Bilirsiniz, Askeri örgütlenme piramit tarzı bir yapılanmadır. İki temel emir vardır. Öl ve öldür. Zira askerlik genel anlamda bir saldırı ve savunma sanatıdır.
En altta temel savaş gücü olan erler bulunur. Hiyerarşik bir sıra ile erlerden en tepeye, Genel Kurmay Başkanlığına kadar dikine yükselen bir komutanlık dizisi vardır.
Askerliğin geleneğinde emir almak ve emre sorgusuz sualsiz itaat esastır.
Bundan ‘asırlar’ önce otellerde de buna benzer bir yapılanma vardı. Bu militer yapılanmanın en altında eratın karşılığı olan görevliler, en tepede de adeta bir Genel Kurmay Başkanı yetkisi ve havası ile Genel Müdürler bulunurdu.
Yeni nesil otelciler gülecek, biliyorum, ama bundan birkaç on yıl önce, otellerde Genel Müdürün bir görünmezlik zırhına bürünmesi esastı. Erat arasından Genel Müdürü görenler hacca gitmiş muamelesi görürdü.
Genel Müdür oteli ‘teftişe’ çıkacağı zaman her taraf bayram misali süslenir ve temizlenirdi.
Teftiş ise, bu günün gençlerinin görünce gülmekten yerlere kapanacakları bir tiyatro gibiydi. Önde Genel Müdür, arkada ‘ kurmay’ heyet, her taraf arşınlanırdı.
O yürüyüş esnasında mesaideki sıradan insanlar Genel Müdür ve ‘kurmay’ heyete uzaydan gelen yabancılar gibi bakarlardı.
Bu yürüyüş önemliydi.
Genel Müdür yürüyüşe çıkmadan önce ofisindeki aynada bakış, sertlik sosu eklenmiş kuru bir gülümseme, dik durma, sert adım gibi konularda antrenmanlar yapardı.
Benim hatırladığım en matrak ritüel ise Genel Müdürün genel alanları, odaları, tuvaletleri, salonları gezerken sağda solda toz kalıntısı aramasıydı.
Hiç beklenilmeyen bir anda pencere çerçevelerine, kapılara, banyo aynalarının tepesine sürtülen işaret parmağının ucunda toz olması felaketti.
Otel işletmeciliğinde temel başarı kriteri o parmakta toz olmamasıydı. Kapının çerçeve ile bitişen üst kenarında, pencerenin üst pervazında, masanın çekmecesinin iç yan kenarlarında, aynanın arkasında toz çıkmayan departman sınıfı geçerdi.
Departman Müdürlükleri birer dükalık gibiydi.
16 şeritli otoban misali geniş kariyer yoluna çıktıktan sonra, uzun, kavgalarla dolu, Bizans’a taş çıkartır entrikaların kol gezdiği süreci başarı ile tamamlayan bir otelci, sonunda departmanın başına geçerdi.
Zorlu kariyer kovalama yılları boyunca yenilen kazıkların, alınan darbelerin, boğaz boğaza kavgaların ardından müdür zırhını kuşanan otelci kolları sıvar ve bütün geçmişin hesabını görmek için bir ‘cihat’ başlatırdı. Alınan kelleler, kaydırılan ayaklar, atılan fırçalar sonrasında rahatlamış olarak işine odaklanırdı.
Departman Müdürü apoletini takan yönetici için çift hedefli bir mücadele süreci başlardı.
Bu kadar büyük bir kavganın sonunda gelinen bu makamda her astın gözü vardı. Dolayısı ile her ast potansiyel düşman sayılırdı.
Öncelikli amaç bu potansiyel düşmanlar arasında en güçlü ve en dikkat çekici olanı bertaraf etmekti. Bunun için de dost görünümlü mobbing testeresi ile bu potansiyel düşmanın sinir sistemi ve dayanma gücü hırpalanmalıydı.
İkinci hedef ise bir üst makam idi. Bunun için kulis hemen başlardı. ‘ Üst katta oturan’ komşunun altını oymak için her türlü alet kullanımı mübah idi.
Abartıyor muyum?
Hadi canım sizde. Siz, hayatı, size izletilen beyaz dizilerdeki tertemiz karakterlerden ibaret sanıyorsunuz galiba. Dünyanın her tarafında, militer yapı dahil kariyer savaşları böyledir.
Eğer bir yerde hayat hiyerarşik biçimde örgütlenmiş ise, altta kalanların piramidin tepesini hedeflemesinden daha doğal ne olabilir ki? Hele bu örgütlenme iş hayatında ise…
‘Milattan önceki zamanlara’ denk düşen bu devirlerde sosyal ve ekonomik hayat böyle örgütlenmişti. En tepede ‘ en akıllı, en çalışkan, en güçlü, en bilge, en yanılmaz, en sorgulanmaz’ bir lider olurdu. Ve dahi ‘ şeyh uçmaz mürit uçururdu’
Sosyal hayatın bir parçası olan otellerde de böyle bir örgütlenme olması kaçınılmaz idi.
Ve dahi doğal idi…
Böyle başa böyle traş idi…
Yönetilmeyi, yönlendirilmeyi, emir almayı, çift kol tek sıra hizaya gelmeyi yaşam tarzı olarak belleyerek büyütülen insanlarla dolu olan otellerde bir lider ve etrafında kurmay heyet olmadan işlerin yürümeyeceğine inanılırdı…
Toplumda pek muteber bir meslek olarak görülmeyen otelciliğe rağbet az idi.
Bu kadar yaygın ve başarılı turizm ve otelcilik eğitimi de yoktu.
Otellere başlayanlara ve dahi çalışanlara erat muamelesi çekilirdi. Sürekli bir eğitim ve yönlendirme gerektiği genel kabul gören bir prensip idi.
Bu devir bitti…
Y kuşağı diye bilinen bitirimler geldi…
Kimdi bunlar?
21. yüzyıl gençlerinden oluşan Y Kuşağı kendisini genel olarak akıllı, komik, eğlenceli, yaratıcı ve enerjik olarak tanımlıyor.*
Her konuyu sorgulayan bu kuşağın ismi İngilizce “Why” sözcüğünden geliyor. Bir şeyin gerekçe gösterilmeden yap denilmesine alerjisi olan Y Kuşağı, kolay inanmıyor, mantık arıyor ve neden sorguluyor. Apolitik olarak değerlendirilen bu nesil, aslında okuyan, araştıran, yenilikçi ve haklıya hakkını veren bireylerden oluşuyor.*
Y Kuşağı özelliklerinin en önemlisi, özgürlüğe oldukça düşkün olmaları. Y Kuşağı, bağımlı değil özgüvenli olmasından dolayı bireyci görünse de aslında bağlılık ile bağımlılık arasındaki farkı çok iyi biliyor ve birlikteliğe, sosyalliğe önem veriyor.*
Çanak çömlek patladı.
Bayanlar ve baylar,
Artık işletmelerinizi ‘ yat, kalk, çök, sürün’ ile yönetmeniz mümkün değil.
Eğer işe uyanmaz iseniz, işletmenizdeki yüksek turnover’a asla doğru açıklamayı yapamayacaksınız. Sorulduğunda kısaca “ Yahu yan taraftaki otel 100 TL.- fazla verdi, gitti…” diyerek geçiştireceksiniz.
Ne yapmalı?
Az sonra…