DÜŞ-ünü-YORUM

Yumruk kadar yürekte dağ gibi nefret

Bir insan hiç tanımadığı bir insana nasıl böyle bir nefret besler?


Bir insan hiçbir araştırma yapmadan, bir kez bile konuşmadan, hiçbir ortak paydası olmadan, sadece beynine akıtılan palavralara kanarak bir başka insana nasıl düşman olur?


Bir insan birkaç boylam ötede yaşamakta olan başka insanlara, kadın, çocuk, yaşlı demeden öldüresiye kini neresinde biriktirir?


Ya da soruyu farklı açıdan soralım?


Bu toprakların insanlarını hangi güç nefret, düşmanlık, öfkeden karılmış bir çimento ile birbirine yapıştırmak ister?


Hadi sürecin adını koyalım…


Ey toplum mühendisleri eserinizle övünüyor musunuz?


Ey kendilerini bu topraklarda yaşayan insanların nasıl yaşayacağını belirlemeye muktedir sanan sosyal genetikçiler, ulus yaratmak adına yaptığınız bu iğrençlik benim midemi bulandırıyor.


Siz ve sizin bu ırkçı faşist eserinizi her gördüğümde suratınıza tükürmek ve hatta daha da ötesini yapmak geliyor.


Gelelim şu işin arka planına…


Neden içimizde hep canlı kalacak bir nefret duygusuyla yaşamamızı istiyorlar? Neden nefreti bizim doğamızın bir parçası yapıyorlar?

Bu
neden böyle?


Milyonlarca insanı barış, bireysel yetkinlik, adalet, hakkaniyet, insancıllık gibizoridealler etrafında bir araya getirecek yüreğiniz ve donanımınız yoksa, işin kolayına kaçar, lümpenleri, cahilleri, mesleksizleri, alçakları en kolayca bir orduya dönüştürecek olana sığınırsınız; ırkçılık.


En kolay üretilebilen ve en uzun süre dayanan birlik çimentosu da ortak düşman üzerinden üretilen yaygın nefret duygusudur. Bunun sonucunda ortak öfke oluşur ve bu da bir arada yaşamanın en baskın gerekçesi olur.


Bu nefret çimentosunun hammaddesi bir zaman komünistlerdi…


Çok uzun bir zaman Yunan ‘gavuru’ oldu…


Rumluk bu iğrençliği tamamladı.


Sakın ‘madem ki Rumsun’ diye başlayan o kepazelikten habersizmiş gibi davranmayın, kızarım.


Bu nefret çimentosunun bitmez tükenmez bir malzemesi de Ermeniler oldu hep.


Aleviler…


Kürtler…


Dindarlar…


Bir fırsat olsa…


70 milyonun dnası incelense kimbilir kimler Ermeniler ile genetik olarak çok ama çok yakın çıkacak? Kimler utanacak, ayrı bir yazı mevzusudur.


Bu geleneğin, esaslı bir hastalığın dışa vurumu olduğu açık ve seçik ortada…


Öyle bir hastalık ki…


Olur olmaz yerlerde kalkıp ‘Biliyor musunuz, Kızılderililer Türktür…’ diyor mesela..


Finliler de Türk…’


Macarlar da…’


İyi de, bunun kime ne faydası var, diye sorar sormaz ‘sen vatan hainisin’ bakışları gelip yerleşiveriyor gözlere…


Bunun adı hastalık.


Bu hastalığı nasıl tedavi edeceğiz?


Bu iğrenç hastalığı alışılmış yöntemler ile tedavi edemezsiniz. Aslında mesele Ermeni, Yunan, Yahudi, Alevi, Kürt, Komünist meselesi değil çünkü.


Mesele bu ülkedeki ‘muktedirlerin’ milleti sadece korku ve nefret ile bir arada tutmaya koşullanmış olması. İnsanları birleştirecek başka enstrümanların geliştiğinden haberleri olmaması.


Yarından tezi yok bu bir aradalık için daha çağdaş, daha insancıl, daha uygar çimentolar karmak gerekiyor. Ona, buna, şuna dişimizi sıkmaktan toplumsal travmalara mahkum olduk.


İş canavarlaşmaya, katilleri kutsamaya kadar geldi yahu!

Yayın Tarihi
02.03.2012
Bu makale 12328 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Adil Hocam yazınızı soluksuz okudum,kanayan yaramıza neşter vurmuşsunuz,kaleminize kuvvet.Bizim orada Bir ihtiyarın torunlarına verdiği öğüt aklıma geldi.Bu şeytan zekalı dede, düşürmediğiniz kişilerin çocuklarına,yediriniz içiriniz,silah talimi yaptırınız, hayvanlara,börtü böceğe eziyet etmesini telkin ediniz,gerisini o getirir derdi.Şimdi ise bunu başta kalabilmek adına mutlu azınlık yapmakta.Hürmetlerimle

Yusuf Özcan 11.03.2012

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!