Aşkın Resmini Çizdim Seni Getirecek Sulara

Sararmış mevsimlerin koynunda tükendi yıllar, vakitlerden şimdi sonbahar
Aralık girdi aşkın kapısından, mutluluğun bereketli ırmaklarında yağmurlar
Senli bekleyişlerin mor boyalı evlerindeyim, söyle yar kavuşmalara kaç var!
Bir yaprak daha düştü takvimlerden, güzün ardından nasılsa gelir baharlar


Heybemizdeki o yaşanmamış günlerin alyansına bir taş daha işliyorum bu gece. İnsan sevdiği için uykularla adaş, onun için yıllarla arkadaş ve aşkı için kaderle sırdaş olmalıymış, ben galiba oldum. Sen güzelliğinin dalgalı denizlerinde sadece benim sevgimle çırpınırken, ben o haylaz yılların terkisinde yalnız sana sevdalı, yalnız sana aşık ve yalnız sana tutkun bir adamdım ve bu gerçekten hiçbir zaman kaçmadım. Gönlümü alabora eden o gelgitler tufanında bile, yüreğimden kopup sana ulaşan sitemlerimde bile hep bir açık kapı bıraktım, sen dışarıda kalmayasın diye, sen bu zorlu mevsimlerde üşümeyesin diye ve sen bu çelişkili yaşamın iğrenç haznesinde ezilmeyesin diye.

Kokun çok uzaklarda bir rüzgârın kanadındadır şimdi, yorgun saatleri döndürüyordur yaşamın değirmeni. Ben lokmalara banarak sevgini, hazımlara atıyorum ruhumu besleyen sevdalı gözlerini. İyi bak diyorum kadın varlığına ve sakla benim için yüreğini ve bedenini terli kasımlara. Yapraklar sararınca, mevsimler kırık uzantılarla toprağa sarılınca ve bekleyişlerimiz tamamlanınca aralayacağım dudağını, yolacağım hoyrat bir âşık gibi saçlarını ve işte o gün akacağım bereketli bir ırmak gibi toprağına yeşertmek için tohumlarını.

Bu ışığı günden güne solan, bu dalındaki tohumları bereketli denizlere yağmur suları götüren, bu mezarlarla yığılan mutsuz kütlelerle birbirine eklenen insan harmanında yüreğime seni her aldığımda hazin bir mutlulukla savruluşu bundandır toprağımın. Ne zaman bir çocuk olsam benimle parklara gelen, ne zaman büyüsem gözlerimin derinliklerinde beni bir başka ülkelere ışınlayan kadındın sen. Yüreğim kahkaha sarhoşu, gönlüm herkese sevdalı bir mecnun, ömrün yaprak gibi dalına sıkı sıkıya sarılan, zamansız rüzgârlarda bile kendini aşkla sevgiye siper eden bir nesne, belki de baharı bekleyen bir tohumdu işte öyle.

Anlayacağın gül bakışlım, o eskimiş aşkın rüzgârıyla titrek avuçlarımızı kavuşturduğumuz anlarda o menzil buluşmalarıyla birbirimize sarıldığımızda kusursuz bir yaşamın en mutlu insanları oluyorduk. Her aşk iki uç noktanın birleşmesiyle anlamını buluyormuş anladık bir zaman sonra. Yüreğimizin hüzün savan saatleri olduk birbirimizin. Belki de iki dünyanın sınırıydık birlikte ve kuşların sesini dinlerdik yalnız kaldığımız düş bekleyişlerinde.

Vakitler yine seni gösteriyor aşk bakışlım. Alev bakışlarının medeniyetlerinden ve dudağındaki o isimsiz türkülerden bir tutam sürme zamanı gönlüme. Senin uğruna yanan bir ateş, senin için küle dönen bir çıngı, senin ışığına sevdalı bir pervane böceği, benin şarkılarınla dans eden bir Çingene, ayaklarının altındaki toz, saçlarındaki o efsunlu ışıltı, yüreğindeki hiç ışığı görmemiş inciler gibi senin için var olmak mutlulukların en özeli. Sırt üstü bir uçuşun kavimleriyle sarsan beni aşk, saçlarımdaki o rüzgâr yanığına ellerini sürerek içime girsen. Su olup dökülsen yüzümden, o mutluluk çıkrıklarıyla beni kendime getirsen. Seni yudumlasam sonra yaşamı umursamayarak, tek düşünüşüm nefes almak olan bir menzilde seninle çığlık çığlığa yuvarlansak.

Hangi ölümler geri dönüp anlatmış nedenini!. Hangi yemindir iliklediğimiz aşkın ütüsüz gömlekleri gibi. Hangi çığlık bizi düşlerden uyandıran, hangi hıçkırık geceleri terli yatağımızda gözlerimizi ansızın açtıran! Hangi sevdanın sağrısı derinliklerimizde asırlardır sakladığımız! Hangi geçmiş zaman bize toprak testilerden kana kana aşkın sularını içtiren! Bu meçhule giden gemilerin güvertesinde bir mevsim daha tükettik işte. O fırtınalı bekleyişlerin mendillerini kaçıncı kez ıslattık, kaç güneşe serdik de ütüsüz başucumuza koymadık. Seninle yürüdüğüm bu bakir kırlarda menekşeler, hanımeliler ve orkidelerle gecelerin sefasını çektik yüreğimizin derinliklerine. Seninle bütün başlangıçlar restimiz oldu, sürgün yollarda bile aşk bizi buldu.

Bak, saatler yine başladığı yere ulaştı. Saniyeler kendi turunu tamamlayarak dakikaları kovaladı ve bu sevda yeni bir yıldönümünü kucakladı. Sen bir ananın rahminden sıyrılıp gözlerime bakıyor, ‘Hoş geldim sana' der gibi yüreğime akıyorsun. Bu aşk büyütecekse bizi, bu aşk yeniden dünyaya getirecekse bedenimizi, bu aşk bir nefes gibi çektikçe içimize sevgimizi düşlerimizin o kayıp medeniyetlerinde senli bekleyişlere de razıyım ben.

Tüm bunlardan sonra kırık bir dal bıraktım suya, ışık dalın sırtına bindi, su dalın sancısıyla kendi içinde titredi ve sen düşlerin menzilinden aşka göz süzerek bana döndün yüzünü. Nur karıştı öfkeme, gülüşün tutundu terkime ve ruhun sürtündü yüreğime, vakit sevişmelere durdu. Anlara sarıldık, yağmurda ıslandık, sonunda gülüm aşka karıştık. Sen susma, titresin su, ben gövdenin mahzenlerinde seni bekliyorum. Bu sevgiyle donatılı aşk coğrafyasında seninle çıkılacak her yolculuğa gönüllü geliyorum.

Seninle bütün yolculuklarım rötarlı olsa da, bütün saatler hüzne yol alsa da, kıyamet gövdemi katran karası gecelerde süründürse de, ben bu sevdanın, bu kutsal aşkın coğrafyasında seninle var olmaya razıyım bir tanem. Senli öykülerin, senli düşlerin ve seni sayıklayan bütün dillerin tercümesi bu bedende kilitli bir sandıktır ve ben o sandığın kilidini senin yüreğine sakladım. Özlem rotam, umarsız bekleyişler kara sevdam ve seni düşünmek olsa da bana haram, bütün düşünüşlerin tek galibi, tek yenilmezi olacaktır bu adam.

Yayın Tarihi
02.12.2011
Bu makale 13866 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!