Hemen her yazımda, şundan veya bundan bahisle, birilerinin yarasını kaşımadan edemiyorum, kimseye garezim yok ya, ne yapayım huyum batsın, yüreğimdeki ses halime koymuyor. Doğru olan da budur kanaatimce. Bu gün işaretleyeceğim adrestekiler, yaftalarıyla, paftalarıyla alenen tezahürdeler zaten. Postacıların, taksicilerin, kısacası rehberlerin ikamet belirlemesi güç olmayacak bence.
Toplum içindeki bu zümre, insanlığın yaratılışından bu güne varlığını sürdürmektedir. Hem de bir eli yağda, diğeri balda olmak kaydıyla. Şayet kim bunlar diye merak eden olursa, isimlerini sıralamam zor be dostlar. Zira ne mürekkep ne kâğıt dayanır buna, bir de benim vaktim nakdimdir, kıyamam onlara.
Bari şöyle olsun, ustaların kalemlerinden döküldüğünce izah edeyim.
Neyzen Tevfik şöyle anlatıyor birilerini.
“Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler,
Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus dediler.
Künyeni almak için partiye ettim telefon,
Bizdeki kayda göre, o şimdi mebus dediler”
Dr. Cihat Akkan’dan
“Çalışsa ceza vermeli, hapsetmeli derhal,
Diyecektim ki, o çoktan beri mahpus dediler.
Bakacak hiç kimsesi, yardımcısı yok mu dedim,
Kızı kerhaneci, damadı casus, dediler.
Hani, namusu mücessemdi ve doğruydu, dedim,
İyi ama paradır ondaki namus dediler”
Celal Vardar,
Suya dokunmazmış,
Sabuna dokunmazmış.
Pise bak!
Kime uyuyorsa ona, onlara gönderin.
Müthiş serveti olan, hani bilirsiniz belki; söz etmeden geçemeyeceğim.
Talleyrand ‘dan Fransız İhtilali döneminin en zengin siması .
Bu serveti nasıl yaptı, diye merak etmişler.
“Kendisini satın alanları, satarak… “
Her halde “bu da kim” demezsiniz artık. Bir bakın etrafınıza, O kadar çok satılan, satın alınan ve satın alanları satan var ki!
Bir baktım da,
Şaşırdım kaldım, Ne diyeyim…
Satanlar ve satılanlar…
Herkes her an, her iki gruba da dâhil olabilir…
Satılmak mı olsun, satmak mı?