Zira yeryüzü hem büyük ölçekte, hem de kişisel ölçekte, öfke nedeniyle, dayanılmaz bir hal aldı. Yaşanmaz bir yer oldu. Neredeyse öfkesiz alan kalmadı.
Abarttığımı düşünmeyin, ama ortalık kan gölü.
Çok uzağa gitmeye gerek yok. Yaşadığımız ülkede bile bir anlık öfke patlamasının yol açtığı felaketler sorunun boyutunu yeterince anlatıyor.
Bir anlık öfke patlaması, cinayetlere, katliamlara, kavgalara, küslüklere neden oluyor.
Birkaç dakika hakim olunamayan sinir, insanlara büyük bedeller ödetiyor.
Yazımız genel bir tahlil olmadığı için biz iş dünyası ile ilgili boyuta odaklanalım.
Şimdi hayatınızda karşılaşmış olabileceğiniz öfke gösterilerini bir düşünün.
İnsanlar size, bir otoparkta, trafikte, bir sırada sözlü olarak saldırmış olabilirler. Siz de ya alttan aldınız, ya da karşılık verdiniz.
Ama her durumda bu saldırıyı kişisel olarak algıladınız.
Şunu bilmelisiniz..
İnsanlar öfkelenirken ve saldırırken, aslında size zarar vermek gibi bir kasıtları yoktur.
Hatta sizinle konuşurken bile aslında daha önceden öfkelenmiş oldukları birisine sesleniyorlar. Bundan emin olabilirsiniz.
Sizi tanımıyorlardır. Size değil, içlerinde yaşattıkları trajediye saldırmaktadırlar.
Şunu da dikkatle okuyalım.
Hepimiz kafamızda senaryolar oluştururuz.
Bu senaryolar, alışkanlıklarımızdan, içinde yetişmiş olduğumuz kültürden, kendimiz ile ilgili düşüncelerden, Dünya hakkındaki şartlanmalarımızdan etkilenir.
Bu senaryolarda çoğu zaman bir sabit fikir vardır. Bu fikre göre; Dışımızdaki Dünya bize dost değildir. Her saldırgan hareket veya öfkeli yaklaşım aynı şekilde karşılık görmelidir.
Bu tepkicilik bizim kafamızda oluşturmuş olduğumuz senaryolarda, kendimize biçtiğimiz rolün gereğidir. Öfkeye mutlaka öfke ile karşılık vermek isteriz.
Bu yazının başlangıç sayfasına dönelim.
O otoparkta sizin yerinizi kapan araç sürücüsünü hatırlayın.
Acaba biraz daha sakin bir kafa ile baktığımızda, o araç sürücüsünün o park yerine bizi görmeden girmiş olması mümkün müdür? Burada bir kasıt aramak bizim koşullanmalarımızın bir sonucu olabilir mi?
Yoksa biz uzaktan hem düşünce okuduk, hem de beden dilini – hiç de uzman olmadığımız halde- yorumladık ve adamın bize hakaret ettiği sonucunu mu çıkardık?
Gelin şu öfke kavramına basit bir tanım getirelim.
Öfke, dışarıdan bir saldırı, ya da aşağılanma karşısında olduğumuzu düşündüğümüz bir anda, kafamızda aniden oluşan mantık dışı bir tepkidir.
Otoparktaki yer kapma olayında, ilk işimiz, yerimizi kaptığına inandığımız araç sürücüsünün niyetinin bizi aşağılamak olduğuna inanmak oldu. Niyet okuduk.
Bu yer kapma hadisesinde, bir insan ile bir inek yer değiştirdiğinde ise, bakış açımız tamamen değişti. Verdiğimiz tepki daha yumuşak oldu. Park etmeye hazırlandığımız yere bir anda dalıp oturan ve geviş getirmeye başlayan ineğe bakıp güldük.
Neden?
Oysa her iki durumda da bizim aracımızı park etmeye hazırlandığımız yere bir başkası geldi.
Ama yerimizi kapan insanın hareketini bir saldırı olarak kabul ettik. İneğinkini ise gülünecek bir durum olarak yorumladık.
Düşüncelerimizin çoğu önceki koşullanmalarımızın sonuçlarıdır.
Mesela bazı şeylerin bizi mutlu ettiğine ve onları elde edemez isek sinirlenmeye koşullandırıldık. Birisi bize ‘hıyarlık’ ederse onurumuzun kırılacağına inandırıldık.
İçinde bulunduğumuz anı yaşamak ve tatmak yerine gelecekteki hedeflerimize ulaşmanın daha öncelikli olduğuna koşullandırıldık.
Öfkenin istediklerimizi elde edebilmemiz için çok etkili bir araç olduğunu kabul ettik.
Bu saptamalarımı basit görebilirsiniz. Bir bakıma basit… Ama aklımızda ve hayata bakış açımızda radikal bir değişim geçirmemizin gerekli olduğu çok açık.
Burada duralım ve size 5 basit öneri sunayım
Öfke varlığınız için yıkıcı bir tehdittir
Öfke önce sizi yaralar
Öfke dümene geçtiğinde, mantık firar eder
Öfkenize gem vurmak sizin iradenize bağlıdır
Daha az öfke daha fazla mutluluk ve başarı, demektir
Şuna içtenlikle inanıyorum.
Bir gün bir ülkede, bir kentte birileri bir anlık öfke ile intikam eylemine girişir.
Kan akar.
Sonuç olarak yüzlerce hatta binlerce yıl sürecek devasa kan davalarının fitili ateşlenmiş olur. Milletler arasında kolayca silinmeyecek bir güvensizlik başlar.
Örnek mi istiyorsunuz?
İrlanda’da yüzlerce yıldır barışmayan Katolikler ve Protestanlar
Ortadoğu’daki Şii-Sünni kavgaları
Filistinli Araplar ile Yahudiler arasındaki bitmeyen savaşlar
Hindular ile Müslümanlar arasındaki kavga
Değerli ilişkiler bir anda kopuyor.
Sevdiklerimizi yaralıyoruz. Bir daha asla düzeltemeyeceğimiz hasarlar veriyoruz.
Trafikte karşılıklı tahriklerden kaynaklanan yaralama ve öldürmelerden bahsetmiyorum bile. Birbirini hiç tanımayan insanlar boğazlaşıyor. Ölümlere varan atışmalar oluyor.
Bunlardan daha da önemlisi; öfke, bedenimiz ve aklımız için de zararlıdır.
Öfkeli nesillerden geleceği kuracak sağlıklı nesiller doğmaz.
Öfke baldan tatlı değildir.