Adı Tayfun. Yakışıklı 31 yaşında bir Türk erkeği. İstanbul’da uzun yıllar birçok alanda değişik işlerde, tam anlamıyla bir hayat mücadelesi vermiş.Arkadaşı ona Antalya’da bir otel açma fikri olduğunu söyleyince, hiç düşünmeden takılmış onun peşinden; başlamış yeni hayata…Belvista Otel; yeni, ama sıcacık, rahat, güzel bir ortam... Evinizdesiniz sanki.
Tayfun için zor, ama o, çok mutlu. Patronu, onun tam anlamıyla yanında. Adeta, ağabey kardeş ilişkisi içindeler...Sevgi ve saygı da var, elbette.
Tayfun, bu yaşına kadar hiç evlenmemiş.
“Neden?” diye soruyorum.
“Çok arkadaşım oldu, ama nedense evliliği hiç düşünemedim” diyor.
Belli ki, hiç gerçekten sevmemiş.
Çalıştığı otelin lobisinde otururken dikkatimi çekti. Barda güzelce; yabancı olduğu belli bir kız, hep onun çalıştığı yerdeydi. Ne bir şey yiyor, ne de içiyor. Ama hep orada.
Dayanamayıp, sordum.
Güzel İngilizce konuşuyordu.
Tayfun’u göstererek , “O, çalışıyor, ben de onu seyrediyorum” dedi.
Çok ilgilendim; hiç mi sıkılmadan tüm gün orada öylece oturup Tayfun’u seyrediyor.
“Bu ne sevgi “ diye düşünmemek mümkün değil. Kaldığım üç, dört gün boyunca durum hep aynıydı. İşin gerçeği Tayfun işini yapıyor çok nadir onunla konuşma fırsatı bulabiliyordu.
Ama her iki gözde de tam manasıyla inanılmaz bir sevgi görülebiliyordu.
Üstelik Tayfun, çok da iyi İngilizce bilmiyordu.
O an, sevgi için, dilin önemli olmadığını bile düşündüm.
Artık bu hikâyeyi öğrenmek, benim için çok önemli bir hale geldi. Soruyorum. Sanırım İsmi Mary; tam anlayamadığım için bu ismi ben koydum ona ve Tayfun da bana güvendiler ki; sordum, cevap verdiler.
Hatta hikâyelerini Göynük’ün her yeri harabe halindeki şehir merkezindeki küçücük pazarını dolaşırken öğrendim.
Birlikte çıktık yola. Ara sıra, Maryle konuşuyorum.
Yürüyüş için çıktığımız yolda sevgili patronu bizi görünce arabasına alıyor. Birkaç yüz metre yürümemize ve yorulmamıza engel olmak istiyor belli ki.
Bu hareketi, Tayfun’un hiç düşünmeden arkasından geldiği insana, değdiğini düşündürüyor bana. Hatta biraz da kıskanıyorum.
Ne güzel bir dostluk. Artık bulabilmenin imkânsız olduğu bir dünyada üstelik.
Mary, Aralık ayında Avusturya’ dan dan gelmiş ailesiyle birlikte. O zaman tanışmışlar Tayfun’la ve âşık olmuşlar kısacık tatilde.
Aslında olur böyle şeyler tatillerde. Ancak, Mary gidince de ülkesine, unutamamış Tayfun’u.
Ailesinin korkunç baskılarına rağmen 18 yaşındaki bu cesur kızcağız, aşkı uğruna her şeyi terk edip kaçmış, yine gelmiş Göynük’e.
Tayfun şaşkın, ama mutu. Bu sevgiye, kim karşı koyabilir ki!
Ailesi kızı arıyor; telefonlarda kızcağız gözyaşlarına boğuluyor. Ama yine de “Gitmem” diyor. “O nerede, ben orada”
Sevginin kalmadığını düşündüğüm bir dünyada, böyle güzel bir sevgi görebilmek, beni inanılmaz mutlu etti.
Bir taraftan; en basit sebeplerle yıkılan yuvaları bakıyorum. Kimse fedakârlık yapmak istemiyor, sevgisi adına; güya sevgisi adına!
Diğer taraftan; bir Avusturyalı gencecik bir kız, her şeyi terk edip, tek başına düşüyor yollara.
“Leyla ile Mecnun gibi. “
Şimdi evlenecekler. Ama önce, kızımızın işlemleri var. Patron ağabeyde destek onlara.
Hadi hayırlısı.
Umarım bu sevgi hep böyle sürer, gider ve böyle bir aşk, birçok aşkın tersine mutlu sonla biter.