Gözlerinden süzülenler yüreğimi dağlıyor. Sağanağı dinginleşince başını kaldırıyor, bakışlarındaki hasret hüzünlü bir sevince bırakıyor yerini. Duyguların med cezrindeyken, sıkıca tuttuğu ellerimden, anlatılarının koru yüreğime akıyor adeta.
Hislerin çalkantısıyla (isteseniz de) damla düşmeyen gözlerinizden. Sevdiğiniz birini görünce, zaptı mümkün değildir gönül barajınızın ani taşkınlığını. Bahaneniz hazır ya bırak özgürleşsin incileriniz. Gözpınarlarınızın coşkunluğunda;“sana çok ihtiyacım vardı aslında, bana yardım et, yanımda kal, yalnızım çaresizim “ tümceleri kürek çeksin. Bunu ,”annemi “görünce yapardım. O güzel arkadaşım da aynısını yaşattı bugün. Kirpiklerinden dökülenler prangasından halkalar koparıyor, suskunluğa, kabullenişe, bastırılışa, tehdide ve özellikle kalleşliğe isyan ediyordu dalga dalga.
Sevgilisi, artık düşmanı olmuştu.
Bir zamanlar okşayan eller, nasıl kalkardı hışımla?
Sarıp sarmalayan kolların mengeneye dönüşmesinin, düşüncesi bile ürpertili.
Ve en önemlisi de, siz nasıl fark etmezsiniz bu tehlikeyi? Mümtaz Sevinç ‘ in sevgilisi tarafından öldürüldüğünü duyunca şok olmuştum. Hem de sırtından bıçaklanarak. O, daima gizemli bir oyuncuydu benim için. Bu yüzden dikkatimi çekmişti. Bir gece sevgilisinin bıçak darbeleriyle hayata veda ettiğini öğrendim, ne yazık. Etten kemikten bizim gibi, aynısının başımıza gelmemesi gibi garantimiz yok elbette.
Ağlıyordu aziz dostum,“ya benimsin, veya kara toprağınsın !..”senedi imzalanmıştı kendisine.Kalbinin en gizemli köşesinde sakladığı bu bono, pulsuz,tarihsiz özellikle tarifsizdi.
Şimdi, “bu ne ?”
Merak ediyorum.
Aşk mı? Nefret mi? Tehdit mi?
Bence zorla alıkoyma, açıkça tehdit, özellikle egolu bir kasıt söz konusu.
Var mı bunun cezası?
Hani nerde yaptırı mı?
Yok…
Sadece ölüp, öldürülünce mi çözüm arayışlar?
“Burası Türkiye “mi demeliyiz yahu!.
Önce olay, sonrası kolay, gerekenlerin acelesi yok efendiler değil mi?
Nasrettin Hocam yüzyıllar önce ;“testi hikâyesini” hatırlatmış ama biz önce kırılmasını bekleriz, ne hikmetse.
İlkin cürm olmalı, Mümtaz Sevinç’in olayı gibi.
Sonra başlarız araştırmaya, nedenleri, niçinleri Allah’ın izniyle.
Gerçi, emniyet ne yapsın?
Önce şikâyet olmalı ki; müdahale etsinler.
Ama kaç kişide var ki; “bana yardım edin.” cesareti
“Bu gün, yarın, hallederimle” bekliyor, zayıf olanlarımız.
Bıçak sırtı rötar, psikopat bir sevgilinin ellerinde nihayetleniyor. Ya da çarnaçar “korku filmindeki“ rolüne devam ediyor. Mümtaz Sevinç ünlü olamasaydı, haberi o kadar dikkat çekmeyecekti. Ama aslında hikâyesinin sayısız ikizi var.
”Ya benimsin,ya da kara toprağın..”,
Sahiplenmenin dozunu nasıl kaçırdığımızı fark edemiyoruz, sanırım.
Kendimizi bu kadar kaybetmek, hangi “sevgi” türüne ait çözemiyorum.
Hangi sevgide final mezardır?
Anlatması bir yana anlaması bile akıllara durgunluktur.
Ruh iklimim tedirginleşti vallahi. Sanırım hesabımın denklemleri dolaştı görüp dinlediklerimden. Hangi aşk, bir cinayetin sahnesi, ya da hangi acıları, sevgiliye yaşatmanın sebebi ve gerekçesi olabilir? Alenen tedavi gerektirecek psikolojik vaka.
Anlayan var mı, bilmiyorum.
Var sa, bana da anlatsın, lütfen.
Şaşkınım, ikilemdeyim.
Perdeleri yırtıp, sessizliğin çığlığı olun.
Unutmayın;”Sahipsizlerin sahibini”
Sevgiyle;ama gerçek sevgiyle kalın…