ZAYIFLIK toplumda neredeyse hepimize empoze edilen çok önemli bir olgu haline gelmiş durumda. Modern toplumlarda ince bedene sahip olmak kabul görmektedir. İsteyerek diyet yapanların çoğunluğu daha çekici olma amacındadır. Kültür, özellikle kadınların önüne “ideal bir beden şekli” koyar. İdeal beden ölçüleri, “başarı”, “güzellik”, “saygınlık” gibi anlamlar kazanır.
İsteyerek diyet yapanların bir diğer grubu mankenler, dansçılar, balerinler, sporcular, jokeyler gibi iş yaşamlarında rekabetin önemli olduğu kişilerdir ve yeme bozuklukları geliştirme riskleri yüksektir. Bazı kadınların profesyonel ve sosyal taleplerle başa çıkamayıp, çatışma yaşadıkları ve bedensel uğraşlara yönelerek diyet yaptıkları varsayılmaktadır.
DEPRESYON OBEZİTEYE NEDEN OLUR MU?
Kişilerin depresyona bağlı olarak kilo alabilecekleri bilinen bir durumdur. Kişilerin üzüntü, stres, sıkıntı ve yalnızlık gibi durumlarda rahatlamak ve bu sıkıntılarını azaltmak için fazla yemek yeme alışkanlığına başlamaları kilo almaları için en uygun ortamı hazırlamaktadır. Bu durum aşırı ve kontrolsüz şekilde besin alımına sebep olmaktadır. Kişilerin sıkıntılarından kurtulmak için sanki tek dostmuş gibi yemeğe sarılmaları bir bakıma obezite hastalığına yakalanmaları için attıkları ilk adım vazifesi olmaktadır.
Depresyona giren kişilerin; çikolata, kuruyemiş ve şekerleme tüketmeleri obeziteyi tetikleyen etkenler arasındadır. Bir süre sonra bu yeme alışkanlığı bir bağımlılık oluşturması sebebiyle daha hızlı kilo alımına neden olmaktadır. Özellikle çikolata gibi yiyeceklerde bulunan maddeler nedeniyle beyinde mutluluk hormonları salgılanır ve kişiler bu sayede kendilerini daha rahat ve huzurlu hissederler. Duyguların farkında olmak ve onları hissetmeye izin vermek önemlidir. Negatif duyguları hissetmek gayet normaldir. Kendimizi iyi hissetmediğimiz zamanlar, aklımızdan geçen işlevsel olmayan düşüncelerimizi fark ederek olumsuz duygularımızı değiştirebiliriz. Kişilerin depresyondan kurtulmaları, stres yönetimi sağlamaları ve spor yapmaları onların kilo almalarını engelleyecektir. Sizleri mutlu hissettirecek diğer alanlara yönelmeniz sizlere zayıflama konusunda yardımcı olacaktır. Duygusal yeme alışkanlıklarınızdan kurtulmak, hem de neyi, nasıl yediğinizi öğrenmek için günlük tutabilirsiniz. Yapılan araştırmalarda; günlük beslenmesini ve ruh halini kaydetmeyi alışkanlık haline getiren bireylerin, ideal kilolarına inme ve koruma açısından daha başarılı oldukları görülmüş. Böyle bir günlüğe, ana ve ara öğünler, açlık derecesi, yemek yenilen yerler ve zamanlar, kimlerle yenildiği, yenilen yemeklerin miktar ve çeşidi, yemek sırasında kişinin neler hissettiği gibi ayrıntıların eklenmesi gerekiyor. Ayrıca depresyondayken zayıflamak için zayıflama ilacı kullanımına başvurmak zayıflamak açısından pek yararlı değildir. Zayıflama hedefine ulaşabilmek için doktor, diyetisyen ve psikiyatrist psikoterapist ekibinden yardım almak başarı oranını arttıracaktır.
ÇOCUKLAR DA ZAYIFLAMA İLACI KULLANILABİLİR Mİ?
Çocukluk çağında görülen obezite vakalarında temel tedavi, yaşam tarzı değişikliği olup, ilaç tedavisi tartışmalı bir konudur. Erişkin yaşta obezite tedavisinde kullanılan ilaçların, çocukluk yaş grubunda güvenilirliği ile ilgili uzun süreli takip çalışmaları yoktur. Ancak ergenlik döneminde ve sonrasında; yaşam tarzı değişikliğine rağmen kilo verilemiyor ve obeziteye bağlı ciddi tehlikeler oluşuyorsa bazı ilaçların uzman doktor kontrolü altında kullanılması gerekebiliyor. Çocuklarda İnsülin direncinin, diyet ve egzersiz ile kontrol altına alınamadığı durumlarda insülin duyarlılığını artıran ilaçların kullanılması gerekebiliyor. Ancak çocuğun obezite tedavisinin başarılı sonuçlar verebilmesi için beslenme şeklini ve fiziksel aktiviteyi bir davranış biçimi haline getirmesi gerekiyor.
. ZAYIFLAMA ÜRÜNLERİ BAĞIMLILIK YAPAR MI?
Zayıflama ürünlerinin içinde bulunan maddeler kişide doğrudan madde bağımlılığına yol açmaz. Örneğin kafein gibi maddelerin neden olduğu bağımlılık organik değil, psikolojiktir. Dolayısıyla, “Zayıflama ürünlerinin içinde bulunan kafein kişide organik bir bağımlılığa yol açar” düşüncesi yanlıştır. Ancak sorunları çözmede ilaca başvurma söz konusu olduğunda aspirin ve zayıflama ilacının birbirinden çok farkı olduğu söylenemez. Bu yolda kullanılan her ilaç, kişide psikolojik bağımlılığa yol açabilir. Bu bağımlılık kişinin karşılaştığı zorlukları çözmesinde maddelerden yararlanma eğilimini artırarak, kişide madde bağımlılığı konusunda yatkınlığa yol açabilir.
ZAYIFLAMADAKİ BAŞARISIZLIK ÖZGÜVENİ SARSIYOR
İnsanlar her şeyin kolaylaştığı bu dönemde sorunlarını hızlı bir şekilde sonuçlandırmayı tercih ediyorlar. Hız ve sonuç odaklı olma modern dünyanın bir gerçeği haline gelmiş durumda. Arzulanan bir durumu uğraşarak ve sabrederek gerçekleştirme düşüncesi giderek terk ediliyor. Sabretme yetisi azaldıkça, insan emek vererek kalıcı kilo verme yerine vücuttan su attıran bir ilaçla geçici zayıflamayı tercih eder hale geliyor. Oysa vücuttan atılan su geri alınıyor ve kişinin eski kilosuna dönmesi ile hayal kırıklığı yaşaması kesinleşiyor. Bu durum hem kişinin özgüvenini yıkıyor hem de kişiyi çaresizlik ve yalnızlık duygusu içinde gittikçe artan bir mucize bekleyişine itiyor.
Son yıllarda çok sayıda kişi koruyucu ya da tedavi edici amaçlarla çeşitli bitki ve bitkisel ürünleri kullanmaktadır. Shakespeare’in Romeo ve Jüliet’inde Jüliet’i derin uykuya (komaya) sokan sıvı büyük bir olasılıkla bitkisel bir zehir idi. Günümüzde de sağlık çalışanları ile tüketiciler arasında bitkilerle tedavi konusundaki iletişim ve bilgilendirme eksiklikleri ölüme kadar varabilecek olaylar zincirini tetikleyebilmektedir. Çünkü bitkiler şifa amacıyla yaygın olarak kullanılmakla birlikte profesyonel sağlık dünyasında yok sayılıp göz ardı edilmekte; dolayısıyla potansiyel zararları da bilimsel ortamlarda yeterli tartışılmamaktadır. Medyada yer alan eksik bilgilendirmeler, “doğal olan herşeyin zararsız olduğu” şeklinde yaygın bir inanışa yol açmaktadır. Oysa ki “doğal olan her şey yararlıdır” düşüncesi yanlıştır.
Bir bitkide çok çeşitli bileşenler olup, henüz tanımlanmamış başka bir bileşeni istenmeyen durumlara neden olabilir. Bazı zayıflama çaylarında adları açıklanan bitkilerin yanı sıra bildirilmeyen büyük miktarlarda diüretiklere (idrar söktürücü), laksatiflere rastlanmaktadır. Bu çaylardaki bazı bileşenlerin tansiyon yükseltici ya da Na, K, plazma renin ve aldosteron düzeylerini düşürücü etkileri ölüme yol açabilir
Depresyon için kullanılan binbirdelik otu (Hypericum perforatum, St.John’s wort, sarı kantaron) “herbal Prozac” olarak da satılmakta olup monoamino oksidaz ( MAO) enzimini inhibe edebileceği gibi kullanan kişilerde, serotonin, dopamin, norepinefrin düzeylerinde artışa da yol açabilir. Bu nedenle reçete edilen antidepresanlarla birlikte kullanılmamaları gerekir. Literatürde bu otun gastrointestinal rahatsızlıklar, halsizlik, konfüzyon, baş dönmesi, ağız kuruluğu, saç dökülmesi, manik bozukluk, hiperaktivite, irritasyon, allerji, ışığa duyarlılık gibi istenmeyen olaylara neden olabildiği bildirilmektedir. Bedensel ve cinsel performansı artırmak amacıyla kullanılan Ginseng, uykusuzluk, baş ağrısı, bulantı yapabilir
Çoğu internet üzerinden denetimsiz bir şekilde satılan bu ürünlerin içine sildenafil ve sibutramin gibi maddeler katılmaktadır. Bu bileşiklerden sibutramin çoğu ülkede artık yasaklanmış bir maddedir. Bu maddenin kalp ritminde bozulma, ani kalp durması, tansiyon yükselmesi, beyin fonksiyonlarında bozulma, unutkanlık, psikolojik bozukluklar, beyin kanaması, felç, karaciğer bozukluğu ve barsak harabiyeti gibi geri dönüşsüz yan etkilere neden olduğu artık kesin olarak bilinmektedir. Yukarıdaki değerlendirmelerden de açıkça anlaşılacağı gibi ülkemizde gıda takviyesi, besin desteği gibi adlar altında serbestçe satılan bitkisel ürünlerin birçoğu kalite ve etkinlik açısından güvenilir değildir. Özellikle çaresiz kalan hasta ve yakınları, kaybedecekleri bir şey kalmadığı düşüncesiyle her çareyi deneyebiliyor ve güvenli olup olmadıklarını değerlendirmeden bitkisel ürünlerin peşinden koşuyorlar. Bu yola başvuran çoğu hasta, bitkisel ilaçları veya bu yolla yapılan tedavileri hekimlerinden gizleyerek uyguluyorlar.
Bitkilerin içerdiği yüzlerce çeşit bileşene bağlı olarak beklenmedik yan etkiler gelişebilir. Bunun yanı sıra bazıları toksisite gösterebilir ya da alınan diğer ilaçlarla etkileşime girerek kişinin rahatsızlığının artmasına neden olabilirler. Bitkilerle tedavide görülebilecek yan etkilerin sağlık çalışanları ve tüketiciler tarafından bilinmesi gerekmektedir. Bu nedenle bu konudaki bilimsel çalışmalar arttırılmalı ve gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.