
Bir önceki yazımda, milliyet emlak internet sitesinde çıkan Sazak koyunun satılık ilanını vermiştim.
Bir süredir koydaki hareketlilik üzerine söylemler
Ortalıkta iken gene de, o ilan
Gerçek dışı bir dolandırıcılık gibi gelmişti nedense
Oysa bu gün artık
Ortaya çıkmış olan Turizm Bakanlığı
Anıtlar Kurulunun cevabı belgeleri ve de;
Adrasan belediyesinin dozer ve toprak yığını ile kapadığı
Sazak koyuna giden tek yolun fotoğrafları
Çırılçıplak her şeyi gözler önüne seriyor…
Kışın, beyaz masum soğuklarından daha da ayaz
O karanlığın gerçeği kol geziyor bu günlerde
Musa dağı çocuklarının da üzerinde
“Antalya ve sahiliyle bir tüm doğa
Betoncu ve diğer çıkarcıların rantına kurban edile” !...
Fetvası verilmiş sanki
Öyle ki, yasalarına, vatanına
Devletine tutkuncasına saygılı ve bağlı olana
Bu ceza revadır der gibi
Çirkin bir el birliği
Çalıyor bizden tek, tek
Tüm güzelliklerimizi…

Oysa, nice zamandır demekteyiz ki;
Doğadan her biraz daha kopuşumuz
Açlığa, susuzluğa, hastalıklara davetimiz iken
Bu kadar karanlıkken yarınlara dair öngörüler
Her şey bu kadar açık, bu kadar acımasızken
Tek başımıza, kendimiz olarak durup
Şöyle bir düşündük mü hiç?
Hangi yalanın yumuşak, sıcak kucağında avutuyoruz kendimizi?
Doğaya yapılan talanlara göz yumuşumuz
Ve bundan kaynaklı kendimize ihanetimizle
Hiç cesurca yüzleştik mi?
Yüzleştik mi hiç, insan olarak?
Çoban olarak, gazeteci olarak
Baba olarak, ana olarak
Milletin vekili
Ya da milletin başına geçmiş biri olarak
Sorumlu olduklarımız için kaygı adına olsun
Yüzleştik mi hiç?!..
Doğaya ihanetimizle…

Kış geldi, gelmedi derken
Sonunda Bey dağlarının zirveleri de
Ak sakallı erenler
Ak saçlı hatunlar gibi ve kadar
Kara kış, ak kar günlere erdi
Kah düşündü
Kah üşüdü.
Sular, dağlar, ağaçlar, zirveler
Bir güneşe
Bir, kara kışa selam vere dursunlar;
Ki, bir vakittir çattı da, işte o vakit
Kurt kuş
Derin uykulardan
Şen düşlerden uyanıp
Kaygıya durdu…
Koca Musa dağı görkemli başını eğip
Onlara söyleşti
Onlarla dertleşti
Ninnilerle avuttu acıkanları
Ak başına, karalar bağladı da
Sinesine çekip ağıtlar ağladı da
Ölümlerin ardından
İnsanlara “ah neylediniz” ?!!
Diyemedi yücelerinden
Musa dağının dili
Adrasan’ın sesi olalım
Sazağa umut olalım derken
Bir masallın içine düştük
Sekiz ay gece
Sekiz ay gündüz
Az demedik
Uz demedik
“nasıl bir Adrasan” sorusuyla yola düştük
Çoluk demedik çocuk demedik
Düşündük, gözledik, dinledik
Kadın demedik erkek demedik
Çalıştık, didindik, söyledik
Islığımızın gücünce şenlendik
Derken…
Bir de dönüp baktık ki
Gittiğimiz yol bir arpa boyu
Biz, Adrasandan çıkmadan daha
Onlar başlamış sazakta talana
Kalemin- mühürün kapısına vardık
Masalsınız dediler
Yazının, derginin kapısına vardık
Sözde dinlediler?!
Gece demedik
Gündüz demedik
Kara boran kış vurmadan
Çapulcu kapıya dayanmadan
“bir yürekli, ses verdik”
İşin içinde içtenlikle, yüreklilik olunca
Her zaman ki gibi
Sonunda kaldık ortada
Bir avuç Adrasan sever çevreci…
Malumunuz ve elbette ki
Her yapılan iyi şeyin çevresinde olduğu gibi
Bir de sağımızdan solumuzdan
Yakınen, durur görünüp
Arada çelme takmaya fırsat kollayanlar
Dil döktük sağa sola
Dinleyen bulamadıkça
Vurduk öfkeye ama;
Yılmadık
Hedef; Sazak için
“BİR-iz” demek
Dağa taşa
Kurda kuşa
Musa dağındaki borana kışa
Selam durmak.
Ve dahi,
İlla ki
Köyümüzde, suyumuzda,
Dağımızda, yurdumuzdaki
Kıyıcı ellere
Dur demek
Can yürek olanlar
Bizi değil,
Adrasan, Sazağı sevenler
“Kurda, kuşa da hayat olsun
Doğaya kıyım son olsun” diyenler
Buyursun gelsin aramıza…