Ve, cin şişeden çıktı, doğru.
Çıktı çıkmasına bir kere de; şöyle bir kollayınca etrafını saranları, etraftan duyduğu uğultuları, nasıl bir yere düştüğünü anında anladı ve bizim zaman algılamamızla, neredeyse o dakka geri kaçıp tekrar şişesine saklandı.
“Oy”
“Oy, oy anam;
Sen, şişeden ilk çıkacağım güne dair ne masallar anlatmış,
Cennet bahçesi çocuklarını nasıl da mutlu edeceğimi düşletmiştin bana” dedi
“Yanlış bir yere mi fırlatıldım ki acaba?!”
“Yok mu, bir vicdan sahibi? Şişemi tıpalayıp beni tekrar uzay boşluğuna fırlatın yalvarırım”
derken;
Sayın Başbakanımız yüzü daha da sararmış ve dudakları titrek; postunun önünde diz kırarken, Fethullah efendisinden bin bir özürler diliyordu “Vallahi de Billahi de cini ürküten biz değiliz efendim. Buyurduğunuz gibi, tam yeni bir Ergenekon dalgası ardından, CHP nin yıllardır demokrasi gereği ele aldığı konuları yeni bir paket gibi yutturuverecektik Kürt vatandaşlarımıza ki; DTPliler meclisin arka bahçesinde zamansız bir sevinç zılgıtına başlayınca, ürküp kayboldu birden bire nedense”
“Tamam, tamam” dedi derinden ve sakin olmaya çalışan bir sesle Fethullah hocası; “Ergenekonu dinlendirin bir süre, en önemli projelerimizden biri o, birde onun suyu çıkmasın bari. Siz şimdilik cinsiz devam edin paket hakkında açıp- saçmaya, özünü soran olursa duruma göre Kürt ya da demokrasi açılımı deyip idare edin şimdilik ve sık sık nabzı kontrol için kervan yolda düzelir deyin, bu söz iyi gelir göçer ruhu ölmemiş, Türkmen devamı kitlelere.
Bu son sözleri duyan nargileci, hadım edilmiş olmanın da öfkesiyle, hurma aromalı tütünü mıncıklayıp mıncıklayıp lüleye yerleştirirken söylenmekteydi “Kervan dediği de olsa olsa üç beş keçi, tavuk ve bir köpek. Bir de, kara koçana çatılı bizim kör Musa emminin abdest ibriği, hamur teknesi ve tek yemek tenceresi. Bu göçün nesi yolda düzele ki. Kör Musa eşeğini sırtladığı an; hayvanların hepsi bilir ki, her zaman git gel yapılan yaylak kışlak göçü başlamıştır. Becerebilecekseniz, eşeğine yüklü göçünü değil, kör gözünü düzeltin emminin de sizi o zaman görelim”
O sıra; nasıl oldu, neden bilmem, İmralı adasındaymışız ve artık, özerk Irak Kürdistanı..?!nın da..?! en önemli bir kenti imiş.
Bir telaş, bir hareketlilik içinde Ada. Sezen Aksu takmış takıştırmış, diline de yeni bir şıkır-şıkır yaz şarkısı dolamış. Apo’nun, afyon partileriyle meşhur haremine bir kere olsun girebilme umudunu yitirmemeye direnen DTP kadın milletvekillerine moral çayı ve dişil ipuçları veriyor.
Sanki, hava atar gibi kapıdan başını uzatan bir Ukraynalı kız “Ben üstsüz bikinimle kapıyı çaldım ve hiç beklemeden girdim içeri kızlar” diyor mesut, mutlu.
Murat Bardakçı; bir söyleşi öncesi, dinlendirilmek üzere alındığı girişte, uzandığı kanepe ve ikramlardan hoşnut artık sorgulamaktan vazgeçmiş bir rehavet-i ruhiyede..?! Hülya Avşar onu yakalayıvermişken, bir eda, bir endam soruyor “Annem Türk babam karışık, bana malakanım der babaannem, neyim ben? ” Murat bey, o hep şaşkın ve dalgacı sırıtışından uzak yüzüyle “Malakanlar Bakü’den Kars’a göçmüş bir Kafkas grubudur; soyadın ise Avşar, telaşın niye ki?” diyor ve elindeki kumanda ile Tv kanalını değiştiriyor.
Tesadüf bu ya, kanalda bir açıkoturum ve yeni bir tartışma.
Rahmetli Deniz Gezmiş tıpkı hafızalarımızda ki görünüşünde, ama öfkeli bir yüzle soruyor Yaşar Kemale “Türkiye Ulusu uğruna verilen bunca yıllık mücadelelere ayıp olmuyor mu, Kürt solu-aydını diye ayrılmak? Sosyalist bilim-Kültür ve sanat insanının ırkı olur mu? Bütünleştirici, kaynaştırıcı (Dikkat Üniter değil) olabilme uğruna ölümle merhabalaşmadık mı biz? Türk kökenli yoldaşlarımızın, kendi Milliyetinin ırkçısı diye kavga ettiği kardeşini yerip; Ulus Milliyetini hassas terazi dengesinde tutabilmek adına, Kürt iyidir- kardeştir demesi boşamıydı yıllardır? Ümmetçi, yobaz zihniyetin ağzınıza sürdüğü bir parmak lokuma aldanıp, Dünya ve Türkiye solunun emeklerini boşa çıkarmalarınız kabullenilemez bir ayıp. Bu kadar mı zayıftı Kürt aydınıyım diyenlerin egosu. Ulusal kimlik, vatandaşlık bilinci nasıl oluşacak feodaliteden sıyrılma bilinci verilmeyen bu halkta..!?
Kanal değişti:
Oniki kötü adamların, en kötülerinden biri “Çoğunluk olan Türk Milliyetciliği ırkçıdır, azınlık olan Kürtlerin kültürel hak adı altında Devleti bölme, küçültme ve özerklik taleplerine hoşgörü gösterip, hemen istedikleri siyasi çıkarları onlara devredilmelidir. Ekonominin bir önemi yok, ordu ayağını denk alsın; Irak petrolleri artıklarının neması halkımıza yeter, zenginleşmiş ağa ve Politikacılarımızın ise genişleyen sınır kaçakcılıklarıyla işleri zaten daha da tıkır gider. Böylece hibe edip başımıza kaktığınız elektrik, su faturası dırdırınızdan da kurtuluruz”
Hasip Kaplan giriyor devreye o sıra “Antalya’dan kız alan yeğenim burada mı kalmalı sizce..!?”
Daha fazla dayanamayıp cılız ve ürkek soruveriyorum, bende devreye girip
“Yıllar önce, Doğu görevimde ÖSS sınav salonunda okul müdürünün, kopya iletmezsem başıma belalar getireceğiniz!? Tehdidinizi..!? ilettiği yeğeniniz mi şu kaygılandığınız?! Biliyormusunuz?! Sizin tehditlerinize rağmen ertesi yıl görev aldığım ÖSS sınavında da, tesadüf olma-malı ki; gene arka sıralara konuşlandırılmış, aşiret torpillisi birkaç gence soruları iletmeye yeltenen salon başkanını yakalamış ve de tehdit edilmiştim!? tutanak tutmaktan yalvar yakar vazgeçirmesini dinlememeliydim aslında. Hala yaradır vicdanımda.
Yılmaz Erdoğan “ Eee..! kes artık şu dürüst vatandaş tonundaki söylevlerini, tabii ki kendi akrabalarımızı kayırıp torpil yapacağız. Kürt halkının kopye çekmesi de, uyuşturucu mafyası olmaları da, bizim değil sizin hatanız. Neyle, nasıl olduğunun önemi yok, amaca giden her yol mübah” diye yürüyor üstüme
“Alın, alın” diyor, “hazır satılıkken Bodrum ve Antalya ya da siz sahip olun” diyor ona Nazlı Ilıcak
Özcan Deniz de katılıyor ona “itiraf et diyor, bu duruşumuzdan mı, yoksa sanatımızı beğenmediğinden mi izlemiyorsun yaptığımız filmleri, komedileri?”
İçimde kabaran isyankar- öfkeli ses tonumu ödünç alan Mine G. Kırıkkanat “Yeter..! aydın olmanın sorumluluk ve bilincini taşıyamayan konuşmasın, Halk adına…” diyor onlara.
Bir el saçımı okşuyor ve tanıyorum yumuşak ses tonundan Türkan Saylan hocayı “Pes etme sevgili yavrum” diyor “Bu Ülke bilimin, aklın yolunu işaret eden o sarı saçlı dev adamın işaret ettiklerinden vazgeçemeyecektir, kaygılanma sen”…
Tam bu sıra, bir son dakika haberi görüntüleri geliyor ekrana:
Daha dün Türkan hanımın adını, kendi hastanesine vermek isteyen CHP lilere inat, karşı çıkan AK partililerin açıklamasını özletmeyecek, yeni bir karmaşamız oldu sonunda..!?
Evinin önündeki bahçesine bir sıra marul, bir sıra maydonoz ekmeyip, yılda bir doğuran bereketli Anadolu Kibelesi; Doğulu ve Güney Doğulu Azeri, Türkmen, Arap, Çerkez, Terekeme, Süryani, Ermeni, Kürt ve diğer halklar anaları “Hepimiz Kürdüz, hepimiz Ermeniyiz” Kürtçe zılgıtları ile AK partiyi öne geçirince, DTP kıyasıya bir çekişmeyle “Ana” kapma yarışına girişti.
O analarınsa, bu gün; Lepradan saçları tutuşan, kardelen kızları için göz yaşları hiç akmadı..!?
Kızlar artık uyanın…
Her bir yandan, aynı anda çığlık çığlığa bağırıp etrafı saran değişik renkte sunucu sesleri ve tv görüntüleri üzerine; cin şişesiyle kayboluyor ve ben, uyanıyorum rüyamdan sıçrayarak