Gülüşlerinle Sokul Şiirlerime

En soylu umutlarla büyük bir göç başlattım senin yüreğine
Çözdüm aşkın en karmaşık düğümlerini, seferim sevgine
Her sabah yeniden bak ufuklara, sürmeler çek gülüşlerine
İçimde oldukça içimde kalacaksın gülüm, sokul şiirlerime.

 

Kar düşünüşlerimizin alyansına kendi somut karanlığımızı yükleriz, yüreğimizdeki eski sevgilerle. Yanlış bir düşünüşle umarsızlığımız olur ardımızda bıraktıklarımız. Hep geceden yakınırız, gözlerimiz ışık ararken, ömrü kısa gündüzlere hayıflanarak. Başka çaremiz yoktur belki de, içimizde büyüyen yaşama aşkıyla hayata direnirken.

Her sabah daha yüzünü yıkamadan çocuklar mavi bir aydınlık serperim loş yatağına. Bütün sokaklara ismini yazarak geçerim sevdanın derin nehirlerini. Her yürekte bıçak yarası vardır gül bakışlı ve biz dizginlenemeyen bir gerçeğin vuruşlarıyla yumarız yaslı gözlerimizi. Her sözcük kendini oyar bir gün, her acının dermanı değişimle azalır. Mavinin de yüreği üşür ve her gece bedenine hüzün üşüşür. Gözlerin ki gülüm en çok yalnızlığımın endamını bölüşür.

Uykular göndersem gözlerine sitem diyerek sarılırsın küskün yüreğime. Bir cebimde yüzün, diğerinde hüzün bataklıklar kuruturum sevmelerimle. Her yara kabuk düşürür bir gün, özlemin gecelerde sancıları şerefe içtiği anlarda. Mezemiz aşktır, tabağımıza ızdırap doldurarak çekeriz sevdanın perdesini naralar atarak her kadehte. Aynalar seni gösterir ne yapsan gülüm, şiir düşer cam kırılır, ne kadar gizlesen de, şair yüreğimde yüzünün paslanmaz sureti kalır.

Rakkase bir kadın gelir az sonra odama ve tutup kolumdan soyar hüznümü. İpekten bir şiire yatırır özlemli bedenimi. Bir kadın süzülür az sonra odama, sana benzeyen gülüm, ölüm olurum yolunda bir nefeslik can gibi ayaklarına dökülürüm. Parçalara bölünmüş odamı toparlar kahkahalarıyla bir kadın birazdan gülüm, yaşlı bir saatin gelgitleriyle defalarca onun olurum. Bir kadın ki gülüm bir gelse, sevgiyi getirdiğini gözlerinden okurum.

Kucağındaki şefkati okşadıkça yüreğinin deli yangınları çarpıyor yüzüme. Parmaklarındaki çevrimdışı zamanla seni düşünüyorum gözyaşlarının pınarları ruhumu yıkadıkça. Gözlerin kapalı kapılarda kalmasın sevdam, az sonra bir demet menekşeyle oturacağım yatağına. Hoş geldin der gibi içime akacaksın özlemli nehirlerce. Dudaklarındaki titremeleri okşamak, göğsündeki aleve yüz sürmek için.

Gün savruluşlarının kıyı kentlerinden bir sevda öpücüğüyle sana sarıldı yürek kolum. Sıcacıktı bedenin, yol düşünüşlerimi temizledi kokun. Damağıma efsun sürerek yatağına sokuldum, yorucu bir sırattı sana gelene kadar yolum. Düşlerin var şimdi düşlerimde, ağrımıyor artık ne özlemim, ne solum. Sevda sana uzanan bir sancıymış, bitti yolum, tükendi sorgum, dal ol gövdeme ağ, meze ol soframa dol, sen ol bundan böyle en deli sarhoşluğum.

Yaşanası günlerden payımıza düşenleri biriktiremedik yeşil bakışlı yürek sızım. Dalgalara tutarak yüreklerimizi tuzlar sağdık hırçın denizlerin hüzün memesinden. Bunun içindir göğsümüzdeki yaman ağrı, sen yaşamın kirli kucağında resimler çizerken ben aşkın güvertesinde martılara şiir atıyordum bıkmadan. Şimdi zulamda esmer bir yorgunluk güneşi, sızılı bir yüreğin ateşiyle sevdaya oltalar atıyorum. Seninle aynı geminin kamarasındayım ve geceleri huzurla yatıyorum.

Leylak arıyorum sen uykulara açarken bedeninin kuşkanatlarını. Sevdamın yelkenlileriyle sular aşıp rüyalarına gelmek istiyorum, konuşamadıklarımızı yinelemek için. Bir leylak arıyorum sana fırtınalı denizlerde, tutsak gönlünün kilitlerini kırarak kucağına bırakmak için, gizli bir ateş sarıyor bedenimi, yokluğunun yakama yapışan yaşam kiriyle bir rüzgâr düşüne sürerim gündelik aşk suskularını. Ellerinin dışında dudaklarımın izi dururken sarılmadan yollar tüketmedik mi seninle. Hep gözyaşın uğramadı mı şair göğsümün okşanmamış yara berelerine. İçindeki bütün gizli geçitleri açar, bedeninin el değmemiş karalarını aşardım dileseydim. Nehirlerimin sarı sularına güller bıraktım bir zaman, sevdalı yüreğinle sarıp dinlendirirdin isteseydin.

Bir mermere hüznün sancısını kazırken, çinileri maviye vurgun bu gök kubbe altında küflü bir zincirdir yaşam, aşk asarız kerpiçten duvarlarına, yağmurlarda yüreğimizi siper ederek korumaya çalışırız. Yine de bütün basamakları yaşamaya götürür bizi, koparır gönlümüzden en fışkın kelimeler, buna da alışırız. Oysa, güneşli bir yolculukta, aydınlığı vurur gözlerimize yaşamın. Gün gelir alaca şafaklarda bileğimizdeki kelepçeleri sızımızdan saklar, bir kaşık suda fırtınalar koparırız. Kırıktır türkülerimizin nakaratı, yaşam hepimize yeterken küflü bir kamarada hüznü temizlemek isteriz. Yine de, sessiz bir yürüyüştür ruhumuzun isimsiz sevileri, talanlanmış yüreğimizin ıssız ovalarında yağmurlar bekleriz.

Yumruk kadar göğsümle her sabah sesine uyanır bedenim, dalarım masallar ülkesindeki yüreğine. Anlamsız bütün kavgalara sevgimi sürerim, aşkla yaşasın diye insanlar. Tükense de soyum, kısa kalsa da boyum türkülerim olursun. Her yağmurda sana akarak, her fırtınada koynuna sokularak sen olurum. Göz bebeklerimdeki umutla, ruhumdaki ufuklarla yüreğimdeki yamalı gemilerle sana geliyorum. Gözlerindeki yeşil atlaslarla yolum yoluna uzanacak, bedenindeki iksirlerle mutluluk soyum olacaksın.
 Bu şiirin hikâyesi:
Ruhumuzun salıncak düşleriyle, arkada fon, bedende neşe, kalpte hüzün, dudakta en unutulmamış kelimelerle sallanırken biz, onulmaz bir ağrının nefesiyle üşürüz. Yapış yapış olmuş bir sevda elbisesiyle baharlarda uçurtma mevsimlerini özler, sonbaharın kahve telvelerinde ruhumuzun artçı depremlerini yorumlarız…

Yayın Tarihi
22.12.2010
Bu makale 6373 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!