Nedir kalem?
Yazmak için araç…
Kalemi güçlü olan devlet kurabilir-devirebilir denir
(direk kalemle başarılmış bir örnek bilinmese de, güçlü kalemlerin desteği bilinir…)
Ya da kalemiyle, acılı Arebesk hüzünlere dokunup, dokunup da;
( kendi içimize, kendimize dokunup, kendimizi yaraladığını anlama yoksunu) ama…
Romantik Oryantalist Avrupalıların, gözüne girme kurnazlığı gösterebilecek zekada,
Ve deeee…
Hatta, Nobel ödül sahibi bir yazar bile olunabilir
İnsan; tek bir şeye odaklanıp, orada semizlenip,
Elde ettiği başarılarla kendine iç savaşını unutup, uzaklaşıp; kişisel güçsüzlüklerinden, ego yenilgilerinden arınabilir…
Savunmasını yetersiz hissettiği kişiliğine kalemini araç edip, kendi öz güvenini sağlamak, sağlamlaştırmak adına, başka birçoğunun değerlerine saldırıyı kendine hak bile edinebilir…
O başka “birçoklarının”, ona bilinçli bir kötülük etmiş olması dahi gerekmez…
Hatta, değerlerin “değer “ olduğu bile önemsizdir o ruh hali için
Şöyle ki, bir gün
rahat-aymazca-utanmazca;
“ memleketi bir çift kadın memesine satarım”
yazarken…
Kısa bir süre sonra, on dört yaşında bir kız çocuğunun ölümünü (çok üzülmüş gibi ve hatta…) sorgulayabilecek kadar güçlü bir kişilikmiş gibi yazmaya yeltenebilir.
Oysaki; memleketi satmak üzere tanıdığı, bildiği tek değer birimi “ bir çift meme” olan hastalıklı erk ruhundan bir gün,
On dört yaşındaki bir kızın ölümüne üzüntüsünün!?
Gerçek iç yüzünün irdelenip, kendinden hesap sorulacağını düşünemez…
O; ne tez unutmuştur, daha en çok 2-3 yıl önce çalıştığı gazetede yazdıklarından, “zihniyetinin yansıması sözlerinin” başkalarınca unutulmayabileceğini!?
Ne tez;
Kadının, sıradan gülüşüne bile, cinsel anlamlar yükleyen bir zihniyete hizmet ettiğini unutmamızı istemiştir…
Onun; hafta sonu yazılarındaki fotoğrafına, fotoğraftaki oturuşuna!? Duruşuna, bakışına, yüz ifadesine yeniden bir bakın
İyi bakın…
Oradaki duruşun, yapay görüntü gücüne inanıp okuduklarını ciddiye alanlar vardı,
…ancak ve aslında, oradakinin;
kaleminin gücünün ardına saklanmış “erk “olma iç savaşında yenik, zavallı şahıs olduğunu okuyabilenler de!?
Bir de bu günlerde yazdığı köşesine konulu fotosuna bakın,
Duruşuna, bakışına…
Gözbebeklerinin içine bir bakın!?
Çok değil 3 yıl önce yazdıklarına,
Yazdıklarının içeriğine…
İçeriğin niteliğine bakın…
Hele yeniden bir göz atın; kadınlara, aşka dair yazıp durmanın, ukalalık derecesinde ahkamların ötesinde; ele gelir, işe yarar bir şey yazılmış mı?
Kadını nasıl gördüğü, yakın geçmiş yazdıklarından belli bir adamın
Bir de bu gün ettiği “nesnesinden büyük laflara” bakın
Daha dünün “aşkahkamkeseri” D,altanyanların en daltanı
A.Altan’ın,
Bir de bu gün, söylemeye muktedir olduğunu kendine hak sandıklarına bakın…
İnanılası mı?
Güvenilesi mi?
Bu gün, gazetesince ayda tam otuz bin liraya satın alındığı herkesin bildiği açık gerçek değil mi?
***
Bu insanlara bakıyoruz…
Gözlerinin içine, içine
Ciğerlerini okurcasına bakıyoruz…
Bu gün değil…
Varoluşumuzun ve gücümüzün bilincine vardığımız
O, en ve ilk günlerimizden beri “biz”
Bu insanların yazdıklarından, asıl…
Onların, ciğerlerinin havasındaki molekülleri okuyoruz…
O, sadece okunduğunu sanıyorduysa aldanıyor…
Biz onu, tanıyoruz
Eğer bir insan yazıyorsa
Kalemi de ancak kendisi kadar onurlu olabilir…
Ve artık bu gün,
Bunca çok konuşan
Bunca çok yazanın içinden
İyi kalem, kolayca ayırt edilebilmektedir
Güçlü ve iyi yazanın; yalakalık yaparak yazan olmadığını, artık herkes zorlanmadan seçebilmektedir
Artık iyi kalem,
Onurlu kalemdir
Değerleri olandır,
Değerlere; parmakları arasındaki kalem zoruyla dansözlük yaptırmayandır
Ya da en azından değerlere saldırmadan yazabilecek kadar başarılı olabilendir…
Şeytanın avukatlarının kalemleri;
üç ay önce yazdıklarıyla şimdikiler arasındaki ikiyüzlülükle “onursuzluklarını”
ve de,
kendi dillerinden delillerle “güçsüz” kişiliklerini,
ille de bir güç ardında saklanmadan var olamadıklarını,
ispattan kaçamamaktadırlar..!
Bu zihniyetler gömülürken, ardından
“nasıl bilirdiniz” sorusuna,
“ iyi bilirdik”
Denmesinin işe yarayacağını mı sanıyorlar