Sabah gazetesinde bir manşet; ‘ Türkiye’nin altın çocuğu ‘ .
Hemen altında da bir alt manşet; ‘ Arda Turan attığı golle Milli Takımın en büyük kozu olduğunu kanıtladı ‘.
Haberi bu başlıklarda duyuran/lar fanatik birer Galatasaray’lı değillerse, en azından kadir kıymet bilmezler olarak damgalanmayı hak ediyorlar. Biz İsviçre – Türkiye yerine başka bir maçı izlemiş olmalıyız. Bizim izlediğimiz ve 59.dakikasında haksız bir idam kararının iptal haberini almış gibi sevindiğimiz maçta Semih Şentürk, kendisine yıllardır yapılan ‘ santrafor değil’ eleştirilerini sahiplerinin ağzına topaç gibi tıkamış, galibiyetin kapısını açmıştı.
Ayıptır.
Vefasızlıktır.
Tarafgirliktir.
Atgözlülüktür.
Geri kalan on oyuncunun emeğine saygısızlıktır.
Semih Şentürk’ün artık sıtkının sıyrıldığı, görmezden gelme tavrının devamıdır.
Maçı seyretmemiş ve sonuçtan haberi olmayan birisi bu başlığı okuduğunda Türkiye’nin İsviçre’yi tek golle mağlup ettiğini düşünür.
Sanırsınız ki Arda Turan golü atmadan önce her şey güllük gülistanlıktı. Maç golsüz berabere seyrediyordu. Arda Turan baştan sona kişisel becerilerini kullanarak gol pozisyonunu hazırladı ve yazdı.
Bu mudur?
İsviçre maçında ayakta alkışlanmayı hak eden ilk isim Semih Şentürk’tür. Hem girer girmez attığı gol hem de yıllardır ağızlara sakız olmuş nöbetçi golcü teranesini yerle bir ettiği için.
Daha birkaç gün önce Milli Takımda oynayan yabancı asıllı Türk futbolcularına karşı ırkçılık kokan görüşlere sahip bir yazar,’ Semih Şentürk Türkiye’de gol kralı oldu. Ama CL’de ne yaptı ki? ‘ demişti.
Acaba maçı çeviren golü attığında yüzü biraz kızarmış mıdır? Sanmam. Herr Daum zamanında ‘ Quality Turkish Media ‘ diyerek son derece isabetli bir teşhis yapmıştı. Kaliteli Türk Medyası diye tercüme edeyim, siz içini doldurun.
Sayın Yazarın, Semih Şentürk golü attığı andaki duygu ve düşüncelerini çok da merak etmiyorum. Az çok tahmin ediyorum zira. Batı’daki spor yazarları böyle bir kontrpiyede elini vicdanına koyar, başını eğer ve özür dileyerek Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim ederdi. Hazretlerin printer’ında mürekkep yerine rakı olduğundan ne yazdıklarını unutmuş olabileceklerinden şüpheliyim.
Bu aslan gibi Anadolu delikanlısının gerek kendi kulübündeki teknik direktörü ve gerekse Quality Turkish Media tarafından,neden filmin baş aktörü gibi değil de, sonlara doğru beyaz perdede görülen yardımcı roldeki iyi adam şeklinde algılandığını anlamakta zorlanıyorum. Parsanın toplanması zamanı geldiğinde Semih Şentürk’ün, ganimetin etrafını saran ilk halkanın dışında bırakılmasını hazmetmekte zorlanıyorum.
O tertemiz yüzü, aile kavramına olan tutkusu, çapaçulluğun prim yaptığı bir ortamda temiz delikanlılığa olan sadakati midir dezavantajı? Banalliğin zirvesi Quality Turkish Medya’ya yalakalık yapmaması, onlara abuk sabuk manşetler için malzeme vermeyen dik duruşu mudur yoksa?
Anlayana ve anlamayana biz Türk futbolseverlerin son sözü;
Semih Şentürk, sahanın göle döndüğü İsviçre maçında alabora olmasına ramak kalan gemiyi batmaktan kurtaran usta bir denizcidir. O, artık un ufak olmuş bazı değerlerimizi ısrarla koruyan namus abidemizdir. Yozluğun eski eserler müzesine kaldırdığı dürüstlük, delikanlılık, saygı,sabır gibi kavramları yaşatan çocuklarımızdan birisidir. Başta gelenidir.
Semih Şentürk’ü, O yumuşacık gülümsemesi ile ensesine vurulup ağzından lokması alınabilecek acemi sanmaktan vazgeçin artık. Yemiyoruz. Tam tersine sizin Semih Şentürk karşısında timsah gülüşünüz sırıtıyor.
Sağol Semih Şentürk. Altın çocuk değil, altın kalpli kaldığın için.