Talha Görgülü’nün röportajı üzerine…

Sabah Akdeniz’de “Gözde Gürer’le Cuma Sohbeti” sayfasında Talha Görgülü’nün  Antalya’nın turizm tarihine not olarak düşülmesi gereken çok net açıklamalarını okudum. Düşüncelerini sansürden geçirmeden, cesaretle direkt olarak, kime ve nereye gittiğini düşünmeden sıralamış.

Turizmde çok sık rastlamadığımız ve alışık olmadığımız bir durum. Bu yürekli çıkışı anımsatan bir duruşu da son dönemde Sururi Çorabatır’da görüyorum. (Burada bu saptamayı yapmak zorundayım, yoksa Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği Başkanı’nın son dönemdeki değişim ve açılım çabasına haksızlık etmiş olurum..)

Bugün Gözde Hanım’ın hoşgörüsüne sığınarak 9 Mayıs tarihli röportajdan bazı bölümleri yeniden kullanmak istiyorum.

Önce “Talha Gögülü kim?” diye hatırlayalım.

Kısaca, Antalya’ya her yıl Almanya, Hollanda, Polonya ve Rusya’dan 700 bine yakın turisti getiren şirketin patronu. Ayrıca havayolu ve konaklama sektöründe de önemli yatırımları olan, son 20 yılda “Antalya ve turizm” denince akla ilk gelen isimler arasında mutlaka yer bulan, bugün de Türkiye  Seyahat Acenteleri Birliği ikinci başkanlığı görevini sürdüren, sadece yandan elini değil, tüm vücudunu kafadan taşın altına sokmuş turizm aşığı.

Neler demiş Talha Ağabey?” hatırlayalım ve biraz da biz katkı koyalım, çorbada  tuzumuz olsun.

Soru: Her sene  sezon başında turizmle ilgili pembe bir tablo çiziliyor, bu tablo gerçek mi?

Cevap: Şimdi asıl çok kilit soru bu. Her geçen gün turist sayısında bir artış oluyor. Ancak birincisi Antalya’nın büyüyen nüfusuna oranlandığımızda, ikincisi yatak kapasitesindeki artışa baktığımızda, turist sayısındaki artış aynı hızı yakalayamıyor... Mayıs ayındaki doluluk yüzde 65, halbuki dolup taşmış olması gerekirdi.

Şimdi kısa bir ara ve sözü köşemde ben alıyorum.

Her “Turizm patladı”, “Bu yıl rekor kıracağız” haberini okuduğumda, açıklamasını dinlediğimde, “ya sabır” çeker,  sakin kalmaya özen göstererek konunun içinde ya da dışında olanları resmin tümüne bakmaya davet ederim. Çevre ve ortam da uygunsa, kişiye özel sözler seçerek, sesimi yükselttiğim ve isyan ettiğim de olur. Antalya’da turizmin mevcut, hizmete hazır kapasitesi, yılda en az 15 milyon turiste cevap verecek şekilde bekliyor. Dikkat, “yılda” dedim, sezonla kendimi kısıtlamadım. 2008 tarihi rekor beklenen sene ama Nisan ayında kapalı tesisler vardı, Mayıs ortasında kapısını yeni açan 5 yıldızlı tatil köyleri biliyorum ve turizm emekçisinin 150 gün maaş alıp, 210 gün sürünmekten bıkıp, sektörü terk ettiğine yakından şahit oluyorum. O halde, yatırımı tamamlanmış, üretime hazır ama kapasitesinin sadece yüzde 60’nı kullanan bir sektör için “rekor kırıyor”, “muhteşem skorlar elde ediyor” demek için henüz çok erken diye düşünüyorum. Gelişim var, umut verici büyüme alkışlanabilir. Ancak daha çok adım atılması ve yola gelinenden çok daha hızlı devam edilmesi gerekiyor. “Ama”sız turizmin şartlarının bu ülkeye artık kazandırılmasının zamanının geldiğine inanıyorum. Rakiplerimizle, İspanya, Portekiz, Fransa, İtalya, Hırvatistan, Yunanistan, Mısır, Tunus gibi bizle aynı sahada rekabet edenlerle benzer şartlarda yarışa başlamak istiyorum. Ne bir metre önde, ne de bir santim geride.

Röportaja geri dönelim.

Soru: Antalya il merkezinde turist görünmediğinden şikayetçi olanlar var?

Cevap: Antalya neticede sadece Antalya’da yaşayan insanların barındıkları bir yer. Gelen turiste gösterebileceğimiz cazip merkezlerimiz hala yok. Antalya’nın içi daha yeni düzenlenmeye başladı… Büyükşehir ve alt belediyeler son zamanlarda iyi işler yapmaya başladılar. Yeni projeleri kısmen biliyorum. Hayata geçtiğinde Antalya’da turist görmek mümkün olabilir... Ne çok şık alışveriş merkezlerimiz, ne marka restoranlarımız var. Turist niye gitsin merkeze? Markalarla bir araya geldiğinizde marka oluyorsunuz. Tek başınıza olmazsınız.

Yeniden ben kalemi elime alıyorum.

Çok eski değil, 5 yıl kadar önce Fatih Altaylı Antalya’da katıldığı bir panelde, diğer konuşmacılar herkesin duymaya alıştığı yorumları tamamladıktan sonra, sırası gelince, söze

“Ben Antalya’ya gelmek istemiyorum” diye başladı ve Antalya’nın alt-üst yapısını, çevre düzenini eleştirdi, sosyal hayatına sert, oldukça ağır göndermeler yaptı ve bitirirken “Burada Gucci ceketim yırtılsa, yenisini alacak kaç mağaza var? Ben ve eşim risotto yemek istesek, gerçek lezzetinde sunacak kaç mutfak biliyorsunuz? Kızmayın, sinirlenmeyin,   şimdi özneyi değiştirin, aynı soruları bana değil, bir yabancı isme sordurun ve Antalya dünya kenti mi, yoksa Anadolu kasabası mı görün!!!” diye sözü tamamladı. Salondaki depremin artçı sarsıntıları haftalarca yerel basında hissedildi. Altaylı’nın yakın dostu, kardeşi olarak uzun bir süre bu sözlere açıklama getirmek, altında yatan asıl düşünceyi anlatmaya çabalamak zorunda kaldım. Bugün Talha Ağabey’in saptamaları aslında benzer içerikte, kelimeler daha dikkatli seçilmiş o kadar. Geçmişten bugüne olumlu değişimi kabul etmekle birlikte çok zaman kaybedildiğine ve gerçekle yüzleşme zamanının geldiğine vurgu yapıyor. Ben de aynı fikirdeyim, yıllardır Antalya için “İri Anadolu kenti” dedim. Bugün 10 milyon yerli- yabancı turistin geldiği bir şehrin çok daha hareketli, yaşayan, yaşatan bir çekim merkezi olması gerekirdi.

Bu hedefe giderken seçilmiş, atanmış temsilcilerimize ve bize büyük görev düşüyor. Ya bu kenti dünya kenti gibi yönetip, bu yola baş koymuşlara biz de destek olacağız, omuz omuza mücadele edeceğiz ya da ağlanıp, sızlanacağız. Şimdi Antalya sosyal hayatını, ticaretini yeniden dizayn etme zamanı. Yerel seçimler geliyor, umarım adaylar bizim önümüze farklı, çekici ve ufku açık projeler koyarlar. Unutmadan, halkımız için, Antalya için, “sahilde kendin pişir, kendi ye, sonra da başkası temizlesin” modelinden başka açılımları da bekliyoruz.

Soru: Peki şu anki yerel yönetimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cevap: ...Turizm bölgelerinde yerel yöneticilerin, bir turizmcinin vizyonuna sahip olması lazım. O vizyona sahip olmadıktan sonra bir dahaki seçimleri düşünerek çalışmalar yapılıyor. O zaman da turizmciyle karşı karşıya geliyorsunuz. Turizm ayrı bir yönetim ister.

Ve ben yeniden bir, iki ek yapmak istiyorum.

İşte çok önemli bir saptama. Popülist değil, dünya gerçeklerini kabul eden, gelişim ve değişimin farkında, toprağına sahip çıkan ama ileriye bakan yaklaşım Antalya’nın geleceğine imza atmalı. Kısaca “Dubai olacağız, Nice ve Cannes’a 5 çekeriz” sloganlarıyla yetinmeyip, bu hedefin altını projelerle doldurmak gerekiyor. Bu yolda yürüyenlere siyasi veya kişisel çelmeler atanlara da bizlerin, Antalya’da ekmek yiyenler olarak engel olması, bu dar kafaların oyun dışı kalması için yeterli ve gerekli desteği zamanında göstermesi gerekiyor. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”dan, “komşuda pişer bize de düşer”den vazgeçip, “ben” değil, “biz” demeyi öğrenip, kafayı kaldırmalıyız. Ufak hesapların, kasaba kurnazlarının kurbanı olmaktan kurtulup, büyük düşünen ve çalışan beyinlerin yanında yer almayı artık görev kabul etmeliyiz.

İşte böyle sevgili Antalyalılar,

Röportajdan buraya aktarmam gereken önemli daha çok açıklama var. Ancak ben bu kadarla sınırlı kalmak ve Gözde Gürer Hanım’ın emeğine saygı göstermek istiyorum. Meraklısına tavsiyem, 9 Mayıs Cuma günkü Sabah Akdeniz’i arşivden bulup okuması.

Şimdi dönelim bugüne, daha yapacak çok işimiz var, gidip şampiyon olacağız ve Antalyamızı Süper Lig’e taşıyanları kucaklayıp, omuzlara alacağız..

Haydi Antalyam bizim için…

 

Yayın Tarihi
11.05.2008
Bu makale 1822 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!