Kristal Bir Sepkendi Varlığınla An

Tükendikçe yaşam süremiz, gürültüyle akan suları özler özümüz
Kırık sözler meyhanesinde kadehler aşka kalkar, ağlar yüreğimiz
Bütün susuşların bedeli özlemdir, kristal bir sepkendir hüzünlerimiz
Yaşanmasız bir an dolaşır damarlarımızda, üşür durmadan ellerimiz

 

Çerçevelenmiş anların ıslak halkalarına mutluluk yapıştırdıkça ellerimizin korkak duvarlarından dökülür yaşlar. Hercai sokuluşların vedaları koyudur, sıkıntılı bir kaçışla kendine sokulan bir hançerin kanlı kabzası gibi her zaman sevda suçludur. Dünleri anlardan temizledikçe ve bugünleri yarınlarla kilitledikçe yangın ağmaz sevdaya. Düşlerin koyu gölgesinden sana seslenerek ve aşkın şans destesinden kupa valesini seçerek sarılmaktır aşk sana. Dudaktaki sözü bekleterek geceye ilişmek ve seven gözlerindeki ışıltılarla nefes almaktır sonu meçhul bir hayata.

Ben, bir kıyı kentinin en dağınık, en serkeş yollarından geçerek her gün sana yürüyorum, adımlarımdaki özlem tozunu zamansız yağan yağmurlarla silerek. İç çekişlerim oluyorsun vakitli vakitsiz, daralan göğsümdeki okşayışa dönüşüyorsun bazen. Kalakalıyorum takatsiz, sancılar yuva yapıyor gövdeme yokluğunda yanıyorum kıyılmış bir yürekle, susturulamıyorum kendi içimde sebepsiz. Aşk akıyor damarlarımdan, silemiyorum yüce sevdanı, yürüyerek geçiyorum yokluğunu, küreksiz

Sana akan yaşam sularının ağrılı gözkapaklarından ben kendine dökülen bir şelaleydim, bir el bedeninin saklılarını özgürce arşınladıkça. Yapayalnız susuşların duvarlarında ellerin boşluğumu sararken, sen sıkılı dişlerinin aralıklarından usulca ismimi söylerdin. Yetmezdi, yangının dokunmasız kalırdı, asla sönmezdi ve ruhun dalgama sarılmadan okyanuslarımı geçemezdi. Kirpiklerine sular damlardı sonra, sargılı yüreğin sesimi arardı, öylesi anlarda suskunluk bile gerçeğini yanıltmaya yetmezdi.

Sarılıp bir düşün boynuna ağlamak vardı şimdi, sevinçlerle silmek için gözlerini. Bir yangının alevine sokulmak vardı ah, hüzünle tatlandırıp dudaklarını kan kuyularına yuvarlamak isterce. Avuçlarının teriyle yıkanmak, serin gölgeliğine sığınıp âşık bir adamca dizlerine kapanmak vardı. Uzandığın ipek yataklarda sana en soylu yakarışlarla tapınmak vardı gül bakışlım. Sevdayla bakan gözlerinin ormanlarına dalarak içinde kaybolmak vardı.

Ruhumuzu ve bedenimizi dinlendirecek her kuytuda dökülür aşka sözlerimiz. Başıboş umutların perdelerini okşarken yel, tükenir içimizdeki o yaman seviler. Kıyılarımızı bıkmadan döven dalgalarda, eksik yaşanmış sevdalarla ve finalsiz şarkılarla döner bu küre. Kıyım ağrılarla sıkıştıkça yüreğimiz aldanışlarla, rüzgâr kumu taşır ansızın karıncaların yuvasına ve direnci öğretir zorluk o karıncanın ordusuna. Gün yeniden gülümser hayata, dökülür su aşkın dağınık bırakılmış yatağına.

Yaşanmış her anın bedelini ödeyen sevdadır. Aşk kirli yatakların uzlaşmaz sanığıdır, kırılgan anların, gözlerimizin uzantılarındaki imkânsızlıkların daralan göğsüne bağdaş kurunca sevda kırık yansımalarla sokulur anlar dargınlığa. Umudun elleri üşür, içimizdeki arsız çocuklar yapayalnızlığa gülüşür ve o imkânsız umutlar zamana yenikliğini gün gelir öfkelerle bölüşür. Örselendikçe aşk, kendi dudağıyla derin derin öpüşür.

Kaçışlara bölünmüş düş sarılmalarının hayal limanlarına bu mevsim de uğramadı sevda bandıralı gemiler. Aşkın sığ kayalıklarına nicedir uğramıyor yüreği yaralanmış martılar. Kayıp günlükleri aramaktan dönsün artık harami korsanlar. Hicranlı bekleyişlerin asma köprülerini çürütmüş ah yıllar. Bir şarkının dudaklarından nicedir kan damlıyor, sil yüreğinin aynalarından gölgemi yar. Sensizlikten yoruldum, yoksan bundan sonra artık doğmasın şafaklar.

Dalganın direncini öğüterek tuza dönüştürürdü gözlerinin yansıması. Kristal bir sepken olurdu varlığınla zaman, sevdanın gemileri saklanırdı aşkın karanlık koylarına. Gülün kalbi atardı hayatın sokağında ve adın ışıldardı denizin tam ortasında. Kendini inkâra gücü yetmezdi doğruların, yanlışlarımıza öfkemizi çarptığımızda. Yorgun akardı ülkeme suların, sorgulu ağardı ülkeme dokunuşların, yangının alevi geçince benim rüzgârıma bedenini dönerdin.

Kıyısını özleyen suların damarına yürüyorum yıllardır, mataramda aşkın tozu. Her yalnızlık önce kendi dalını çürütürmüş, ruhumda çok sevilmişliğin hazin tortusu. Yağmalanmış bir kentin yıkıklarında huzur arıyorum, bedenimde aşkın bitmeyen sorgusu. Avuçlarım asırlardır muhtaç sevgiye, kırık bir dalım kimi, kimi yol alırım katmerleşmiş bir yüreğe. İnadına yaşarım şiirlerde, mevsim döngüleriyle söz olurum kendi saltanatımdaki asil köleliğime.

Selahattin YETGİN 

Yayın Tarihi
12.01.2012
Bu makale 14258 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!