"Veysel KARANİ"lere bir mesel
Uçamıyordun hala... Lastik sapanlarımızla kuş vurma yarışımızda yaralanıp yere düşmüştün. Cılız bedenini kaldırmaya gücü yetmedi, kırık bir kol gibi bitkin toprağı sürüyen kanadının.
Yüreğinin korkusu yeryüzünü sese boğan bir ritimle vuruyordu avucumda.Somyemin altındaki bir kutuda, üç gündür saklayıp beslerken seni. Çarşafımdaki yiyecek kırıntıları ve lekeleri elevermişti suçumu.
Annemin; ince kemikli bedenimi temizlemek için, neden o güzelim kokulu sabun köpüklerini lif lif sarfettiğine... Çimdiklerken bir yandan temizleyişine, hem de akça pakça yapmak için, aklı ermeyen bir varoluş bilmecesine dönmüştüm neredeyse...
-Bu günden sonra görmeyeyim bir daha...!
Babamın; uyulacak emirler listesini, -Yemeğini bitir..! Komutundaki ses tonundan aldığımda anladım. Büyüme talimlerindeymişim oysa...
Ağzımdaki son lokmayı sana mama kıvamına getirip, diğer gözlerden gizli avucuma sakladım... Ve iki billur damlayı senin için akıttım göz pınarlarımdan, sabaha olsun kalabilmen için, son çocuksu yalvarışımla izin kopardığımda… -Doydum ben... Deyip en inatçı ve masum tını ayarında verdim, yatağıma gitmeden cevabımı.
....Ardım sıra yapılan tüm eleştiri ve yakınmalar artık sadece
kirli bir silgi iziydi...Yaz tatilinde, ikmale kalmaktan utançlı, silik bir matematik defteri sayfası..! O kadar...
Sabaha girmeden sana dair kararlarımın hükmüne varmam gerekiyordu... Büyüdüğümü kendime kanıtlamam gerekiyordu. Kördüğüm gibi bir bilmece çözülmeliydi ben büyümeden önce... Geride kalan kısa ve karanlık gecede koynumda emzirip, kendimle birlikte büyüttüm sorumluluklarımı…
..............................
Ömrümün bir altın çağı ve sonu olacağı, bir de o sonun bir sonu olacağına dair işaretsiz, habersiz...
Görevi, veballi-bedelli bir ağır karardan, en hafif cezayla çıkmamı belletmek olan bir molla geceye sığınmakmış, tek umarım...
Artık uykulara, şımartılmış, sorumsuz, kaygısız teslim olamayacak bir beden...!
Laylalarda serpilemeyecek bir körpe (mi) idim…
Adına “yeni yıl” da denen geleceğimin; hangi ellerdi kaçınılmaz sona yolculuk davetiyesini yazan ...
Kaç geceler daha, sabahlara çıkarılacak vicdan duruşmalarıma yargı salonu olacak döşeğim...
Aklım; çömez ama görkemli duruşundan geleceği besbelli, kıskanılan bir civan yargıç adayı...
Hey!.. Ağlamaktan başka ana dili kalmayan sanık gözlerim ne zaman kandın karanlığın pışpışına…
...Oysa daha ninniler, laylalar mırıldanıp, efe yürekli harmandalları çaldıracaktım yurduma…
Babamın gözlerinden, şefkatli sevgisinin feri gitmeden çekilmiş digital bir prenses portresiydim... Göğsümde yeşeren iki turuncu büyütürken; bilge görünen kadınların fısıldaşmalarında sararıp- soluşlara aşk demelerini dinleyen... Nazı-endamı, masalsı bahçelere esin bir güzeldim daha dün...
Saltanatımdan; başıma bir taç, elime bir asa tutuşturup, sünnete kandırdıklarında indirdiler… Ne terler döktü, erkek olacaksın diyen bıyıklılara benzememek için, direndi, asileşti ayva tüylerim...Yaşatmadılar, maymunsu şirinlikleriyle annesini güldürmekten mesut mutlu olan, o masum oğlancığı…
Büyüdüm ve aslında, ilkel çağdan bu güne uygarlık grafisi en yükselen gelişmenin, ölüm renkleri olduğunu belledim...Yeni sezonda değişen vitrinlerden, yeni nesil bir gence yakışacak son moda bir ölüm seçebilmeye özendirildim... İlkel denilen çağda kalan tek çeşit doğal ölüme bağlı kalmak, biline ki artık alaya alınacak...
...Bir gün, ‘ampüle sıkıştırılmış aydınlık keşfinin’ güneşin gösterdiği çırılçıplak renkleri asla gösteremeyeceğini ve bir çeşit yapay körlüğe sebebiyetini canlandıran, bir grupla dansettim... Gençtim, güzeldim, civandım, elbet alkışı isteyecektim, coşkudan dönen ‘ser’im, daha sonra ardına düşecekti elbet... Gecenin karanlığından korkmamamı fısıldayacak, o en gerçeğin; büyülü, dingin, çıplak, renksiz sesinin...
.................................
Sabah kimseler uyanmadan, kumbaramı alıp yola düştüm. İlk dişimi çekişinin ardından sokağından geçemediğim, ‘Doktor’ denilen o amcanın kapısına seni ve kumbaramı bırakıp, zile bastım...Ardıma bile bakmadan koşarak eve, yatağıma kaçtım...
Seni bildiğim en uzman ellere teslim edebilmenin rahatlığını, nice zaman sonra ancak; avuçlarımdan minik yüreğinin pıt pıt atan korkulu sesi kaybolduğunda hissedebildim...
Yurdumun haritasına; ölümün yüzünden daha yüzsüz, acımasız yüz izleri çizilebileceğini bilmiyordum daha henüz .
Kazısan çıkmaz izlerle kirlenmesin dileğimle, tüm masum ölümler için sunumumdur.
* ninni