DÜŞ-ünü-YORUM

Vatanseverlik kimsenin tekelinde değildir

“30 Ocak 1996'da saat 21.33'te biz cebimizden verdik o botun benzin parasını. Şu an burada bulunan Ercan Kireçtepe'nin kredi kartıyla o gece benzin aldık. Kredi kartının slipi de burada.”

 

Ne demek şimdi bu? Kimi ve hangi kurumu suçluyorsun bu açıklama ile? O gün, o botta benzin olmamasının sorumlusu kimdir? Siviller mi benzinsiz bıraktı botu?

 

3-5 TL ile hepimizden fazla vatansever olduğunu iddia ediyorsun. Sen önce canımızı, toprağımızı, namusumuzu emanet ettiğimiz bir kurumda, o gün, o bot nasıl benzinsiz, kamyon şamriyeli misali kalır, bunu anlat bize.

 

Bu millet neyinizi eksik bıraktı da, bir botun benzinini alamasın? Daha sonra almadın mı o parayı kurumundan? O gün, o bölgede hangi benzinciye gitseniz, değil bir bidon, size bir kamyon benzini hibe ederdi.

 

O gün, o saatte Kardak’tan daha vahim bir durum ile karşı karşıya kalsa bu Ülke, benzini olmayan botlara bel bağlayacağız, öyle mi?

 

“Biz evimizde otururken arayıp ‘bütün malzemelerinizi alın, sizi uçak bekliyor, onunla Bodrum’a ineceksiniz’ dendi. Ada’ya giderken bir küçük kağıt verdiler. Ada’nın yerini bilen yoktu. Benzinler uçak pilotu tarafından uçağa alınmadı. Hatta dalış tüplerimiz de uçağa alınmadı. Gittiğimiz yere en yakın askeri birlik Aksaz’daydı. Sürekli ’Hala adaya çıkmadınız mı?’ diye soruldu. Tansu Çiller ’hadi’ diyor. Biz bu kadar zamanla yarışırken, Aksaz’dan benzin bekleyemezdik. Onun için de böyle bir çözüm bulduk.”

 

Savunma yapayım derken neleri itiraf ediyor?

 

Bu ülkenin gelirinin neredeyse üçte birini feda ettiğimiz, bizi koruması için görev verdiğimiz bir kurumda işler böyle mi yürüyor?

 

İki Ülkeyi savaşa sürükleyecek gelişmeler var. Sistemin, kurmay aklın, milimetrik işleyişin devrede olması gereken kritik bir zamanda olanlara bakın.

 

Evde otururken bir anda emir geliyor, sivil uçak pilotu benzini, dalış tüplerini uçağa almıyor. Görev verilen subaylar gidecekleri adanın yerini bilmiyor.

 

O gün o benzini bulamasanız ve botlar çalışmasa demek ki Yunanistan defacto durumu sürdürecek ve Türkiye de mecburen savaşmak zorunda kalacak.

 

Bunları sormaya sormaya bugünlere gelindi. Ne zaman bu soruları sormaya kalksak bizim vergilerimizle aldığınız silahlar alnımıza dayandı.

 

Sizin gücünüz, darbeler sonrasında üniversitelerden topladığınız uysal Anadolu gençlerini zindanlara tıkmaya, kafeslerde günlerce ezmeye, onların bedenini ve ruhunu örselemeye mi yetiyormuş demek ki.

 

Sivil yönetimlere posta koymaya, seçimle gelmiş bir kadın bakana “ gelirsem onu yağlı kazığa oturturum” demeye, asarım, keserim tehditlerine.

 

Sormadan, sorgulamadan geçen yıllardan sonra gelinen nokta budur!

 

Ülkenin karakolu basılır, erler esir alınır, komutan golf sahasında.

 

Eşkıya sınırı elini kolunu sallayarak geçer, termal kameraların saptadığı teröristler çoban sanılır.

 

Üsteğmen zorla mayın imha etmeye yollanır, şehit olur, kamuoyuna yalan söylenir.

 

4 yıllık Harbiye eğitimi ve üzerindeki haki üniforma sana ömür boyu dokunulmazlık sağlasın diye mi veriliyor?

 

Komutan, mesleğini ön plana çıkararak konuyu saptırma. Sen TSK’nın bütünü değilsin.

 

Sen ve senin gibi binlercesi gelir, geçer bu kurumdan. Aslolan o kurumdur ve o kurum bizim gözbebeğimizdir, hepsi bu.

 

Sen de herkes gibi gençlik yıllarında “ ben meslek olarak askerliği seçiyorum” dedin. Tıpkı bazı arkadaşlarının doktorluğu, bazılarının mühendisliği, seçmesi gibi…

 

Bu işin risklerini ve görev tanımını bilerek yaptın tercihini.

 

Gençlik yıllarında yapmış olduğun meslek tercihini ve yaptığın görevi bu millete bir lütufmuş gibi anlatma, başımıza kakma. Zorla mı soktular seni o mesleğe?

 

Ölüm riski mi?

 

Yangınlardan can kurtarmaya koşan itfaiye erinin ölüm riski yok mu? Onunki patlıcan mı?

 

Bir doktorun, bir mühendisin, bir bankacının millete hizmet etmekle övünmeye ne kadar hakkı var ise, senin de o kadar.

 

Bu ülke sadece birliklerden, garnizonlardan, tanklardan, f16’lardan, apoletlerden, haki renkten, orduevlerinden ibaret değil.

 

Elinde çanta, Dünyanın öteki ucundan Ülkeye turist getirmek için karda, kıyamette kent kent gezen acentacının, üreten sanayicinin, Afrika çöllerinde koşturan ihracatçının varlığı ne ifade ediyor ise, senin varlığın da onu ifade ediyor.

 

Biz, temizlik işçileri, fırıncılar, bakkallar, mühendisler, inşaat ustaları, ev kadınları, öğretmenler, otel çalışanları, tur operatörleri var isek, siz de varsınız.

 

Bizler, biz sivil, silahsız, doktrinsiz, tehdit algısızlar, sıradan insanlar yok isek, siz de yoksunuz. Bizler yok isek, ne silahlarınıza mermi alabilirsiniz, ne maaş.

 

Bir doktorun, bir otel görevlisinin, bir itfaiye erinin, havaalanlarından turistleri otellerine götüren bir rehberin üzerindeki üniforma ona ne haklar sağlıyor ise, senin haki üniforman da sana aynı hakları sağlıyor.

 

Geçti o andıç medyasının ‘ Paşa gürledi ’ manşetlerinin zamanı.

 

 

 

Yayın Tarihi
19.07.2010
Bu makale 4367 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!