Helal Olsun!

Dün aykırılıklara takıldım kaldım. Hani bazen güzellikler yokmuşçasına her şeye bozulursunuz, işte öyle! Aslında birazda alışverişten sonra gelişti bu duygu.

Bir fırındayım, Kocaman bir fare Sinop voltasında sanki. Acaba yanlış mı gördüm demek istiyorum; ama satıcı gayet pişkin.”olurmuş bu takım şeyler, böyle yerlerde.”

Ekmekçide sıçanlar vals ediyor, pastanelerde hamamböcekleri zamparalık gayretindeler. Halimi keyfimi tahmin edin artık…

Tuvalet girişleri dondurma ya da şeker imalathaneleri işlevindeler. Rahmetli Hoca Nasrettin; helâda sakız çiğneyenlere “ne mubahtır ne de günah, lakin görenin aklına ne gelir bilemem” demişti ya.

Baklavaya fıstık diye ezilmiş bezelye koyuyor adam…

Kırmızıbiberde kiremit tozu, zeytinde ayakkabı boyası.

Bayat tavuğun makyajı klorla.

Cevizin akçalığı çamaşır suyundan.

Küflenmiş peynir jel ile ellendikçe kaşarlaşıyor.

Lahmacun yağ külünden.

Sucuk desen, kıyılmış tavukayağından.

Kemik öğütülüp salama ilik nakli çabasında.

Sosis horozibiği ile halvet olalı, karınlarda kuşluk ötüşü başladı.

Sütü bozukların, mayasızların yoğurtları kıvamlaştıkça kıvırtıyor vallahi.

Deri suyu çorbasını sunan garsona,”ardından döner verirsiniz” diyen müşteriye bağırsakla, billur mamulü kakalaması keyifli olsa gerek.

Baharatta, ot-çöp.