DÜŞ-ünü-YORUM

Ben Kılıçdaroğlu olsaydım –I-

Ey okurlar…

 

Bakın, bu yazı bir siyasi mevziden yazılmamıştır. Tamamen insani bir yaklaşımın sonucudur. Kelimeler de önyargılı bir eleştiri yaylım ateşinin mermileri değildir.

 

Bu yazıyı kaleme alanın hayatında, ne biat edecek liderler, ne de, saldırarak üzerinden prim yapacağı rakipler yoktur.

 

Demem o ki, bu yazıda bir insan, bir başka insanı yazmıştır.

 

Ahbaplarla bir aradayken fıkralar anlatan, seven, kızan, üzülen, aşık olabilen, geleceğini merak eden, yemek yiyen, terleyen, uykusu gelen, yorulan, romatizması azan, midesi ekşidiğinde soda içen, beli ağrıyan, tuttuğu takım yenildiğinde ‘tüh ulan’ diyebilen…

 

Tam da bu özelliği ile, Türkiye’nin sıradan, kendi halindeki insanlarına; “ Yahu bu adam da aynen bizim gibi birisi.” dedirtebilen bir insanı.

 

Hepsi bu.

 

Şimdi gelelim, ‘ben Kılıçdaroğlu olsaydım’ varsayımına…

 

“Kırk yıl çalıştım. Bunun son sekiz yılında TBMM’de görev yaptım. Bir yıldır evime, eşime, çocuklarıma ve kendime ayırabildiğim bir tek gün yok.”

 

“Her saniyem toplumun gözetiminde… Medya her attığım adımı izliyor, bundan kendince bir anlam çıkarıyor, kamuoyuna iletiyor…”

 

“ Aylardır yollardayım. Bu nasıl bir ekiptir ki Genel Başkanlarının oy kullanması işini bile organize edemiyor, beni bu kadar zor durumda bırakıyor, mahcup ediyor.”

 

“Bütün bunlara değer mi?”

 

“63 yaşındayım. Ege’nin zeytinyağı kokan bir kasabasında keyifli bir son çeyrek yaşama fırsatını bir tarafa itip, yola devam etmeye değer mi?”

 

Kararım ‘ her şeye rağmen evet, değer’ ise…

 

Birkaç soru sorardım kendime;

 

“Bu süreçte bana gerçekten gerek var mı?”

 

“Ya da, ben hangi özelliklerimle Türkiye’ye yararlı olabilirim? Türkiye’nin benden beklentileri nedir ve ben bunları sağlayacak birikime, vizyona sahip miyim?”

 

“Misyonum ne olmalıdır?”

 

“Giderek kentlileşen, gençleşen, arayış içindeki yeni Türkiye’yi geleceğe taşımak, dönüştürmek ve böyle bir sürecin parçası olmak mı?”

 

“Statükoyu aynen sürdürmek mi?”

 

“Gözüm ve kulağım, 70-80 yaşına gelmiş, Dünya’ya hala dünün perspektifi ile bakan, değişimden korkanlara mı dönük olmalı, hızla dünyayı kaplayan yeni nesle mi?”

 

Çağları biçimlendiren ekonomi penceresinden sorardım

 

“Bir şirketim var. Başında da geçen yüzyılın yöntemleri ile iş yapmaya çalışan, yerinden kıpırdamayan bir Yönetim Kurulu.”

 

“Her dönemde şirketi zarar ettiriyor, potansiyelini heba ediyor, bilgisayar kullanmayı bile bilmiyor, teknolojiye öcü gibi bakıyor.”

 

“ Kullandıkları dil bile geçen yüzyılın. Cümlelerdeki virgüle bile dokunmuyorlar.”

 

Bu Yönetim Kuruluna ne yapardım?

 

Sonra kendime sorardım;

 

‘Nerede hata yaptım?’

 

Kemal Kılıçdaroğlu’nu doğru tanıtmak?

 

Ekip?

 

Strateji?

 

İletişim?

 

Türkiye’yi doğru okumak?

 

Halkın beklentilerini doğru anlamak?

 

Çözüm?

 

Bu soruların cevabını medyadan, çevremden, derinlerden değil, kendi vicdanımdan beklerdim. Zira, kendime vereceğim cevaplar her zaman en doğrusudur.

 

Bir soru daha sorardım;

 

‘ Biz hatamızı kabul etmekte neden bu kadar zorlanıyoruz?’

 

Ya da,

 

‘Neden, her sorun çıktığında, içimize bakmak yerine dışarıdan bir günah keçisi arıyoruz?’

 

Dahası,

 

Neden yıllardır kireçleşmiş bir cümleye sığınıyoruz; “ bu halk bizi neden anlamıyor?”

 

Dahası, ‘bidon kafalı’ diye aşağılanmasına engel olmadığımız halka, bir sonraki seçimde hangi yüzle oy istemeye gidiyoruz?

 

Ve biz ne zaman daha doğru bir arayışı işaret eden “ biz kendimizi bu halka neden anlatamıyoruz?” sorusunu sormaya başlayacağız?

 

Hatta, “ halka doğru mesajları verdiğimizden emin miyiz?”

 

Bu sorulara, duymaktan hoşlanacağım cevapları değil, duymam gerekenleri verir…

 

Masaya yumruğumu vurur…

 

Sabah ortalık ışıyınca derhal parti merkezine giderdim…

 

Türkiye’nin her noktasına ulaşacak bir basın açıklaması yapmak üzere, bütün gazeteleri, televizyonları, internet medyasını davet ederdim.

 

Söyleyeceklerimi, bir iktidar koşusunun start işareti olarak vurgulardım. Net, cesur, içeriği anlaşılır ve hedefi işaret eden bir konuşma…

 

Önce bütün Türkiye’den özür dilerdim.

 

Yüreğime yük olmuş ne varsa hepsini temizlemek adına bütün Türkiye’den özür dilerdim.

 

Bir dahaki yazıda, CHP’nin adına Kemal Kılıçdaroğlu tarafından dile getirilmesi gereken kapsamlı bir özrün kimlerden dilenmesi gerektiğini yazacağız.

 

İster darılın, ister kızın…

 

Ben pazarlama biliminde hatırı sayılır çalışmalar yapan bir düşünce insanıyım. Bilim söz konusu olduğunda doğru birdir.

 

DEVAM EDECEK

Yayın Tarihi
18.09.2010
Bu makale 6097 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!