“Yağcı” denilen kesimin farkındasınız sanırım. Hem ürkütür biraz da güldürüler beni. Aslında bu şaklabanlara komik desek yeridir galiba. Varlıkları insanoğlunun yaratılışıyla birlikte tezahür etmiştir. Berbat fiillerini destekleyen düşüncelerle donatılı ”sırıtkanzadeler” ,yalvarmalarıyla hâşâ Yaratana bile yağcılıkta yarışırlar adeta.
Her ne kadar cinsiyet ayırımı yapmak istemesem de, bunlar daha çok erkek takımından oluşuyor. Elbette ki genellememin dışında kalan kişiler yok değil.
Yo… Öyle darılma falan istemem. Gerçek bu. Süleyman Demirel’e “Beyefendi saçlarınız ne kadar da lüle lüle “diyen grup erkekti, onlar bunu söylediğinde beyefendi, çoktan keldi.
Turgut Özal’a ne kadar “İnce ve atletik” olduğunu söylerken, o yürüme bandında yaşamını yitirdi.
Tansu Çiller’e “Çelik Topuklu Leydi” diyenler de erkeklerdi.
Ya kadınlar. Bakın basılı yayında;”En dobra dobra yazarlar,
“Kadınlar merttir, eğer bir kadın size “dostum” demişse rahat bir şekilde dayayabilirsiniz ona sırtınızı.
Atatürk gibi bir dehanın bile yanında hep kadınlar olmuştur.
Ve milyonlarca erkek Atatürk için ölebileceğini söylerken, tabancasını başına dayayıp ölen bir kişi vardı; O da Fikriye…
Korkusuz, mertçe “öyle değil, bu şöyle “diyen ne Ayşeler, Emineler var. Cinsiyet ayırımı yapmak istemiyorum.
Fakat ”Her başarılı erkeğin arkasında bir kadının olduğu” gerçeğine de, değinmeden geçemem.
Kadınlarımız bir başka mert, bir başka cesur.
Bir başka yürekli…
Hem de “Cennet ayaklarının altında”…