Kanser kalp hastalığından sonra 2. en sık ölüm nedenidir. 5 yıllık göreceli sağ kalım hızı %63 ‘tür. Fertlerinden birinde kanser yaşamayan aile nadirdir.
Kanser hastası ile psikoterapinin hedefleri hastanın hastalığa adaptasyonunu etkileyen geçmişte ve şimdide yaşadıklarını keşfederken hastalık ve etkileri üzerine odaklanmaktır.
Ölüm, bağımlılık, kendi kendine yetebilme gücünün kaybı, beden görünümünün bozulması ve ağrı, acı çekme endişeleri gibi kişinin varoluşuna doğrudan tehdit oluşturan çağrışımlar kanser anksiyetesinin kaynaklarıdır. Bu anksiyete o kadar yüksektir ki, hemen hemen her zaman tanıya ilk tepki inkardır. İnanamama ve “kanser” sözcüğünü kullanmaktan kaçınma kalıcı bir tepki olabilir.
TIBBİ SORUNLARLA İLGİLİ ANKSİYETE BELİRTİLERİ
Ağrısı ve solunum zorluğu olan hastalar bunaltılı ve gergindirler.
Kanser tedavisinde kullanılan ilaçların çoğu ılımlıdan şiddetliye değişen uykusuzluk ve bunaltıya neden olur.Tedavinin bir parçası olduklarından kesilemezler, soruna yönelik kaygı giderici tedaviler verilebilir
KANSER HASTALARINDA PATOLOJİK ANKSİYETE
Anksiyete belirtileri kanserle ilgili düşüncelerden uzaklaşamama, sürekli ölümü düşünme ve bedenin hasar göreceği yok olacağı endişeleri ile birlikte olabilir.
FOBİK hastalar tanı için gerekli tetkikleri, tedavileri kabullenemeyebilirler. Anksiyete katastrofik düzeyde yaşanabilir, çaresizlik, şaşkınlık duygularına kalp, mide, bağırsak ve solunum belirtileri eşlik edebilir.
Hastaneden kaçmaya tedavi reddine neden olabilir. Ya da hastalar tanıdan hemen sonra anksiyetelerinin şiddetli olmasına karşın iyi baş ediyor gibi görünebilirler. Eski bir anksiyete bozukluğu kanser tanısıyla alevlenebilir, yeniden başlayabilir.
YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞUnun belirtileri artabilir, PANİK ATAKLAR sıklaşabilir. Özellikle kan, iğne, kapalı yer fobileri kanser tanı araştırmalarını olanaksız hale getirebilir tedavi reddine neden olabilir.
Anksiyete bozukluklarının kadınlar, gençler ve düşük sosyoekonomik düzeyde olanlar da daha sık olduğunu biliyoruz.
Kanserle birlikte görülen anksiyete bozukluklarında bu değişkenlerin yerini hastalıkla ilgili özellikler alır. Kanserin tipi, evresi, tedavi edilebilirliği, yerleşimi, kalp beyin gibi organlara yakınlığı daha belirleyicidir. Araştırmaların çoğunda anksiyete dahil mental durum fizik durumla paralel bulunmuş, medeni durum, sosyal yapı ve eğitim anksiyete ile ilişkilendirilememiştir.
Hastalık sonrası anksiyete hastalık öncesi kişilik özellikleri önemlidir. Örneğin, uzun süredir anksiyetesi olan kişilerde ameliyat sonrası dönemde anksiyete daha uzun süreli ve daha şiddetli olmaktadır.
Başa çıkma yöntemleri olarak da ANKSİYÖZ MİZAÇLI UYUM, KADERCİ KABULLENME anksiyetesi olan hastalarda daha sık görülür.
FOBİLER VE PANİK BOZUKLUK
Kanser tanısından önce başlayan anksiyete bozuklukları fobiler ve panik bozukluktur.Ender olarak hastalar ilk panik nöbetlerini tıbbi bir ortamda tedavi görürken geçirirler.
Klostrofobik hastaların tanısal görüntüleme aletlerinde ya da radyo terapi odalarında aşırı anksiyeteleri olabilir.
İğne fobisi olan hastalar sıklıkla korkuları yüzünden kontrollerine yıllarca gitmediklerini belirtmektedirler.
Fobisi olan birçok hasta gevşeme tedavisini ya da dikkati bölme tekniklerini yararlı bulmasına karşın ,tanı, işlemleri ve tedavi acildir.
KANSERDE AĞRI
Hastaların yarısından fazlasında ağrı olabilir. Psikiyatrik belirtiler ağrıya ikincil gelişebileceği gibi, anksiyete ve depresyon ağrı algısını arttırır, plasebo ise kanser ağrısını geçirebilir. Kanserde ağrının yetersiz tedavisi önemli bir sorun olup, ağır bir hastalığın varlığı ağrının kabul edilebilir olduğu yanılsamasına yol açmaktadır. Oysa ağrının kanserde depresyonu tetikleyebildiği, ağrısı olan grupta depresyon riskinin arttığı; bir başka kapsamlı araştırmada ise kanserde ağrının en önemli huzursuzluk nedeni olduğu görülmüştür. Ayrıca çalışmalar kanser ağrısı nedeni ile opioid kullanan hastalarda bağımlılık riskinin düşük olduğunu, fizyolojik bağımlılığın ise iyileştirilebildiğini göstermektedir. Model oluşturma, davranış provası, solunum egzersizi, hipnoz kanser ağrısında yararlı bulunmuştur.
SÜREĞEN BİR HASTALIK OLARAK KANSER
Tedaviler geliştikçe, bu alandaki bilgi ve olanaklar arttıkça daha çok kişi yineleme ya da metastaz olmadan beş yılı geçiriyor. İyileşmek ise her zaman çok kolay değil. Ölüme yaklaştıran bir tehlikeyi atlatmak, hastalığın ya da tedavilerin sonuçları olan kayıplar, yaşam akışının değişmesi, bazen bir organ ya da işlev yitimi, yeni bir uyum düzeyi ve yaşam anlayışı gerektirir. Özellikle çocuk ve ergen hastalarda, meme kanseri geçirenlerde, kolostomili hastalarda destek grupları ve ruhsal yardım yararlı olur.
YAŞAM KALİTESİ VE KANSER
Genelde hastalar ağır görünüm değişikliklerine tahammül ederler. Yine de bir çalışmada %18 kadar hastanın şekil değişikliği ya da işlev kaybına yol açan bir ameliyatın sonuçlarını tahammül edilemez bulduğu ve yararlarının zararlarını aştığını düşündüğü gözlenmiştir. Bu durumda en iyi önlemin hastaların operasyon öncesi yeterince hazırlanması, bilgilendirilmesi, yani ameliyat sonrasında günlük yaşamın, yutma, tat alma, işitme, görmenin nasıl olacağının anlatılması, hatta depresyon ve bunaltı görülebileceğinin tartışılması olduğu belirtilmiştir. Özellikle de benzer operasyonu geçirmiş ve iyi uyum sağlamış biri ile görüşmek yararlı bulunmuştur. Ağrı ve eşlik eden psikiyatrik sorunların sağaltımı yaşam kalitesini yükseltecektir.
TARTIŞMALI TEDAVİLER
Kanserli hastalardan dikkate değer bir kısmının otlar, vitaminler, enerji ile güç kazanma gibi tıp dışı tedavi seçeneklerine başvurduğunu biliyoruz. Bir grup hasta bu deneyimi destekleyici ve cesaret verici bulduklarını belirtmiş, kullanılan yöntemler 'ruhun bedeni yönetmesi' gibi dealistik düşünceden, enerji alanlarına, hatta psikonöroimmünolojideki son gelişmelere dek dağılan geniş bir yelpazede değişmektedir.
Tedavinin başarısız olacağı endişesi çoğunlukla haklı temellere dayanır. Mucizevi bir iyileşme beklentisi, kontrol ve güç kazanma arzusu, bazen de çaresizlik ve umutsuzluk ya da bilinen tedavilerin ürkütücü yan etkileri diğer seçenekleri ilginç kılmaya başlar.
En sık kullanılan alternatif tedaviler:
- Bedeni temizleme ve güçlendirme için fiziksel önlemler.
- Özel diyet, bedeni temizleme, zararlı maddeden kaçınma
- Kaderci iyileşme.
- Ruhsal atıfları geliştirici psikolojik yöntemlerdir.
- Güçlendirici egzersiz ve diyet aşırı değilse yararlı olup kişiye kontrol kazandırabilir.
Kadercilik, dini inançlar, bağımlılık ve destek aramanın bir yansımasıdır, hastanın gereksinimleri doğrultusunda değerlendirilmelidir. Hastalar zakkum gibi ölümcül olabilecek riskli karışımlar içmiyorsa, tedavilerini sürdürüyorsa ve ciddi paralar ödedikleri bir çarkın içine düşmüyorlarsa daha az sorunlu bir durumdur.
Ruhsal atıflarla ilgili inanç ve yaklaşımlar kişiyi güçlendiriyorsa olumlu olabilir. "Kanseri nasıl yendim" öyküleri ya da "Sen istersen bunu yenersin", "Moralini yüksek tutmalısın" öğütleri, bazen umulanın aksine kurbanın suçlanmasını içerebilir, kişiye isterse kanseri yenebileceği mesajı verilmektedir. Bu durum söylenmeyen bazı mesajları içerir. Örneğin, "kansere sen sebep oldun, iyileşmezsen yeterince çaba göstermedin demektir". İyimser ve savaşçı yöntemlerle kanseri yenen kişilerin hikayeleri kanserli hastaların evrensel olarak yatkın oldukları "güçlü ve mutlu ol kanseri yen" tutumuna gönderme yapmaktadır. Bazen aile üyeleri kendi umutsuzluk, suçluluk duyguları ile baş etmeye çalışırken hastanın bu duygularını artırabilir ya da hasta ailesini kansere neden olmakla suçlayabilir. Hekimine birçok hasta bu yöntemlere başvurduğunu söylemeye utanabilir.
HASTA AİLELERİ
Sevdikleri kişinin geçirdiği değişikliklerin çaresiz gözlemcileri olduklarını hisseden hasta yakınları, aynı zamanda ailede meydana gelen rol değişiklikleri, hastanın işlevlerini üstlenme, çalışamayan kişi ile azalan gelir kaynakları ve hastalıkla artan giderleri karşılama çabaları içinde yorgun ve depresif olabilirler. Özellikle hastaya bakan kişinin kendi gereksinimlerini suçluluk duymadan karşılaması, mümkün olduğunca diğer aile bireylerinden yardım alması tükenmeye karşı önlem olabilir. Yakın ve sıcak ilişkileri olan ailelerde genellikle bilgiler açıktır. Bazen hastayı koruma isteği ile tanıyı gizleme, hasta ile konuşmama, karşılıklı yalnızlık duygusunu artırır. Hem hastalar, hem de eşleri iyimser ve güvenli gözükmek için endişelerini, ümitsizlik duygularını gizleyebilirler. Duyguların açıkça konuşulması, tedavi kararlarının paylaşılması, aile grupları uyumu attırmada yararlı bulunmuştur. Bu boyutları ile kanser, bir aile hastalığı olarak tanımlanabilir.
Kanserin ruhsal boyutları toplumun hastalığa yansıyan korkularından etkilenir. Kansere eşlik eden ruhsal durumun iki temel bileşeni ölümlü olmak ve bedenimizin ne kadar kırılgan olduğunu kaçınılmaz biçimde fark etmektir. Yalnızlık, terk edilme, çaresizlik ve hayatın dışına itilme korkuları canlanır. Bu korkuların tümüyle asılsız olduğunu söylemek mümkün değil. Kanserle savaş derneklerinin ve sağlık kurumlarının tüm eğitim çabalarına karşın kanser evde, işte ve sosyal yaşamda kişileri işaretlemeyi sürdürüyor. Bazen gizli ya da açık bulaşma korkularından kaynaklanan araya mesafe koyma, bazen de meraklı bir ilgi gösterme ile ifade bulan bir biçimde.
Kanserle ilgili mitlerin bir diğer kaynağı da hastalık nedenleri ile ilgili varsayımlar. Kötü bir gen, kötü yiyecekler gibi kısmen bilimsel kaynaklara dayananlardan kötü akrabalar, kötü düşünceler, kem bakış gibi daha keyfi çıkarsamalara uzanan bir yelpazede değişen açıklamalar yapılır. Bu açıklamaların arkasında genellikle kötülük görme ya da kötü olduğu için cezalandırılma temaları bulunur.
Uyum sorunları bazen psikiyatrik bir bozukluk şiddetine ulaşabilir, sağlığı yitirme elemi ve ölüme ilişkin olağan kaygı klinik düzeyde depresyona ulaşabilir. En sık görülen psikiyatrik sorunlar uyum bozukluğu ve depresyondur. Anksiyete bir belirti olarak ya da bir bozukluk olarak görülebilir. Tedavilerinde ilaç ve terapötik yaklaşımların birlikteliği yararlı olur. İlaç kullanımı, ilaç etkileşimleri hastanın genel durumu, seçilecek ilacın yan etkileri açısından çok önemlidir.
Gelecekte okula ve işe dönen kanser hastaları artacaktır, ölümle yaşam arasındaki sınırdan geçen, dramatik tedaviler uygulanan, beden imgesi, rol işlevleri değişen, gelecekle ilgili seçenekleri daralan hastaların özel danışmanlıklara gereksinimleri olacaktır. Yeti yitimi olan hastaların yeni yaşam biçimlerine uyumlandırılması bir başka gereksinim alanıdır. Toplumsal olarak hastalara iyi bakımın yanı sıra uzun yaşayan ve iyileşen hastalara da hazırlıklı olmalı ve hastalıkta ve iyileştikten sonra tedaviyi kolaylaştıracak, destekleri artıracak sosyal ve tıbbi düzenlemeler yapılmalıdır.