Yıldızlar Kıskansın Gözlerini

Seni üşüten o büyük titremenin sığınaklarında,
Yarınlarını yok eden depremleri ben de yaşadım.
Sanki içimde asırlardır seni bekleyen bir yelkenli duruyordu
Ve seni uzaklara, çok uzaklara götürmeyi işte o an istedim.

 

Gecelerin suskun kelimeleri vardır, konuşmayı sevmeyen. Bir akrep kıskacında kıvranır dakikalar. Sönmüş yıldızlar son bir gayretle ışımak ister gökyüzüne sevdasını. Ay kıskanır, güneş saklandığı yerden ayrılır ve bu garip devrana yağmur bulutlarıyla gözyaşı gönderir.

Bir gece masum uykuların koynunda, sarmaş dolaş uykuların en tatlı yerinde rüyalar bölünüverdi. Ölüm gizli elbisesini giyerek dalmıştı varoşlara. Doğayla işbirliği yaparak tüm hiddetiyle salladı şehirleri, yıktı ansızın evleri, kentleri. Yıldızlar gökyüzünde kümelenmiş, ağıt yakan yürekleri izliyordu kızıl gülüşleriyle. Yıkıntılar arasından yükselen feryatlar gökyüzündeki ölüm tarlalarına ulaşıyordu.

O hazin öyküden, halâ kulakları tırmalayan, tüyleri diken diken eden hikâyeden kopup gelmişsin buralara. Yüreğindeki izler, gözlerindeki ışığa mağlup düşmüş. Tuhaf bir yaşamın engerek gülüşlerine aldırmadan, hayata direncini katmışsın. Denizlere her baktığında yaşadıkların gelir aklına. Gülersin, söversin ve avucunda tuttuğun tüm güzellikleri yüreğinle beslersin.

İnanılmaz bir saflık yansır gözlerinden oysa. Şirin dilinden dökülen kelimeler denizlerde gezinen kadersiz balıkların pullarına ışık verir. Sevgi oltasına yakalanmadan harcadığın yıllar yüreğindeki şevkâtle inadına beslenir. Tuhaf bir öykü olur, acının değirmenleri seni dirhem dirhem öğütür.

Yarana dokununca, ne ellerinin şevkâti, ne gözlerinin pınarı, ne de yüreğinin inci tarlası acıttı canımı. Ben yarana dokununca bahar tomurcukları patladı, fışkınları boy verdi çiçeklerimin. Seni üşüten o büyük titremenin sığınaklarında, yarınlarını yok eden depremleri ben de yaşadım. Sanki içimde asırlardır seni bekleyen bir yelkenli duruyordu ve seni uzaklara, çok uzaklara götürmeyi işte o an istedim.

Dizlerinin üzerinde tuttuğun diğer maskeyi kullanmamaya söz vermeni geçirdim içimden. Ne güzel duruyordu oysa yüzünde korkarak taktığın maske. Gözlerin bir grizu patlamasından sonraki ışıkları barındırıyordu çevresinde. Saçların içindeki bin yıllık ezilmişliğe direniyordu. Ben yüreğini sevdim en çok ve o yürekte sevilmeye susamışlığı gördüm.

Bu ucuz naraların atıldığı kahır meyhanesinde içtiğin her şey sarhoş etmeye yetiyordu oysa seni. Tenindeki ruhu gün ışığına çıkardığında bilmediğin yollara düşüp, bilmediğin yüreklerde konaklamak korkuturdu seni. Susup, hiç konuşmadan dakikalarca, saatlerce ve hatta günlerce seni dinlemek, seni izlemek ne güzeldi, bir bilsen. Sevgisi asla tartılamıyacak bir yüreğin ihanetinden medet ummak, o yüreğin sevgi atışlarında mutlu olmak ne kadar zor ise, ben hep zoru seçtim ve bu çelişkiler yumağında yalnızca kendi ıslığımı dinledim.

Yüreğindeki nergizler hep gür kalsın istiyorum. Yıllarca seni anlatacak imgelerimin saklı lâbirentlerine seni de almak, içindeki kızıl şafaklarda sevgiye günaydın demek çok zor değil. Gülüşlerindeki ahenk yaşamanın ve sevmenin diğer adıdır. Terkisine tutunduğun beyaz yeleli at gün gelir götürür seni mutluluğun diyarına. Yaşam gülüşlerin var oldukça, seni yüreğinde konuklayacak öyle büyük limanlar saklı ki bu yeryüzünde.

Yayın Tarihi
19.08.2010
Bu makale 5707 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!