Sevgili ECE teyze…
Annem, patronuna sabah sabah göbeğini- burnunu kaşıyıp karıştırtacak kadar keyiflendiren yazının ne olduğunu merak edip okuyunca, senin için çok ama çok üzülmüş…
Senin patron”cuğu”na da, katlanmak zorunda kalan (tıpkı kendisi gibi) birinin olabileceğini hiç düşünmemişmiş doğrusu…
Senin hissettiklerini anlamış, üzülmesi ondanmış…
Ayrıca, çokta öfkelenmiş…
Yetermiş, artık canım… daha fazla dayanamayacakmış!..
Yaşamı sürdürebilmek adına, zavallı ve… ve hatta; adam görüntüsünde ama aslında hiçbir formu, biçimi, boyutu olmayan bir “yaratıkımsı”nın?! düşüncesiz, değersiz varoluşuna katlanamayacağını dillendirdiğin de, o öfkesiyle
“Katlanmanın en iyi yöntemi, saldıranlar arttıkça değerlerini daha güçlü sahiplenip, saldırılara dayanıklılığını arttırmaktır” demiş ona,
kendi halinde bir köşe yazarı olan arkadaşı…
sonra da bizleri sahiplenecek bir öneride bulunmuş, sağolsun
Patron”cuk” larınızın, anlamaktan yoksun olduğu asıl gerçeği kendi köşesinde anlatmaya çalışacağı sözünü vermiş…
Ve bunun için coşkulu umudumuzu anlatacağına inandığı benim bu fotoğrafımı istemiş…
Ayrılırken de anneme;
“görecekler …
Üzülmeyin siz görecekler…
Değişmesi gerekenin asıl kendi zihniyetleri olduğunu ve asıl kendilerinin başka çaresi kalmadığını öğrenecekler
Ve artık
Korkularını “normal” olmak, gibi gösteremeyeceklerini
Sevgisizliklerini “saldırarak” daha fazla gizleyemeyeceklerini
Değer saymazlıklarını “satınalınabilir” oluşlarının utancından kaçabilmek adına daha fazla kullanamayacaklarını
Coşkulu ve ama edepli bayram birlikteliğimizde gördüler ve anladılar, değil mi?!...
Üzülmeyin siz” demiş…
*Fotoğrafımın altına yazdıkları annemin çok hoşuna gitti, ben de kendimle gurur duydum doğrusu, hızla büyüyüp patronlarınızın karşısına çıkma kararı aldım, güven bana

Işığım ben;
Pırıl- pırıl
Umut parlayan
ve her sabah yeniden yarınlara büyüyen…
Karanlığa alışık gözleri korkutacak denli aydınlık bir yüzüm ben
Sesim ben;
Şıkır- şıkır
Kendi özgürlüğüne çağıldarken hem de,
Gürül- gürül ırmaklarla karışacağı güne akan minik temiz bir dereyim
Denizin mavisini bulandıracağını sanan “o çığlıkları” boğan sevincim ben
Düşünceyim- Duruşum ben
Sana da rağmen;
Bir çivi yazısı şiiri olur, yazarım kendimi…
Görmeyen gözlerine, gözlerine…
Bozguncu yüreğine bakmadan
Çiviyle kazınan bir destan olurum
Aklına çakılır hatırlatırım
Unutamazsın ve
Kurtulamazsın “gün o gün” kendini zehirlemekten
Çatal dilinin ağusu ile
Öyle çığır- çığır bağıran bir yazgı gibi değil ha!..
Cesaretimizin; o en masum
En anlayışlı, en sezgili,
En duyarlı, en kibar coşkulu kutlama yazısı olup kaydederim kendimi
Gözlerinin tarihine
Öyle ki, kendi utançlarını hatırlarsın en çok bende,
Belki de daha bir hırçınlaştırır seni kıskançlığın,
Benliğine çaktığım her medeni sessizliğimde…
Ama her şeye rağmen biliyorsun ki;
Gözlerinin önünden hiç gitmeyecek,
Bende yansıyan, o soylu duruşun…
O, büyük düşüncenin
“Cumhuriyet Türkiyesi” nin
Umut adlı şiiriyim ben