‘Mustafa’ filmi gösterime girdi...
Atamızı, kişisel hayatına biraz daha girip; daha yakın algılayıp, anlayabilmemize çabalamış film.
Saygı duydum. Emeği geçenleri alkışlarken, avuçlarımı asıl onun güçlü kişiliğine duyduğum hayranlıkla vurduğumu hissettim.
Onun; tek ve bir başına ulus için yaptıklarına samimiyetle hayranlık duymasını beklediklerimize bakalım bir de..!!!
‘ kocası ya da yakını diğer erklerin isteği sebebiyle saçını kapatanlar’
‘ kocası ya da başka erkler söylediğinden filanca partiye oy verenler ‘
‘ aşireti ya da şeyhi ya da muhtarı ya da abi bildiği... Ya da, ya da, ya da vs. için filanca partiye oy verenler...’
‘ tek başına, bir başına evden çıkıp kendine ayakkabı bile alamayan... Hatta yalnız yürüyüş yapamayanlar ‘ ve benzeri içimizden diğerleri...
Yani birey olma becerisi güdük kalmış, hiç oluşamamış... Ama ve ancak kalabalık içinde kendini var hissedebilenler ve onlardan oluşan kitleler...
Onun tek başına üstesinden güçlü olarak çıkabildiği kişisel hayatının ya da toplumsal başarılarının hangi birisini yapabilirler ki, onu hissederek anlayabilsinler...
İnsanın doğasında olanın haricinde, sosyal etkenlerle kat be kat artmış olan (yani yapay) kıskançlık ve nankörlük bu kadar azıtmış ve yıkıcı öfkesine hedef tahtası arayan kitlesel çıldırılara dönüşmüşken hele de...
Kaç insanımız gerçekten ve dürüstçe zaaflarından soyunmayı becerip onu anlayabilecekler dersiniz..!?
‘Mustafa’ filmi gösterime girdi...
Ayrıca daha önce görmediğimiz, toplumca paylaşılmamış ‘özel fotoları da’ gün ışığına çıkarılacakmış haberleri çalındı kulağıma…
Özelin sonu gelmez..! Hele art niyetli ve çıkar düşkünlüğü, kıskançlığı güdüsüyle hareket eden zihniyetler insanın özeline bir dalarsa, ne çirkin kurgular yaratır, akıllara ziyan...
Hem; şimdiye kadar kaçımız, ‘onu’ özel yaşamından ödün vererek bizim için yaptıklarıyla anlamaya çalıştık, saygı duyarak destekleyebildik ki...! Özeline daha da girerek onu anlayabilelim,
salt insan yönüyle ona sevgi saygı duyabilelim...
Onbeş yıl kadar öncesine gitti düşüncelerim ...Tahran’dan bir anıya. Şah, devrilmeden önce yaşadığı sarayında özel fotoğraflarıyla sergileniyordu, Humeyni de yaşamıyordu o vakitler... Ama ülke onun rejimini devam ettiriyordu, şu anda olduğu gibi...
Şah'ı o fotoğraflarıyla sergilenirken görmek bende bile şok etkisi yaratmıştı... Şah benim-bizim şahımız değildi... Ama, neydi o haller..! Neden kamu önünde bu hallerle sergileniyordu..? Ellerinde şampanya bardakları, güzel kadınlarla sarmaş dolaş, dil çıkaracak denli sarhoşluk hallerinde sergileniyordu..!!!
Onu sarhoş halleriyle küçültmeye, aşağılamaya çalışan zihniyet; ondan daha iyi, daha insanca birşey yaptığına mı inanıyordu...?
Bazen yaşayıp geçtiklerimin, bir rüya olduğunu sanıyorum...
Ve bazen; rüyalarımın, kendi yaşamımın gerçeğinde, bir kabus gibi yüreğime çöreklenip oturacağı korkusunu seziyorum
Ve o rüya anın anısı, zamanın içinde yavaş yavaş eriyip giderken, biz bu günlere geldik...!!!
Sezgilerimin ve düşüncelerimin, karanlık ikileminden korkuyor olmam hastalıklı bir hal midir ne....
Ama bir gün o kabus ikilem gerçek olup çıkıyor karşıma…
Şah'ın yaşadığı, saray müzesinde izlediğim o fotoğrafların ardından düşünmüştüm; Atamızı bu halleriyle sergilemeye hevesli, nankör ve kıskanç zihniyet, yurdumda bir güç olabilir miydi..!?
Bir yanım olmaz, abartma diyordu...Öbür yanım ikilemimin karanlık yanı....
Paylaştığım kişilerin çoğu net ve aydınlıktı..."Abartıyorsun"...
" Ahhhh...Bir yap-bozun parçalarıyla oynar gibi ve kolayca;
adım adım renkleriyle, değerleriyle
oynanır hale getirilen yurdum...
hangi ellerdir parçalayıp, parçalayıp gezinir üzerinde
hevesli akan salyaları saçılırken üzerine gün be gün..."
..............
Ve "Mustafa" isimli film gösterime girdi sinemalarda...
Atamız, ulu önderimiz iken sevip-sayamadık; arkadaşımız gibi Mustafa diyebilirsek sevebiliriz belkiyi deneyelim dedik, daha hangi sıfatlara sığınıp denemek zorunda kalacağız... Bu da tutmazsa hangi fotolarını; nerelerde, hangi amaçlara hizmet izleyecek çocuklarınız, yeğenlerimiz...
Eleştirmiyorum, iyi niyetli ve samimiyetle en insansı halleriyle karşımıza yeniden çıkarılmasını...
Kaldı ki, bu ikilem sorgulamasını içimde "ben onu en insansı halleriyle de severim"cevabımla çözüşüm çokkk oldu...
En sarhoş fotolarını da aynı hayran sevgimle izleyeceğimden eminim…
En serseri haline "keşke bende orada onunla olabilseydim" diye iç geçireceğimden eminim…
Latife’nin onu kıskanmasını da anlıyorum, ben olsam daha az kıskanmazdım…
Fikriye’nin, o içimizi burkan mahzun sevdasını da anlıyorum... Ondan besbeter sırılsıklam sevdayla kimbilir daha neler yapardım onun için, eğer onca yakınında boyutunda olabilsem.Yaşamında olup biten çok şeyi yönetemez insan...
Onun yaşamında insansı hiç bir şeyi yadırgamam, hiç bir şey için suçlamam...
Tanıdığım pek çok samimi kişi içinde böyle olduğunu bilirim…
Kaygılanır olsam da,onun bize sunduğu tüm değerleri sonuna dek savunurum ve belki de kaygılanır olmaktan uzaklaşırsak doğar asıl tehlike...
Siz "Mustafa" filmini izleyin... Onu, en sevmediğini sananlar bile ona hayranlığından kaçınamayacak, göreceksiniz siz de...