Öyle anlar vardır ki;Zaman uzar gider geçmek bilmez, "an" ise dar gelir
insana...
Okumanın,sohbetin,şehir eğlencelerinin oyalayamaz olduğu anlardır; o anlar.
Öyle anlarda, kuytu bir dağ -bayır ya da binler öncesinden kalan anıtlar arasındaki kitabelerde yazılanları okumak, bir büyü etkisiyle iyi gelir bana.
Tek düşünebildiğinin, bir sonraki adımında ayağını nereye koyacağının kaygısı olduğu ya da senin şu an yaşadığın duygu -durum hakkında, binlerce yıl önce söylenmiş sözleri okumanın büyüsüdür bu.
Dün; yağmurdan kaçanların terkettiği şehrin sokaklarında, birikmiş sulara bata çıka ve şiddetli düşen damlaların gürültüsüne sığınıp yürümek öylesi bir büyü etkisi yaptı bende.
Yağmurun kocaman yüreğine sığınıp kendimden bile saklandım...

Yazılmış, hiç okunmamış kitap varmıdır (yazanın dışında tabii)bunu meraketmişimdir hep.Söylenmemiş söz, yazılmayan düşünce,yapılmayan resim yoktur...Senin nasıl söylediğin ve ya yorumladığındır önemli olan, denir hep.
Söylenip duyulmayan sözün,atmosfer kirliliğine dönüşen bir enerji olduğuna inanıyorum ve bu kirliliğin çok fazla olduğuna.
Denir ki bir de...Söz uçar, yazı kalır.Yazılan,söylenip duyulmayan düşüncelere göre şanslı. Bu nedenle belki; ille de duyulalım,okunalım...Uçup gitmeyelim,ardıllara kalma şansımız olsun, istiyoruz.
Benzeri sözler, söylenceler fotoğraf içinde vardır.Aynı konu ve ya "an" pek çok kere tespitlenmiş olabilir ama her çekilen farklıdır.
Bazı an öyle olur ki,fotoğraf çekmek önemsizleşir ve hatta gereksizleşebilir...
Güneş tutulması sırasında görüntü almak içimden gelmemişti(tam örtülme anında bir-iki kare dışında...)İkinci bir kez rastlama şansımın olup olmadığını bilmediğim o anı yaşamayı;aracısız hissedebilmeyi seçmiştim...Olabildiğince, kendimden bile uzaklaşıp evrenin olağanüstülüğüne karışabildiğim o an,bir tür ayindi.
Öylesine ve özensiz yaptığım bir kaç çekimden, bu fotoğrafı yakalama şansım olmuştu...(şans olduğunu ,özel bir adı da olan bu anı görüntüleyebilmek için çabalayanlar olduğunu sonradan öğrendiğimde anladım).Sanatta tesadüfün rolü ya da katkısı sık sık tartışılır...Belki, önceden hazırlıklar yapıp çabalasam hiç yakalayamayabilirdim bu anı kimbilir...
Şehitlikte; oğlunun mezarını ziyaret anında rastladığım bir anayla gözgöze gelmeden önce, ordan bir görüntüyü alabilme hesaplarım anlamsızlaşmış,hatta utancım olmuştu. Ananın gözlerindeki acı, öylesine yoğun ve yalın bir gerçeklikti ki...bir anda benim acım olmuştu.Onunla birlikte ağlayıp, oğlunun yanındaki şehitlerin mezar tozlarını silip, acısını paylaştım sonrasında.
O; an'ın fotoğrafı benliğimde kayıtlı.
Bazı anlar,öyle şeyler oluyor ki...
Hiç bir söz,hiç bir yazı,hiç bir resim,hiç bir fotoğrafa sığmıyor...
Ya da; hiçbiri o anı yaşadığımızdaki hisleri aktaramıyor.Hatta; yazıp geleceğe kalmak,söyleyip rahatlamak,çizip-çekip tesbitlemek istemiyoruz... O an, öylesine ağır geliyor bazan
İyiki bu gün; herkesten, her düşünceden kaçıp, güçlü sesi altında ıslandığım yağmura sığınabildim... Başka hiç bir şey yapmak ,düşünmek istemediğim bu gün iyi ki, kendimden bile kaçıp kocaman yürekli doğanın etkileyiciliğinde kaybolabildim...
Bazı anlar;... Hele de bir karar vermemiz gereken anlar oluyor ki, yaşamaktan bile kaçınmak, bilinçaltı ikilemlerden kurtulmak istiyoruz. Sığınmanın ve kararsızlığın dayanılmaz hafifliğinde zamanın çare olmasına terkediyoruz kendimizi...
İkilem içinde olmak insana özgü,kabullenilebilir, bir zayıf hal...
İnsana yakışan; kendini kendi hallerinle kabullenip, ikilemini başkasına zarar vermeden tek seçime indirmek gücüdür bence.