Beygir gücü

At yarışı kumardır.

İddia kumarın kralıdır.

Hatta Milli Piyango bile kumardır.

Birbirimizi kandırmayalım, Türk halkının, orta ve alt gelirli vatandaşın kazancından mahalle arasından, okul köşesinden, devlet dairesinden emilen milyar milyar YTL’leri süslü cümlelerle kamufle etmeyelim.

Ben devlet kontrolünde kumar sektörüne karşı değilim, ancak ülkemizdeki kadar tabana inen, aile içine giren, bahis oyunlarına mutlaka “dur” demek ve daha etkin kontrol etmek gerektiğine inanıyorum..

Türkiye Jokey Kulübü’nün son kampanyasının reklamlarını televizyonlarda görünce artık tamamen yoldan çıkıldığını düşünmeye başladım.

Evet, inanması zor ama, her hafta bir Mitsubishi L 200 çekilişi başlatılmış.

3 Ekim’e kadar en az 5 YTL değerindeki her at yarışı oyununuz size 5 YTL ve katları kadar çekiliş hakkı kazandırıyor.

Amaç belli, Ramazan ayında düşecek ilgiyi üst seviyede tutmak için at yarışı tutkunlarına yemleme yapılmış.

Hatırlar mısınız kumarhaneler açıkken benzer çekilişler düzenlenirdi ve dönemin medyası bu işletmeleri yerin dibine sokardı.

Önce çekilişler yasaklandı, reklamlar kaldırıldı.

Sonra da kapatma geldi.

Şimdi tarihin solmuş yapraklarına dönmeyeceğim ama televizyonda sürekli dönen reklamlarla, çekilişlerle, prime time’da halkını kumara davet eden bir sisteme bugüne kadar tek bir kelime eleştiri, tek bir cümle yorum gelmiyor ya da ben okumuyorum. Bu çifte standart beni rahatsız etti, sizinle paylaşmak istedim.

 

 

Karınca neden kışın ölüyor?

 

Yurtdışında akşam olduğunda, en büyük eğlencem otel odasında CNN ve BBC seyredip, biraz da Fransız kanallarını karıştırıp “dünya ne yapıyor, ne diyor, nereye gidiyor”u daha yakından izlemek ve bize uzak gündemi yakalamaya çalışmaktır.

Bazen saatin kaç olduğunu farkına varmaz ve gün ışıyana kadar farklı yabancı kanallar arasında gezinip dururum.

Bu son sınır ötesi yolculuğum Amerika’nın Cumhuriyetçi Parti’sinin kongresine denk geldi.

4 gece, saat farkından da yararlanıp, canlı yayında Bush’un koltuğuna aday Mc Cain ve arkadaşlarının gösterisini seyrettim.

Türkiye’de siyasete uzak olduğum için, bugüne kadar parti kongrelerinde, seçim çalışmalarında bulunmadım. Ancak medyadan izlemeye, yakından takip etmeye çalıştım, bu nedenle genel, hatta detaya inen bir fikrim var diyebilirim.

Tesadüfe bakın ki yurtdışından bir siyasi partinin seçim öncesi yaptığı çalışmayı, toplantıyı uzun uzun izleme şansım Amerika’nın muhafazakar, değişime kapalı partisine denk geldi.  (bu bana kaderimin bir oyunu mu?)

Hafızamı zorlarsam, biz ve onlar değerlendirmesine girersem,  kurultaylar arasında, en azından Mc Cain’in partisi ve bizimkiler arasında, bu konuda (çok şanslıyız!!!) büyük fark yok, görüntü hemen hemen aynı diyebilirim.

Balonlar, yöresel müzikler, farklı bölgelerden gelmiş delegelerden oluşan renk cümbüşü, lider kürsüye gelince gözyaşı dökenler, takla atanlar, alkışlamaktan bayılıp düşenler

Dedim ya aynı fotoğraf karesinin İngilizce versiyonu gibi…

Ekrana yansıyanlar aynı olduğu gibi sanki özünde de büyük fark yok.

Siyasetin dili, dini yok” derlerdi, yanlış değilmiş.

Amerika enerji, eğitim ve sağlık konularında büyük sorunlar yaşarken, işsizlikle boğuşurken, Irak’ta hergün asker kaybetmeye devam ederken, 4 gün boyunca, Cumhuriyetçi Parti’nin kürtaja yaklaşımı, eşcinsel evlilik hakkında ne düşündüğü, Başkan Yardımcılığı’na aday  gösterilen hanımın 17 yaşında ve hamile ama bekar kızı, Mc Cain’i kucaklaması ve okul yılları konuşuldu, kürsüden yaptığı rujlu bulldog esprisi uzun uzun tartışıldı.

Bush sonrası Amerika’yı kim yönetir bilemem, Obama mı? Mc Cain mi?

Aralarında yakından bakıldığında fark var mı?

Bizim konumuz değil. (Aslında tam da bizim meselemiz mi yoksa?)

“Dünyayı yönetmek için soyunan, dünyadan habersiz liderler değildir umarım” diyelim, seçimlerde iki partiye de başarılar dileyelim ve biz kendi küçük dünyamızda, kısır tartışmalarımızda boğulmaya devam edelim.

Çok mu karamsar oldu?

Bugün böyle, Eylül’ün ortasına geldik, kış geliyor, yüz binlerce işsiz, on binlerce boş yatak, binlerce kapalı kepenk dönemi yaklaşıyor. Kusura bakmayın, benim adım Polyanna değil ve siyasetten de beklentim yok… Bu yüzden bu acı gerçekleri söylemek durumundayım..

Maalesef bizim “küçük” dünyamızın “devasa” sorunu da bu..

İşsizlik, açlık..

Hikayede hep cırcır böceği ölür, karınca kışı mutlu geçirirdi..

Biz karınca olduğumuz halde her kış ölüyoruz..

La fontaine’in bu işte hiçbir suçu da yok..

Yayın Tarihi
07.09.2008
Bu makale 876 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!