HİPNOTİK DİL; konuşmada birtakım genellemelerden, silmelerden ve çarpıtmalardan faydalanarak dili ustaca belirsiz kullanma sanatıdır. Böylece belirsiz dille karşımızdakini ikna etmenin yollarını arar ve başarılı bir iletişim kurarız. Bunlar aynı zamanda hipnotik dil kalıplarıdır.
İkna psikolojisinde MİLTON MODEL DİL KALIPLARININ önemli bir yeri vardır.
Bu dil bilinçli zihinle bilinçaltını birbirine geçirir, dikkati dağıtır, bilinçaltına ve diğer kaynaklara girişi mümkün kılar. Bunları itirazları uzaklaştırmak, arzu edilen iletişim sonuçlarını elde etmek için günlük iletişimimizde kullanabiliriz. Örneğin, "Hepinizin başarılı olacağına inanıyorum" derken o kişilerin bilinçaltına başarılı olma telkini yaparız.
Bilinçaltı dilini öğrendiğinde herkes insanların bilinçaltıyla etkin biçimde konuşabilir. Bir mesaj iletmenin en iyi yolu onu karşımızdakinin bilinçaltına iletmektir. Bilinçaltına ulaşan mesaj bilinçli beyne ulaşandan çok daha güçlü, heyecan verici ve çok daha inandırıcıdır. Bilinçli beynin mantığı ile bilinçaltının mantığı birbirinden çok farklıdır.
İletişim sırasında karşınızdakinin dikkatini kendi içine veya kendi içindeki görüntülere yönlendirdiğinizde, hipnoz hali yaratmanın daha kolay olduğunu fark edebilirsiniz. Böylece dikkat belli bir noktaya yoğunlaşır. Bilinç alanı daraltılır ve Bilinçaltının kapıları açılır.
Konuşma anında hepimiz, karşımızdaki kişinin dikkatini yönlendirmeye çalışırız. Dikkatin bu şekilde belli bir şeye yönelmiş olması, o şeyi daha canlı, daha gerçek ve daha mümkün kılar.
Hipnotik dil kalıplarını kullanırken ihtiyaç duyulan özellikler;
CONGRUENCY : %7 SÖZCÜK
(Uygunluk) %37 SES TONU her üçününde aynı mesajı vermesidir.
% 54 VÜCUT DİLİ
- VÜCUT DURUŞU
- ELLER AYAKLAR
- MIRRORRING(Aynalama)
- RITM (KONUŞMA HIZI, NEFES ALIŞ VERİŞİ, AYAK SALLAMASI, YEMEK YEME HIZI)
- SES
- SES HIZI
- SESİN GELİŞ YERİ
- SESİN VOLÜMÜ
- KİŞİYE ÖZGÜ SÖZCÜKLER
- GÖRSEL-İŞİTSEL-DOKUNSAL SÖZCÜKLER
- NEFES RİTMİ
- MİNİMAL İPUÇLARI (GÖZ KIRPMALARI)
GİZLİ TELKİNLER
Gizli telkinler cümleden çıkarılıp tek kullanıldığında bir emir haline gelecek cümlelerdir. Gizli telkin kuvvetli bir şekilde telkin verme yöntemidir, çünkü karşınızdaki bunu bilinçli olarak algılamaz. Fakat bilinçaltı bu telkini alır. Bilinçaltı ile direkt iletişim kurmak ve kalıcı değişimler gerçekleştirebilmek mümkün olur. Gündelik hayatta kullanabileceğimiz ve karşımızdaki kişiden kolaylıkla evet yanıtı alabileceğimiz 12 dil kalıbı bulunmaktadır. Önceki bilgilerimizi hipnotik tekniklerle yeni bilgiye hazırlayabiliriz.
Etkili olabilmek için, gizli telkinleri öne çıkarmanız gerekir. Yani bu telkinleri söylerken değişik bir şey yapmanız gerekir. Gizli telkinleri, sesinizin tonunu değiştirerek, başınızı eğerek, karşınızdakinin gözlerine bakarak, dokunduğunuz noktadaki baskıyı arttırarak, karşınızdakini göstererek, gülümseyerek, telkinden hemen önce duraksayarak öne çıkarabilirsiniz.
YASAL SINIRLAR
CMUK.' nun “İFADE ALMA VE SORGUDA YASAK USULLER” başlıklı 148. maddesi;
(1)Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilaç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz
(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.
hükmünü haiz olup, maddenin düzenleniş amacı şu şekilde özetlenebilir:
Hukuk devleti kişilere huzurlu, onurlu ve özgür bir ortam ve yaşam sunmayı garanti eder.
Her koruma tedbiri genel anlamıyla hukuk devletinin sağladığı bu ortam ve yaşam alanına bir müdahale niteliğini taşır. Devletin kamu düzenini koruma ve bu çerçevede suçla mücadele görevi bu müdahaleyi bir ölçüde haklı kılmakta ise de, yetki yerinde kullanılmadığında temel hak ve özgürlüklere yapılmış bir saldırı niteliğine bürünür ve dolayısıyla hukuka aykırı olur.
Hukuk devleti, vatandaşına, hiçbir koşula bağlı kalmaksızın her an gözaltına alınabileceği, sorgulanabileceği, evinde arama yapılabileceği kaygısıyla yaşamak duygusu veremez. Devletin bu şekilde hukuka uymazlığı, vatandaşın tedirginliğine ve giderek Devlete ve hukuka güvensizliğine neden olur.
Oysa hukuk devleti Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında vurguladığı gibi "... bütün faaliyetlerinde hukukun egemen olduğu devlettir."
Devletin kamu düzeni ve güvenliğini sağlamak temel görevini yerine getirirken bir araç olarak kullandığı kolluğun hukuksal sınırlar içerisinde çalışmasını sağlamak için etkili şu iki yoldan birini tercih edebileceği söylenebilir.
Birincisi; kolluğun hukuka aykırı davranışlarını suç olarak tanımlamak ve yaptırıma bağlamaktır. Ancak suçla mücadelede kimi zaman anlık karar verme durumunda kalan kolluğun, önemli önemsiz her hukuka aykırı davranışının suç olarak tanımlanması, bu kez onu hareketsizliğe ve suçla mücadelede zaafa itecektir.
İkincisi ve daha etkili olanı ise, kolluğun hukuka aykırı davranışı sonucu ele geçirilen delilin yargılamada kullanılmamasıdır.
Hukuk camiasında hemen herkesin dilinde veciz bir söz vardır; "bizim polisimiz sanıktan delile gider". Bu ister geri kalmışlığın bir ifadesi, isterse politik tercihin bir sonucu olsun sorunun çözümü ve vecizi "delilden sanığa" şekline dönüştürmenin yolu, "sanıktan delile" şeklinde işleyen süreçte elde edilen delilin yargılamada kullanılmamasıdır.
Şu hiçbir zaman unutulmamalıdır, İnsan onuru her tür değerin üzerindedir. Nasıl ki devlet, her vatandaşının onurunu korumakla yükümlü ise, suçluluğu ispatlanıncaya kadar şüphelinin de onuruna saygı göstermek, onu incitebilecek her türlü davranıştan kaçınmak zorundadır.
Ceza yargılamasında maddi gerçeğin aranması amaçtır. Bunun sonucu olarak bu hukuk dalında herşey delil olur ilkesi geçerlidir. Fakat bu ilke sınırsız değildir. Bu ilkenin sınırı, insanlık onuru ve yasaların tanıdığı sınırlar içinde delil elde etmek ve bunları yargılamada kullanmaktadır. Burada vurgulanması gereken nokta, çağdaş ceza yargılamasında her şeye rağmen gerçeğin bulunması sonucunun artık reddedilmesi" gerektiğidir. (T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu E. 2005/10-15 K. 2005/29 T. 15.3.2005)
Nitekim T.C. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 16.2.2004 tarih, E. 2003/3819 K. 2004/299 sayılı kararında da “…İfade verenin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, zorla ilaç verme, yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddette bulunma, bazı araçlar uygulama gibi iradeyi bozan bedeni ve ruhi müdahaleler yapılamaz. Kanuna aykırı menfaat temin edilemez. Yukarıdaki fıkralarda belirtilen yasak yöntemlerle elde edilen ifadeler rıza olsa dahi delil olarak değerlendirilemez. Soruşturma ve kovuşturma organlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz. Bu düzenlemeler karşısında yasak sorgu yöntemleriyle elde edilen delillere itibar edilerek mahkumiyet hükmü kurulamaz.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
www.antalyacinselterapi.com
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
0 (242) 316 98 99
0 532 747 04 45