Deprem Bölgelerinden, dayak, işkence ve linç görüntüleri yayınlanıyor ve ben bunları kaza ile de olsa gördüğümde kanım çekiliyor.
Aklıma çok bilinen soru geliyor.
Biz ne zaman bu kadar merhametsiz olduk?
Hangi acımasız yolculuklardan geçerken vicdanımızı ve acıma duygumuzu düşürdük?
Yoksa en başından beri durum bu idi de, böyle felaket zamanlarında mı patlıyor?
İnsanlar aralarına aldıklarını, sorgusuz, sualsiz, kanıtsız ve acımadan dövüyor.
Vuruyor..
Kırıyor..
Kan revan içinde bırakıyor.
Bu insanları kim, nerede ve nasıl yakaladı? Kim suçlu olduklarını kanıtladı?
Aralarında savcı, hakim mi var? Kim nasıl karar veriyor?
Bir de bu görüntülerin altına gelen yorumlar var.
Onlar da dehşet verici.
İnsanlar, dayak ve linç görüntülerine alkış tutuyor. Daha vahşi dayak ve işkence yapmaları için baskı yapıyorlar.
Ben ise akıl tutulması yaşıyorum.
Dehşete kapılıyorum. İnanmak istemiyorum.
Türkiye, Afrika'nın balta girmemiş ormanlarındaki bir kabile değil. Türkiye, kısasa kısas ülkesi değil. Türkiye, binlerce yıllık bir adalet ve hakkaniyet geleneğinin mirasçısıdır.
Bu coğrafya merhametin, insancıllığın, vicdanın ete kemiğe büründüğü yerdir.
Anadolu, Dünyanın neresinde bir mazlum ve mahzun varsa ona kucak açmıştır. Sarıp sarmalamıştır. Yaralarına merhem olmuştur.
Bu yapılanlar, Anadolu’muzun toprağına bitmez bir kin ve öfkeyi ekmektedir.
Bu linç kültürü hemen bitirilmeli.
Ortam sakinleşmeli.
Bu işin sonu kötüye varır.
Vahşi Batı'ya döneriz.
Kimin kime vurduğu belli olmaz.
Birilerini sorgusuz sualsiz suçlamak ve linç etmek vahşettir.
Her bir görüntü daha vahşi yöntemler için kışkırtıcı bir etki yapar.
Muhtemelen arada masumlar ve mazlumlar da kurban oluyordur.
Yapmayın!