Sebepli, sebepsiz çoğumuz ertelemeye bayılırız.
Bazen çok önemli dediklerimizi bile…
Nedendir bilmem, son zamanlarda özellikle, çokça yapıyorum. Ardından sorguluyorum kendimi;”Niye”?
Bence, savsaklamamızın ilk sebebi, o işin zevksiz olması. Öyle ya; hoşlanmayacaksam, ne yapabilirim? Nahoş uğraşı daha zor geliyor bana. İstenmeden yapılanın sıkıntısını “yarın hallederimle” tehirliyorum bir şekilde.
İkincisi; zorluk. Güçlükleri görünce, erteleyip, yarına atmak, o an için kurtarıyor beni.
Yarın olunca da, bir başkaya iteliyorum çaktırmadan. Gözüm kesmeyince, bahanem hazır,”saatlere kıran mı girdisinden”.
Üçüncüsü ve en çok kullandığım gerekçem; “vakitsizliğim, canı gönülden arzuluyorum lakin aman sendelerimin gözü kör olsun”. İsteksizlik yelkenlime sığınacak liman mı yok? Eee yalan da değil. Gerçekten bu gün dakikalarım sessizce sıvıştılar yanımdan.
Ama sevdiğim birinin yardıma ihtiyacı varsa, hemen vakit yaratıp, işlerimi erteleme de hiçbir beis görmem Bu benim için hep böyle oldu. Birileri için, “ yoku” pek kullanamıyorum, ne yapayım yaratılışım bu, kabahatimse kabulleniniz bi zahmet. Birisi, ya da bir şey benim için çok önemliyse, engelsizliğin krosunda tek sportmenim işte.
“Demek ki ertelemede en kötü uydurukçuluk zamansızlık”İsteyince, nasıl da buluyorum saliseyi dahi.
Aslında sanırım, kendimi erteliyorum. Hayatımı, hayallerimi, amaçlarımı erteliyorum.
Ertelediğim onlarca iş var ki; ertelemelerle geçti sanırım ömrüm, sonra da, pişmanlıklar.
Nedenler… İstedim de olmadılar.
Çünkü erteledim.
Dil öğrenmek ister çoğumuz.
Bu gün, yarın… Şu ya da bu bahaneler.
Arzusuzluk mu yok, benimkiler gibi.
Zayıflamak ister, “ yarın başlarım rejime, dur bir hele; bu gün de bitsin.
Bahaneler, ertelemeler.
Spor yapmak istiyorum, uzun zamandır.
Her gün, “yarın başlayacağım” diyerek uyurum.
Ve her uyanışımda, “yarın.” diyerek doğrulurum.
Ertelemediğim şeyler, benim şu anda sahip olduğum her şey. Bir başarabilseydim, ertelememeyi. Ve günü gününe planlarımı başarabilmeyi. Randevularımı bile, 15 dakika kaydırmakla, birkaç işimi ertelemek zorunda kalıyorum.
15 dakika geç başladığın her iş, birkaç işin yapılmasını olanaksız hale getiriyor. Çünkü bir gün 24 saat. Bitiveriyor öyle çabucak.
Neyse; ben böyleyim…
Ertelenmiş hayatlarda, ertelenmiş günlerde yaşamak çoğumuzun yaptığı şey değil mi?
Değişmek, güzel de çetin
Boş verin şimdi, bunu da “yarın düşünürüm!”