sevdiklerimizi emanet ettiğimiz hastanelerimiz ve cesedini aldığımız değerlerimiz..

 

Neresinden tutarsak tutalım tükenen insanlığımız, yıpranan ömrümüz, çelişkilerle harman olan ömrümüz belki de en sona bıraktığımız ‘Eyvahhh’ sözümüz.

 

Tüm bunlardan sonra tekrar özümüze mi dönsek! Diye düşünmeden edemiyor insan. Atalarımız gibi köylerde, kasabalarda yaşayıp, avluya da 1-2 eşek bağlayıp yaşamak belki de mutlulukların en mükemmeli olsa gerek. Gömlek, yağ, don, pazen, incik, boncuk, şeker ile değiştirilen ürettiklerimiz,gaz lambalarının altında yapılan dost sohbetlerimiz, eksilen selamlarımızı bu değerlerle yükseltmemiz, arpa, buğday, yulaf, kavun, karpuz, ayçiçeği ekerek gelecek yıla yapılan hazırlık telaşlarımız, toprakla yapılan aşk, doğaya duyulan sevda ve tertemiz havayı ciğerlerimize çekerek yaşamla yaptığımız o devasa ayin!..

 

Bütün bunları yapabilmek için hala şansımız var iken, bütün bunları yapabilmek için düşüncelerimiz taze iken nelerden feragat ederek bu emelimize ulaşabileceğimizi dilim döndüğünce yukarıda belirtmeye, dile getirmeye çalıştım.

 

Çok fazla şey değil. İnsanlık için fazla ekstra olmayan, ancak yaşamak için galiba fazla olmaya başlayan o çelişkili değerlere sarıldıkça sözünü ettiğim hayatı yaşamaktan er geç vaz geçeceğinizi garanti edebilirim.

 

Yaşamak için şartlar ne olursa olsun, dediğim gibi çok geç değil. Yürekten istemek ve kararlı olmak Robinson misali bu yaşam adalarında kendimize bir yer bulmak hala mümkün…

 

Sevgi ve yaşam aşkıyla mutluluğunuz yüreğinizden eksik olmasın dilerim…

 

Yayın Tarihi
07.03.2013
Bu makale 6381 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!