Fatih Terim’in tüzel kişiliğine saygı ile

Galatasaray-Fenerbahçe maçının haber ve yorumları arasında, ‘derby geyiği’nde kaybolup, kaynayan, ancak devletin saygınlığını direkt ilgilendiren, önemli bir konu var.

Fatih Terim maçı seyretmek için geldiği Şeref Tribünü’nde Milli Takım Hocası için ayrılan koltuk dolu olduğundan, başka bir yerde oturmayı reddedip, stadı maç başlamadan terk etti.

Ben bu tepkiyi çok yerinde ve doğru buluyorum.

Yıllardır vazgeçmeden yazdım, futbolda düzen, disiplin, adalet istiyorsak, işe Şeref Tribünü’nden başlayacağız.

İşte son örnek.

Türkiye Cumhuriyeti’nin futbolda en üst seviyede görev verdiği profesyonel, ünvanı önünde “milli” yazıyor, diğer bir deyişle, bizim adımıza Türk Futbolu’ndan sorumlu ve İstanbul’da, tüm Türkiye’nin gözü önünde temsil ettiği makama devletin tahsis ettiği resmi koltuğa oturamıyor.

Protokol sıralarında böyle bir olayın yaşandığı bir ülkede, siz vatandaşın sıralandığı koltukların arasında “merdivenleri boşaltalım” diye anons yapsanız ne olur, bedava bilet dağıtan kulüplere milyonlarca YTL ceza yağdırsanız ne düzelir?

Moda deyimle, ‘baş’lar böyleyse, ayaklar ne yapar?

Yeni bir baş-ayak tartışmasına başlamak ya da bir yerlere gönderme yapmak değil amacım.

Fatih Hoca’nın yaşadığını “Terim kimliği” üzerinden değerlendirenlerin içine düştüğü yanlışa dikkat çekiyorum.

Konu ben, sen, o değil.

Kesinlikle BİZ!..

Üstüne vura vura söylediğimi, açık ve net olsun, kelime kelime yazalım.

Devletin kanuna, kuralına saygı ve uyumu  bizi yönetenler, (seçilmiş, atanmış fark etmez) önce onlar gösterecek.

Düzeni bozanı, bir başkasının hakkını ihlal edeni, ünvanına, koltuğuna, ismi önündeki kısaltmaların açılımına bakmaksızın, ayırım yapmadan değerlendirmekten bahsediyorum.

Bu nedenle yaşanan bu son koltuk skandalını yeniden burada sizlere hatırlatmak istedim

Her şeyi bir yana bırakın, daha basiti, sıradan insanlar olarak bizler, bir an gözlerimizi kapatalım, bir sabah uyandığımızda evimizin bahçesinde yükselen gecekonduyu hayal edelim, ya da daha basit bir örnek, size ait otoparkta yabancı bir arabayla karşılaştığınızı gözünüzde canlandırın. İşin sadece bu kısmı bile ne kadar rahatsız edici..

Şimdi objektifi genişletin ve yıllardır bu ülkenin yaşadığı çarpık yapılaşmayı, trafik kazalarında kaybettiği canları hatırlayın ve derby maçında kimin kazandığından çok  Terim’in koltuğunun işgal altında olmasının önemli olduğunu anlamayı deneyin, deneyelim. Anladığımız zaman iş çözülecek.. O zaman inanın, logar kapakları ile asfalt da aynı hizada olacaktır.

 

 

 

 

 

 

Trafikte Dikkat, 10 Bin Hayat

 

Bu hafta İstanbul’da bir trafik kazasında arka koltuktan savrulup ölen gençlerin haberi ön sayfalara yansıdı. Arka koltuktan diyorum...

Bu köşede her fırsatta trafikte  kemer takmanın hayat kurtardığını ve ön koltukta çocukları oturtma cahilliğinden vazgeçmemiz gerektiğini yazıyorum.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, büyük oğlu Ahmet’in 3 yıl önce yaşadığı trafik kazasında emniyet kemeri takması sayesinde kurtulmasından etkilenerek, Türkiye’de her yıl 10 bin can kaybı yaşanmasını önlemek amacıyla kampanya başlattı.

Çankaya Köşkü’nün himayesinde yürütülecek kampanyanın sloganı; “Trafikte Dikkat, 10 Bin Hayat”... 

Umarım bu defa, ülkenin en yüksek makamından gelen talimatla başlatılan bu yeni çalışma herkesi harekete geçirir ve kemer takmayanların trafikte bir tekerlek boyu gitmesine engel olur, yavrusu ön koltukta, kendisi arkada, yada canı kucağında şoför yanında seyahat eden odun kafaların biraz olsun yontulmasını sağlar.

Benden tavsiye, bu pazardan başlayarak, radar kontrolü yapılan her noktada, kemer takmayanlara, ön koltukta yaşı küçük yolcu taşıyanlara ceza kesmeye başlayalım. Vazgeçmeyelim, 10 bin can mı önemli, beylerin anlamsız cesaret gösterisi mi, bayanların alışkanlıkları mı?

 

 

 

 

Bu kadarına da pes artık

 

Gazetede yeşil zemine iri beyaz harflerin gömülü olduğu ilanı görünce, “İngiltere Savunma Bakanlığı Türkiye’de paralı asker mi arıyor?” diye düşündüm.

Hemen merakla, alt satırlara göz atınca, tanıdık bir kurumla, Türkiye’nin eğlence sektörüne katkısıyla, emeklilik dönemine girmiş büyüklerimizin sosyal hayatlarına verdiği destekle (!) tanıdığımız, evimize televizyonla, bilgisayarla, cep telefonuyla ve gazetelerin ücretsiz çarşaf çarşaf, ansiklopedi kalınlığındaki bültenleriyle hergün konuk olan Türkiye Jokey Kulübü’nün “Oyna hayatını yaşa” imzasıyla karşılaştım.

Slogan gerçekten vurucuydu ve alıştığımız ilan başlıkları gibi yazılmadığından daha da dikkat çekiyordu..

“İngiltere kah-

ramanlarını arıyor!”

Ben artık bu ilanla sözün bittiği yere geldim.

Türkiye Jokey Kulübü’nün ve bahis sektörünün bugün ülkemizde hangi eve, nerede, nasıl girdiğini, hedef gelir grubunun kim olduğunu bilmeyen kalmadı.

“Kumara karşıyız, yabancı, Türk fark etmez, talih oyunları sektörü bizim kültürümüze, örf ve adetimize, ekonomik yapımıza uymaz” diyen taraflı, tarafsız, ön yargılı, sonradan kararlılara yönelik casino’lar hakkında bundan böyle tek satır yazmayacağım.

Bu ilan burnuna kadar sokulmuş ve hala gerçeği dillendirmekten kaçan, susan, gözlerini yummuş  bir kısım turizmci dostlarıma da “size kolay gelsin, şeytanınız bol olsun” diyeceğim.

Yayın Tarihi
04.05.2008
Bu makale 642 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!